Yazar: Yusuf Atılgan
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Editör: Pelin Özer
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Ocak 2014-27.Baskı
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Ocak 2014-27.Baskı
"Ne ölü, ne sağ" bir yaşamın kahramanı
Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve yaşadığı Anayurt Oteli'yle aynı kaderi
paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen günler, yalnız ve tek
başına sürüklenen bir hayat.
Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve
Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir.
Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında nerdeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor.
Türk edebiyatının unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekânı. (Arka Kapaktan)
Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve
Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir.
Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında nerdeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor.
Türk edebiyatının unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekânı. (Arka Kapaktan)
Anayurt oteli Zebercet’in yalnız, sıkıntılı, tek düze, otelin
dört duvarı içine sıkışıp kalmış yaşantısını anlatıyor. Anlatıcı bu duyguları
okuyucuya çok iyi aktarıyor, öyle ki yüz küsur sayfalık kitabı okumak kolay
olmadı. Zebercet'in sapkın psikolojisi sonlara doğru daha baskın oluyor ve
beklenmedik sonla bitiyor, ya da ona en uygun olabilecek bir sonla bitiyor. Arada
bilinç akışı ile geçmişe gidip günümüze dönerek anlatıcı romanın tek düzeliğini
kırıyor.
Romanı bitirdikten sonra Anayurt otelinin filmini
seyrettim. Zebercet rolündeki Macit Koper'i çok başarılı buldum. Romana sağdık
kalınarak çekilmiş film tam da okurken gözümde canlandırdığım gibiydi.
Roman da, film de çok başarılı; ama okuması da, seyretmesi
de verdiği sıkıntılı ruh halinden dolayı çok kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. IŞIL
Anayurt Oteli adlı romanıyla Yusuf Atılgan'ı Türk
edebiyat tarihinde tanımaya başlamışız. Okurken yazara ait üslup, romanı
akıcı ve sürükleyici kılıyor, konusunun iç sıkıcı olmasına rağmen.
Roman kahramanı biraz karakterine bağlı, biraz da yaşam
koşulları ve geçirdiği çocukluk sendromları nedeniyle sorunlu bir kişilik.
Hayatı çalıştırdığı otel ve küçük kasabada birkaç noktada geçiyor.
Kendi dünyasında yalnız yaşıyor. Oteldeki temizlikçi
kadınla, zaman zaman sıradan cinsel ilişkisi var. Sevgiden uzak bir yaşantı..
Bazen eşcinsel dürtüleri de oluyor. Garip, tatminsiz bir cinsel hayat sürüyor.
Otelde kalan bir kadın müşteri, hayatının değişmesinin nedeni. Ona olan
platonik tutkusu, tek düze yaşantısını altüst ediyor.
Romanın güzel olan tarafı, yazarın sade anlaşılır bir
dille olayları ve ortamı bize adeta resmetmesi. Kitabı okurken, konuyu
film şeridi gibi hafızamızda canlandırabilmesi. Görüşüm oldukça başarılı
bir anlatım.
Sonunda; kahraman olumsuz bir ilişki neticesi
temizlikçiyi öldürüyor. Yaşadığı yakalanma korkusu ve hapsedilme endişesi
onu daha da bunalıma sokuyor. Özgürlüğünü kaybetmektense kadının kaldığı odada,
kendini asarak intihar ediyor. Yalnızlıklarla dolu bunalımlı bir yaşam ve
acı son.
Bence hayat birlikte sevdikçe ve sevildikçe güzel. ZELİHA
Anayurt
Oteli taşralı Zebercit’in hüzünlü ve yalnız hayat hikâyesi: şayet yaşadıklarına
hayat denirse. Çünkü hayat canlılığı, enerjiyi, ışığı, üremeyi, dopdolu
ilişkileri çağrıştırır bence. Hâlbuki Zebercet yalnızdır. Zebercet takıntılıdır.
İlişkileri vardır ama daha çok gizlidir. Kafasında başka bir dünya dolaşır.
Zebercet’in ruh hali sağlıksızdır. Yazarın son sayfada dediği gibi ‘’ bilinçsiz
canlı etin ölümü’’ ile hikâye son bulur. Bu roman insanın içini acıtır:
zavallılık, merak, melankoli, cinsellik, kurnazlık, çaresizlik, bunalım
ve nice benzer duygular romanın her sayfasına ustalıkla
serpiştirilmiştir. Ben yazarın bu tek ve kısa romanını merakla okudum. Dili son
derece yalın, cümleleri anlaşılır, kurgusu kronolojikti. Yer, insan ve olay
tasvirleri çok kuvvetli olan bu hikâyede kendimi hep tepeden olayları izler
gibi hissettim. Faydam olsa Zebercet’e bir çift laf söylemeyi bile düşündüm. Ne
gam.. O bildiğini okudu ve bu acı hayatı gene kendi yöntemiyle yok etti.
Çağdaş
edebiyatımızın bu sıradışı romanını mutlak okuyunuz derim. Ve derim ki
insanoğlunun en büyük ruhsal acısı yalnızlıktır. Dostluk ise emek ister. Bu
emeği birbirimizden esirgemeyelim….
LEYLA
Emeğinize sağlık. Gerçekten güzel bir kitap. Malesef Yusuf Atılgan gibi önemli, kaliteli yazarlarımızın pek fazla kitabı yok. Bu nedenle tüm kitaplarını okumak gerekiyor diye düşünüyorum.
YanıtlaSilçok güzel bir yazı olmuş. keşke blogun izle butonu da olsaydı..
YanıtlaSil