24 Mayıs 2016 Salı

İki Şehrin Hikayesi





                                                        Yazar: Charles Dickens
                                                        Yayınevi: Oda Yayınları
                                                        Orijinal Adı: A Tale of Two Cities
                                                        Orijinal Dili: İngilizce
                                                        Çeviren: Füsun Elioğlu
                                                        Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Temmuz 2015 - 12. Baskı


Dünya edebiyatının en önemli klasik yapıtlarından biri olan İki Şehrin Hikâyesi, Paris ve Londra arasında gelişen olay kurgusuyla, tarihin en hareketli anlarından birinin, Fransız Devrimi’nin ekseni etrafında biçimlenir. Edebiyat dünyasının “Dickens’ın en büyük tarihî romanı” olarak, yazarın kendisinin ise “Yazdığım en iyi hikâye” diye tanımladıkları yapıt, Fransız Devrimi ile Terör Dönemi kargaşasında yaşamak zorunda kalan bir grup insanın özel yaşamlarını aktarırken, dönemin acımasız toplumsal koşullarını da irdeler.
Hapsedildiği Bastille zindanından kurtarılan Doktor Manette ile iş işten geçmeden İngiltere’ye göndermiş olduğu kızının on sekiz yıl sonra buluşmaları ve Londra’da yeni bir yaşam kurmaları; sevgi, dostluk, özveriyle örülmüş bu yaşamın Paris’te gelişen devrim dalgasının haberleriyle gölgelenişi, iki şehri yansıtıyor okuyucuya. Paris’teki karanlık günlerin karşısında Londra’daki aydınlık ve dingin günler yer alıyor. Ancak her iki şehir de karanlığın içinde umudu, aydınlığın içinde hüznü taşıyor. (Arka Kapaktan)

Yorumlarımız:


Charles Dickens’in Fransız İhtilalini anlatan bu romanını ortaokul yıllarında ilk okuduğumda çok sevmiştim, özelikle macera kısmı, aşk ve sadakat gibi duyguların işlenmesinden daha çok etkilenmiş olmalıyım diye düşünüyorum. Bu yaşta ise beni daha çok ilgilendiren konu her ihtilal/ değişimin kendi mazlum ve muktedir/ zalim sınıfını yarattığı gerçeği oldu. Tarih kitapların da son derece positif vurgulamayla anlatılan, Çağ değiştiren ve demokrasinin temellerinin atıldığı kabul edilen Fransız devriminin de bir çok haksızlığa sebep oluşu kitapta çok başarıyla ele alınmış. Bir de dikkatimi çeken özellikle sadakat ve karşılıksız sevginin gücünün ortaya konulmasıydı- sanırım artık insanın kendi hayatından vaz geçmesine sebep olabilecek bu gibi kuvvetli duyguların (romantizm) çağımızda varlığından söz etmek neredeyse imkansız. Bu gerçek bana değişen dünya ve değer yargılarını düşünmeme sebep oldu. DEMET  


İki Şehrin Hikayesi tarihte bir döneme damgasını vuran klasikler arsında realist ve sürükleyici bir romandır. 
Fransız ihtilalı döneminin kaleme alındığı eserde Londra'yı, açlık ve sefaletin yaşandığı Paris'i, kederi; acımasızlığı görebiliyoruz.Dünyanın yaşamını farklı bir boyuta taşıyan Fransız ihtilalı sırasında burjuva ve aristokrasi arasındaki kanlı çatışmalar gerçekçi, gerilim dolu bir kurguyla anlatılıyor. 
Diğer tarafta giyotine götüren aşk. Aristokrat olduğu halde halktan yana olan , ne yazık ki ailesi nedeniyle halk düşmanı ilan edilen Darney. İhtilaldaki haksız infazların örneğidir. Yine 18 yıl suçsuz mahkum yatan Dr. Manetta. Doktorun kızına aşkı uğruna kılık değiştirerek giyotine giden Sydney Carton ve daha birçok karakter. 

Yazar; batının medeniyet olabilme adına yaşadığı kanlı süreci ustaca dile getirmiş, inanılmaz sürükleyici bir aşk romanıyla birleştirerek. Mutlaka okunması  tavsiyesiyle ... ZELİHA


Roman yedi sekiz kişinin yaşamından kesitler anlatarak Fransız İhtilâli öncesinde ve Fransız İhtilâli yıllarında geçiyor.
Fransız devrimini tetikleyen nedenler anlatılırken kahramanlarda o dönemki toplumu oluşturan sınıfların birer örneğidirler. Kahramanların şahsiyetlerinde zenginlik ve yoksulluk, vatanseverlik ve vatan hainliği, adalet ve adaletsizlik, tutku ve ıstırap gibi kavramları özdeşleştirmiş yazar.
Romanın büyük bölümü Paris’te geçmesine rağmen, Fransız olan bazı kahramanların Paris’ten ayrılıp Londra’da yeni bir yaşama başlamalarından dolayı o dönemki iki şehrin sosyal yaşamını yazar çok güzel gözler önüne seriyor.
Fransız İhtilali özgürlük, eşitlik, adalet gibi kavramların ortaya çıkışının miladı olarak görülse de, ihtilal sonrasında giyotinle binlerce kişinin katledilmesi ve yine binlerce kişinin sürgüne gönderilmesi gerçeği romanda çok güzel işlenmiş. Gücü ele geçiren insanların gözünü nefret, hırs, intikam ve statü kaygısı bürüdüğünde nasıl değiştiklerini görüyoruz.
Bütün bu kanlı ihtilal gerçeği bir aşk hikayesi, bir karşılıksız aşk hikayesi, birkaç sadakat hikayesi ve baba sevgisi ile yumuşatılmış ve sürükleyici bir roman örgüsünde bize sunulmuş.

Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bittiğinde bu yaşımıza kadar öğrendiğimiz tarihin acaba ne kadarı gerçekleri yansıtıyor diye merak ediyor insan. NURİZER

8 Mayıs 2016 Pazar

Charles Dickens




7 Şubat 1812’de İngiltere'nin Portsmouth şehrinde doğan Charles Dickens, memur olan babasının borçları yüzünden hapishaneye düşmesi sonrasında, 12 yaşındayken ayakkabı boyası yapan bir fabrikada çalışabilmek için okuldan ayrıldı. Babası cezaevinden çıktıktan sonra Charles işvereniyle kavga etti, böylece boya fabrikasından ayrılıp okula başladı. 1827'de okulu bitirdikten sonra bir noterin yanına girdi. Daha sonra hem bu işi yürütmeye, hem de yazmaya başladı. Charles Dickens düzgün bir eğitim almamış olsa da erkenden yoksullaşması ona başarıya giden yolda yardım etti. Çocukluk yıllarında yaşadığı yoksulluğu “Oliver Twist (1839)” ve “David Copperfield (1850)” eserlerinde anlattı.
1835’te ilk kitabı olan “Boz’un Skeçleri” yayımlandı. Küçük oyunlardan oluşan bu iki ciltlik kitap onun adını duyurmasında önemli bir rol oynadı. İlk kitabının kazandığı başarıdan sonra 1836'da yayınlanan “ThePickwickPapers” romanı ile şöhrete kavuştu. Charles Dickens birkaç yıl içerisinde uluslararası tanınan bir edebiyatçı oldu, kişilik ve toplum üzerine mizahi, satirik ve keskin gözlemleri ile ünlü oldu. Charles Dickens romanlarının çoğunlukla haftalık ya da aylık yayınlar şeklinde çıkması Viktorya döneminde en yaygın basım şekli olan dizi yayınlara öncülük etti.
1836’da “Evening Chronicle”ın müdürünün kızı Catherine Hogarth’la evlendi ve on çocuğu oldu. 1840 yılında ölen baldızı Mary'e ithaf ettiği “Antikacı Dükkanı” romanını yayımladı.
1843 tarihli romanı “A Christmas Carol” en etkili eserlerinden biridir. Her zaman popüler kalmıştır ve günümüzde bile her sanat tarzında uyarlanmaya devam etmektedir.
Amerika’ya telif hakları için yaptığı yolculuk onda hayal kırıklığı yaratmıştır. Özgürlükler ülkesinde demokrasi bulacağını uman Dickens, köleci bir toplumun gerçekliğiyle yüzleşir. Amerika izlenimlerini “Amerika Anıları”nda anlatırken üslubu hayli dikkat çekicidir. Bir süre İtalya’da daha sonrada Lozan’da yaşamayı deneyen yazar bu girişimlerinden olumlu sonuç alamayınca İngiltere’ye döndü ve yerleşti, hemen ardından da “Daily News” adıyla bir gazete çıkardı. Burada İtalya serüvenlerini yazı dizisi şeklinde yayımladı. Oğlunun Eton Koleji’ne girdiği yıl bir çocuğun ölümünü konu alan “Dombey ve Son (1848)” eserini yazdı. 1859 yılında yazdığı “İki Şehrin Hikayesi”, Fransız ihtilali yıllarında Londra ve Paris’in yaşadığı açlık, sefalet, hüzün ve kederi anlatır.

Charles Dickens kariyeri boyunca 20 yıllık bir süre içerisinde haftalık olarak çıkan bir gazeteyi yönetti, 15 roman, 5 uzun öykü, yüzlerce kısa öykü ve kurgu dışı makale yayınlayıp yorulmak nedir bilmeden çalıştı ve çocuk hakları, eğitim ve diğer toplumsal konularda yenilikler için mücadele verdi. 9 Haziran 1870’te Rochester yakınında Gatshill’de yaşama veda etti.