26 Şubat 2012 Pazar

Leylâ Erbil



Leylâ Erbil, 1931yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Son sınıfta ayrıldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Yazarlığa hikâyeyle başladı. İlk hikâyesi 1956’da yayınlanan Uğraşsız'dır. Dost, Yeni Ufuklar, Yeditepe, Ataç, Papirus, Yelken gibi Edebiyat Dergilerinde hikâyeler yazdı. Erbil, kendinden önce yerleşmiş olan yazın akımlarına bağlı kalmadı; roman, hikâye ve düz yazı metinlerinde Ortodoks Marxçıların karşısında yer almasıyla tanındı. Psikanalizin özgürleştirici yöntemlerinden yararlanarak, dinin, ailenin, okulun, toplumsalın ürettiği tabularla dolu ideolojilere karşı 1956'da başlayan mücadelesini dilin oturmuş kelime hazinesi ve söz dizimi kuralarını değiştirme çabasıyla sürdürdü. Yeni bir biçim ve biçem geliştirdi. Başlıca düşünce kaynakları Marx ve Freud olarak belirtildi.

Leylâ Erbil, 1970 Türkiye Sanatçılar Birliği, 1974 Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularından olup, PEN Yazarlar Derneği üyesidir. 1961’de TİP üyesi olan yazar, bir süre TİP’in sanat ve kültür bürosunda görev aldı. 1979 yılında ABD Iowa Üniversitesi yazara onur üyeliği verdi. Leylâ Erbil’in “Hallaç” (1959), “Gecede” (1968), “Eski Sevgili” (1977) adlı öykü kitapları, “Tuhaf Bir Kadın” (1971), “Karanlığın Günü” (1985), “Mektup Aşkları” (1988), “Cüce” (2001), “Üç Başlı Ejderha” (2005), ”Kalan” (2011)  adlı romanları ve “Zihin Kuşları” (1998) adlı metinleri bulunuyor. “Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar”ı da 1995’de yayımlanmıştır.

Edebiyat Ödüllerine katılmayan Erbil, 2000- 2001 yılı Ankara Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülünü kabul etmiş, 2002 yılında ise, PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterilirken, "Türk dili ve edebiyata egemenliği, aynı, zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı" vurgulanmıştır.

Buket Uzuner 10.4.2011 tarihinde Vatan Gazetesinde yazdığı yazıda Leylâ Erbil’i şöyle anlatır: ”İyi yazar tanımı çeşitlidir, her kültürde ve zamanda bazı farklılık ve sapmalar olsa da benim için iyi yazar, eserleriyle kendi kültüründeki edebiyatçılara düşünsel, sanatsal yollar açan ve dünya edebiyatına katkıda bulunan edebiyatçıdır. Leylâ Erbil’i iyi yazar yapan özelliklerin bazılarına yukarıda değindim ama beni ilk gençliğimde ilk çarpan yanı, edebiyatçılarda olmazsa olmaz saydığım kışkırtıcı dili ve cesur estetik arayışlarıydı. Benim favorilerimden “Tuhaf Bir Kadın” romanı kadar “Cüce” ve “Mektup Aşkları”nda da sık sık okuru sarsıp, duyduklarını yeniden düşünmesine neden olan yazar, bağışlamanın en büyük erdem sayıldığını söyleyen kadim bilgilere kafa tutarak, bağışlamanın aslında cezaların en kötüsü, en zararlısı olduğunu söylemek için söz alır. Bağışlayanın mı bağışlayanın mı cezalandırıldığını açıklamayacak kadar da okuruna güvenir, saygı duyar Leylâ Erbil. Onun eserlerinde kadınlık durumları kimsenin gözünün yaşına bakmadan cinsellik ve aşk bağlamında didik didik ele alınır.

Frudyen bazen de karşı-Freüdyen’dir, psikanalizden bir dil kurar. Bunları yaparken daha çok orta sınıf kentli kadınlar ve orta sınıf aydınlarının (biz ‘burjuva entellektüelleri’ derdik) hayatları üzerinden bize kendimizi gösterir. Marksisttir, ama solcuları da eleştirir. Yarayla ilgilidir, yaralıyı yarasıyla beraber anlatır; hepimizin yaralarına merhem yerine büyüteç uzatır. Leylâ Erbil, pürüzlü, kritik, gergin duygudurum ve ilişkileri ustalıkla işleyen pervasız, bıçkın diliyle edebiyatta, cesur duruşuyla da edebiyat çevremizin en yoğun erkek egemen dönemlerinde yazarlık yolundan hiç geri dönmemiştir.”

2 Şubat 2012 Perşembe

3 Yılın Ardından ….


Posted by Picasa


Kitap gurubumuzun birlikteliğinin 3. yılını doldurması nedeniyle arkadaşlarım benden konuyla ilgili bir yazı talebinde bulundular çünkü benim gurubu bir araya getirmekte küçük bir rolüm oldu – şöyle ki kuruluş aşamasında herkesi bir tek ben tanıyordum!
Bu gurubu bir araya getirirken iki düşünceden hareket ettim; ilki benim için “özel” olan arkadaşlarım içinden vakit olarak bu işe gönül koyabilecek kişileri bulmak, bir de İstanbul gibi bir şehirde ulaşım için fazla vakit harcamayacağımız arkadaşlarımı bir araya getirmek önceliğiydi. Bu nedenle gurubumuz Anadolu yakasında oturan ve kitap okumayı çok seven 8 kişiden oluştu. Bizler daha samimi ve rahat bir ortam için evde toplanma kararı aldık ve okuduğumuz kitapların, biraz daha ağır ve düşündürücü olmasına dikkat etmeye çalıştık. Her toplantımız bir çok değişik görüş/  algılamanın ortaya çıktığı, güzel tartışmaların olduğu ve zamanla bir sonraki toplantı gününün hepimiz tarafından iple çekildiği bir birlikteliğe dönüştü.

Diğer taraftan herkes birbirini daha iyi tanıdıkça hepimizin ortak bir ilgi alanını daha keşfettik- bu da güzel tatlara düşkünlüğümüz! Her bir araya geldiğimizde birbirimize hoş, lezzetli şeyler sunmak için çabalarken bulduk kendimizi. Sonunda son derece rahat bir ortamda birbirini çok iyi tanıyan, çekincesiz, yakın bir arkadaş gurubuna dönüştük. Geçen bu süre içinde okuduklarımızı, lezzetlerimizi bize katılamayan diğer arkadaşlarımızla da paylaşabilmek için “8ekiz kitap kulübü” blog’unu kurduk.
 Bu birlikteliğin hep sürmesi dileğiyle. DEMET