21 Nisan 2025 Pazartesi

Başar Başarır


 

970 yılında İstanbul’da doğdu. 1987’de İstanbul Erkek Lisesi’ni ve 1992’de Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bitirdi. British Council bursuyla City University London’da uluslararası iletişim ve sosyoloji konusunda yüksek lisans yaptı.

Tarih Vakfı’nın yayın bölümünde, çeşitli televizyon yapımlarında görev aldıktan sonra CNN Türk kanalının hazırlık ve kuruluş aşamalarında bulundu ve kanal yayına başladıktan sonra program koordinatörü olarak görev yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesinde yarı zamanlı olarak “Siyasal İletişim” dersleri verdi. Dijital yayın platformu D-Smart’ın İçerik Grup Başkanlığı görevini 2020 yılında bıraktıktan sonra yalnızca roman yazmaya devam etti.

Lise yıllarında şiirle ilgilenen yazar makine mühendisliği bölümüne girdikten sonra şiiri bırakıp öyküye geçti. Öykü yazmaya 1990’lı yıllarda başladı; 2004 Sait Faik Hikâye Armağanı’na” Getirin O Günleri Yakalım Bu Öyküleri “ ile, 2014 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne “Teklifinizle İlgilenmiyorum” ile, 2017 Yunus Nadi Roman Ödülü’ne “Sibop” adlı romanı ile layık görüldü. Adam ÖyküDüşler ÖykülerEşik CiniHürriyet Gösteri, In VivoNarYaşasın Edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlandı.

Öykülerde bir şey anlatmaktan çok, okuru sarsmak peşinde olduğunu söyleyen yazar, şiirsel bir dille öykü yazdığını belirtmiştir. İlk üç kitabı diğerlerine göre daha kapalı metinlerden oluşurken gittikçe zengin ve karmaşık okumalara olanak sağlayan anlatımı yeğlemiştir. Nedir Hayat? adlı kitabın içerisinde yer alan “Bilanço 30” adlı öyküde olduğu gibi biçimsel değişiklikler yapan yazarın öyküleri genel itibarıyla yenilik arayışını gösteren, birbirini tekrar etmeyen kurgulara sahiptir. Ününü yazdığı öykülerle kazanmış olmakla birlikte 2017’de ilk romanı “Sibop”u, 2021’de ise “Dolunay İki Gece Sürer”i yayımlandı. Kâmran Yüce’nin şiirlerini derlediği “Dünyaya Sevgilerle” kitabı ise 2023’te basıldı.


14 Nisan 2025 Pazartesi

Kazkafanın Kitabı

 




                                               Yazar: Yiyun Li

                                               Orijinal Adı: The Book of Goose

                                               Orijinal Dili: İngilizce                                     

                                               Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

                                               Çeviren: Nuray Önoğlu                                          

                                               Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, 2024 – 1. Baskı

 

“Bir yarım portakalla bir başka yarım portakal birleşse bir tam portakal etmez. İşte benim hikâyemin başladığı yer burası. Kendini bıçağa layık görmeyen bir portakal ve kendini bıçağa dönüştürmeyi asla hayal etmemiş bir portakal. Kesmek ve kesilmek; o zamanlar ikisi de ilgilendirmezdi beni.”
Ekim 1952. Fabienne ve Agnès, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yorgun düşmüş Fransız taşrasında yaşayan iki arkadaştır. Ele avuca sığmaz, gözü kara Fabienne dağlarda çobanlık yapmakta, sevimli ve uysal görünen Agnès ise okula devam etmektedir. Ama ikilinin görünenin aksine kendilerine has oyunlarla ve pek de ciddiye almadıkları planlarla dolu bir dünyası vardır. Bir gün Fabienne, bu planlardan birini hayata geçirmeye karar verir: Birlikte bir kitap yazacak ve bu kitabı Agnès’in adıyla yayımlatacaklardır.

Yorumlarımız:

 

Sevgili Okur,

2025in Mart ayında yazarı gibi ilginç olan bir kitap okuduk: Kazkafanın Kitabı. Çin asıllı olan yazar Yiyun Li  bağışıklık bilimi uzmanı olduktan sonra ABD’ye göç etmiş ve orada yazarlığa adım atmıştır. Birçok hikaye ve romanlar yazan, edebiyat ödülleri kazanan yazar    Kazkafanın Kitabı ile Pen/Faulkner ödülünü kazanmıştır. Kitabın başarılı çevirmeni ise Nuray Önoğlu’dur.

İlk bakışta kitap kolay okunan, sürükleyici, bazen hayallerle dolu/fantastik bir roman gibi görünüyor. Ancak okuma ilerledikçe değişik kurgusu, veciz cümleler içeren bölümleri, derin karakter analizleri, insan ilişkilerinin çeşitliliği, çok sayıda karakterin varlığı, bir
o kadar ölümlerin, bir dolu seyahatin sayfaların arasına ustalıkla serpiştirilmesi, insan hayatına aklın, duyguların, hayallerin, ilişkilerin ve tabii ki kaderin birbiri içine geçerek yaşam dengesi veya dengesizliğinin oluşturduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz. Bu yapı ve anlatım yazarın bize ne kadar farklı, dokunaklı, derinlikli bir sunum ve okuma deneyimi sağladığını gösteriyor.

Roman İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa’nın küçük bir kasabasında yaşayan aynı yaştaki iki yakın arkadaşın, Agnes ve Fabienne’nin 1952-1966 arasındaki 14 yıllık hayat döngüsünü anlatmaktadır. Kitap sonu baştan belli bir kurgu ile yazılmıştır: Agnes ABD’de eşi ile sakin bir yaşam sürerken, Fransa’daki annesinden bir mektup alır ve arkadaşı
27 yaşındaki Fabienne’nin doğum sırasında hem çocuğunu kaybettiğini, ardından da öldüğünü öğrenir. Kitap bu noktadan itibaren Agnes ile Fabienne’nin 13 yaşındaki Fransa kırsalındaki hayatlarına döner. Aslında bu iki çok yakın arkadaş birbirlerinden çok farklı karakterlerdir. Fabienne lider, Agnes itaat eden konumundadır. Sıkıcı kırsal yaşamlarında bir gün bir kitap yazmaya karar verirler. Fabienne romanı dikte eder, okullu olan Agnes ise onu kağıda döker. Kasabadaki posta müdürünün yardımı ile kitap Paris’te basılır. Kitabın yazarının Agnes olması Fabienne tarafından karar verilir. Ve Mutlu Çocuklar adlı bu kitapla Agnes meşhur olur. Kitabın adı ironiktir: Romanda nerdeyse hiç mutlu çocuk yoktur…

Daha sonra bu çok samimi iki arkadaşın yolları ayrılır ve çok az görüşebilirler. Hayat onları farklı zamanlarda farklı şehirlere hatta farklı kıtalara savurmuştur. Agnes ABD’de yaşamaktadır. Fabienne ise çocukluğunun geçtiği kasabaya geri döner ve 27 yaşında hayata veda eder.

Bence kitap birçok bakımdan çok ilginçti. Sayılarla anlatılabilen bir özelliği vardır: romanda her ne kadar ana karakterler iki kız arkadaş olsa da toplam 45den çok karakterin adı geçmiştir; 23 ölüme/intihara/asılmaya rastlanır; 20ye yakın Fransa, İngiltere, ABD’i kapsayan kapsayan seyahat vardır; kitabın içinde üç kitap oluşmuştur.
Bu rakamlara bakınca roman çok yoğun ve karmaşık gibi görünür; halbuki okurken bu yoğunluk hiç hissedilmez. Bence burada önemli olan bu rakamların yazarla ilişkisidir. Yazar roman yazarken kendi hayatından, deneyimlerinden tamamen çıkıp, yepyeni bir yazı ortaya çıkardığını röportajlarında söyler. Halbuki bence hemen her yazar kendi deneyimlerinden etkilenir ve bunları romanlarda görür, hissederiz. Mesela Kazkafanın Kitabı romanındaki intihar ve ölümler bize Yiyun Li’nin intihar girişimlerini ve oğullarının ölümlerini; seyahatler yazarın ABD’ye göç hikayesini ve orada farklı şehirlerdeki yaşam tecrübesini, iki arkadaşın roman yazma arzusunu Yiyun Li’nin meslek değiştirecek kadar kuvvetli yazı yazma dürtüsü ile ilişkendirebiliriz.

Beni romanda en çok etkileyen iki arkadaşın da sevgiden yoksun ailelerde büyümesi ve bunun sonucunda iki çok zıt karakter olmalarına rağmen hayatı belki de daha çekilebilir kılmak için birbirlerine yaslanarak, destek alarak yürütmeleri. Diğer taraftan beni en çok şaşırtan olay ise, bu kadar yakın iki arkadaşın çocukluktan olgunluğa geçtiği dönemlerde artık bağlarının neredeyse tamamen kopması ve Fabienne’nin ölümünde Agnes’in gösterdiği, daha doğrusu hiç göstermediği duygusallık. Bu zıtlıklar daha basit haliyle tüm kitapta var bence: mesela, gerçek-kurmaca, disiplin-özgürlük, taşra-büyük kent, yoksul-varsıl, yaşam-ölüm gibi…

Son cümle: Her insanın bir hayatı vardır. Bu döngü baştan kurgulanamaz. Hayat sadece kaderin yönlendirmesi ile değil, aynı zamanda insanın kendi seçimleridir. LEYLA


Bu romanla ilgili Mart ayında yaptığımız toplantıda kulüp üyesi arkadaşlarımdan ilk defa  yazımı zenginleştirmek, farklı açılar oluşturmak için bir cümlelik yorum istedim. Aşağıda bu yorumları sunuyorum:

BEYZA: İkinci dünya savaşı sonrası,  zor koşullar içinde, kırsalda yaşayan iki genç kızın zengın hayal dünyalarıyla oluşturdukları, o günün koşullarına göre mucizevi sayılan kitap yazma serüveni ve ardından iki arkadaşın beraberliklerindeki gelgitlerin yaşamın bütününe yansımasını anlatan sıradışı bir roman.

DEMET: Nonconformist olan iki kızın büyüme hikayesi.

IŞIL: Konu basit, kitap yalın, çok sade, minimal, ancak karakter tasvirleri/görseli çok kuvvetli, adeta canlı. Senaryo olabilir, film çekilebilir…

NURİZER: Arkadaşlarım sayesinde, toplantıdaki tartışmalardan sonra sevdiğim bir kitap oldu.

UFUK: İki farklı ruhun birbirleriyle etkileşimi, dönüşümü, değişimi. Bu süreçte aslında farklı insanlık hallerinin de tartışılması.

YÜKSEL: Hayat ile ölüm arasındaki mesafe çok kısa…

ZELİHA: İki farklı karakterden doğan ahenk; zıtların buluşması.