17 Ocak 2013 Perşembe

Mor Kaftanlı Selanik


                                                       Yazar: Yılmaz Karakoyunlu
                                                       Yayınevi: Doğan Egmont Yayınları
                                                       Kapak Tasarım: Yavuz Korkut
                                                       Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Kasım 2012 - 1. Baskı
Yılmaz Karakoyunlu, Mor Kaftanlı Selanik'te Cumhuriyet tarihinin en önemli tarihsel ve toplumsal dönemeçlerinden olan "Mübadele" sırasında yaşanan insan hikâyelerini, olayın siyasi yönünü de ihmal etmeden anlatıyor.
Bir yandan Venizelos ve İsmet Paşa aracılığıyla Lozan Barış Antlaşması görüşmelerini izlerken, alınan kararlar yüzünden Türk ve Yunan topraklarının çeşitli bölgelerinde (İzmir, Mürefte, Şarköy; Selanik, Hanya, Resmo) yaşanan zorluklara, hüzne, dirence de tanık oluyoruz.
Yılmaz Karakoyunlu, kahramanlarına dönemin tarihsel, dinsel ve toplumsal koşullarında bakıyor. Asker, çiftçi, devlet adamı, diplomat ya da belediye başkanı, kim olurlarsa olsunlar, temelde bütün güçleri ve bütün zayıflıklarıyla "insan" olduklarını unutmadan, yaptıklarını yargılamak yerine anlamaya çalışarak ele alıyor onları. Böylece, bir "topyekûn savaş"tan sonra ikiye ayrılmış ve ayağa kalkmaya çabalayan iki toplumun üyelerini, eskiden kapı komşuları olan yeni düşmanları tanıyoruz. İnsanlığın elbette aşk da dâhil bütün hallerini, hem de olanca şiddeti ve yoğunluğuyla bir kez daha görüyoruz. Bir film izler gibi hızlı ve zevkle, ama bir o kadar da derinden okuyoruz mübadillerin hüzünlerini. (Arka Kapak)
 

Yorumlarımız:

Kasım ayında yaptığımız Selanik gezisinden sonraki ilk toplantımızda “Mor Kaftanlı Selanik”i okumaya karar verince çok sevindim. Çünkü gezi boyunca Türkçe konuştuğumuzu duyup yanımıza gelen değişik kişiler o kadar çok mübadele hikâyesi anlatıp, İstanbul’un ne kadar güzel bir şehir olduğunu söylediler ki, böyle bir roman yazmak için araştırma yapmış bir yazarın kim bilir anlatacak ne kadar enteresan hikâyeleri vardır diye heyecanlandım. Ama kitap hayal kırıklığı oldu. Değişik bölgelerden göç hikayeleri var, çoğu hikayede aşk var, dram var, Lozan görüşmeleri var, Atatürk var, Fikriye var, Venizelos var, İsmet Paşa var, Mevlevilik var…. Yani yazarın anlatacak çok şeyi var, hepsini değişik başlıklarda anlatarak okuyucunun karıştırmamasını istiyor ama her bölüm o kadar kısa ki hikâyeye konsantre oluyorsun bir anda diğer hikâyeye atlıyor. Sonunda kim kimdi nereden nereye göç ediyordu karmakarışık oluyor. Her bölüm başına bir şiir, her bölüm sonuna da bir özlü söz eklenmiş. Sanki her seferinde ders çıkarmamızı ve bir şeyler öğrenmemizi istiyor, böylece insan hikâyeleri arada kaynıyor. Uzun araştırmalar sonucu yazılmış bu romanın dili daha az süslü, anlatımı daha akıcı olsaydı sanırım sıkılmadan okuyabilirdim.
Romandansa sanırım Selanik gezisinden bana kalan hatıralar daha güzel. NURİZER
Yılmaz Karakoyunlu’nun Mor Kaftanlı Selanik romanı esas olarak 1923 Lozan Anlaşması’na ek olarak çıkarılan Mübadele Anlaşması gereği Anadolu ile Yunanistan arasındaki dine dayalı insan göçünü anlatıyor. Bu göçlerde toplam 2 milyon Ortodoks ve Müslüman  gerek karadan trenle gerekse denizden ‘Giresun vapuru’ ile çok zor koşullarda ve çok sıkışık zamanlarda karşılıklı seyahat edip, çeşitli bölge ve adalara yerleştiriliyor. Roman bu göçe konu olan 8-9 ailenin hayat hikâyelerini dile getirirken, insan ilişkilerini, çocukları, yaşlıları ve daha da önemlisi aşkları anlatıyor. Romanın bir de siyasi  yönü var. Cumhuriyetin kuruluş kahramanları olan  Atatürk, İsmet İnönü, Refet bey, Rauf Orbay ve diğer siyasi çalışma arkadaşları ile aynı dönem Yunanistan’ın liderlerinin yani Kralın, Venizelos’un ve yakın çalışma arkadaşlarının kendi aralarındaki ilişkilerini de dillendiriyor. Özellikle İnönü ile Venizelos’un Lozan’daki görüşmeleri romanda önemli bir yer tutuyor.
Romanda sevdiğim ve sevmediğim yönleri kısaca özetlemek istiyorum. Önce sevmediklerim: romanın kurgusu farklı mekânlardaki olayları sıralayarak (sıçrayarak demek belki daha doğru)  geliştirilmiş. Esas olarak Anadolu’dan üç, Rumlardan üç bölge seçilmiş ve atlaya atlaya olaylar anlatılmış. Bu kısa ancak farklı anlatımlar okurken beni zorladı. Ama bundan daha önemlisi romanın süslü dili. Ben bu kadar çok sıfat kullanılan başka bir roman okumadım. Üstelik bazen defalarca okumama rağmen ne dediğini de pek anlamadım ve okurken zaman zaman  bunaldım.
Gelelim sevdiklerime: Çok açık ki bu romanı yazarken Yılmaz Karakoyunlu geniş araştırma yapmış, bir dolu bilgi toplamış, kimi zaman gerçekleri, kimi zaman kurgu ile gerçekleri bir araya koyarak bir eser yaratmış. Bu emeğe eline sağlık demek düşer bize. Okuduklarımdan anladığım kadarı ile çok az mübadele hakkında kitap yazılmış Türkiye’de ( bu sayı Yunanistan’da 4000 imiş). Yazar bu roman ile mübadele konusundaki edebiyata bir katkı yapmış oluyor. Ülkemizde özellikle bu konudan etkilenen ailelerin çocukları ve torunları için daha da önemli olsa gerek. Üstelik bu kitap her şeye rağmen beni acite etmedi, acıtmadı, düşündürdü…
Son olarak kitapta bir de beni heyecanlandıran bir durum vardı: deniz yoluyla yapılan mübadelede ‘Giresun Vapuru’nun kullanılması. Bu vapurla çocukluğumda Giresun’dan İstanbul’a ailece birkaç kez yolculuk yaptığımızı hatırlıyorum. Diğer vapurlara göre küçük ve eski idi. Bu vapurun insan hikâyeleri ile dolu olduğunu yıllar yıllar sonra öğrenmem beni çok duygulandırdı.
Herkesin sevdiği , mutlu olduğu yerlerde yaşamasını; sıla hasreti, özlem duygusu yaşamamasını diliyorum….LEYLA
Mor Kaftanlı Selanik bir mübadele romanı. Roman'da anlatıcı Yunanistan'dan ve Türkiye'den mübadeleye maruz kalmış insan hikâyeleri anlatıyor. Aynı zamanda olayın politik ve siyasi yönlerini ele alıyor. Atatürk ve İnönü, İnönü ve Venizelos,Venizelos ve eski İzmir valisi Aristidi arasındaki ilişkiler anlatılıyor .
Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından mübadele üzerine sınırlı sayıda roman yazılmış. Yılmaz Karakoyunlu’nun mübadele konusunu işlemiş olmasından ve kitap kulübünde Mor Kaftanlı Selanik'i okumuş, tartışmış olmaktan memnun oldum.


Konu ilgi çekici olmasına rağmen, romanın okunması zor ve sıkıcı idi. Özellikle tasvirler fazla zorlama geldi, insanda hiç bir şey hayal etmeye imkân vermiyordu. Her bölüm içinde, hikâyelerin bir, bir buçuk sayfada değişmesi konudan uzaklaşmaya ve heyecanın azalmasına sebep oldu. Roman beni fazla içine alamadı. IŞIL

“Mor Kaftanlı Selanik” bir mübadele romanı. Her iki taraftan da Rumeli kökenli bir ailenin çocuğu olarak kitap ilk önce çok ilgimi çekti ancak okumaya başlayınca ciddi düş kırıklığı yaşadım; şöyle ki kitapta ne tarihsel olarak verilen bilgilerden ne de kişisel hikâyelerden fazla etkilendim. Bunun en büyük nedeninin kitapta kullanılan dil ve yazış şeklinin lüzumsuz ve birbirinden ilişkisiz tasvirlerle dolu olması, devamlı bir kopukluk hissi vermesi ve bir türlü beni içine çekememesinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden konuyla ilgili başka bir yazardan muhakkak bir kitap okuyacağım. Bu romanı ise kimseye tavsiye edemeyeceğim. DEMET

Anlamlı bir konu içinde yaşanmış hayat hikayeleri.... İki milyon insanı ilgilendirdiğinden bahsedilen bu mübadelenin, ülkemizde yazarlarımızın hatta sinema senaristlerinin yeterince ele almadığını düşünüyorum.Bu açıdan Yılmaz Karakoyun' luyu kutlamak gerek. Belli ki uzun bir araştırmanın eseri. 
Romanda sevdiğim; özellikle konudaki gerçekler, eğitici yanı. Her iki ülke insanının birlikte gündeme gelmesi, tek taraflı değerlendirilmemesi. Konuya uygun etkileyici bir ismi ve şık bir kapak dizaynı olması. Yazarın  mübadelenin Lozan antlaşmasına bağlı olarak siyasi yönlerini, Yunan ve Türk tarafının devlet adamlarını ( Atatürk, İnönü, Venizelos, Aristidi ve çalışma arkadaşları) birlikte değerlendirmesi. Farklı toplumların ortak yaşamlarının yansıması, hasretleri, aşkları, aile dramları tarafsızca anlatımı.
Sevmediklerim; Konunun çok dağılması, anlatım dili, olayları toparlamakta çektiğim zorluklar. Kısacası bu kadar süslemeli bir roman böyle güzel bir konuyu hem öğrenerek, hem hissederek, keyif alarak okumamı maalesef engellemesi.
Ayrıca yolculuk yaptığım Giresun gemisiyle ilgili hikâyeler Leyla gibi  beni de heyecanlandırdı... ZELİHA

Daha önce Yılmaz Karakoyunlu 'yu 'Yorgun Mayıs Kısrakları','Salkım Hanımın Taneleri','Ezan Vakti Bethoven 've 'Güz Sancısı' romanları ile tanımış ve hepsini büyük bir keyifle okumuştum. Özellikle 'Yorgun Mayıs Kısrakları ' beni derinden etkilemiş ve çevreme ısrarla tavsiye etmiştim.
Ancak aynı keyfi üzülerek, tarihimizde acı deneyimlerden biri olan 'mübadele ' öyküsünün -suyun her iki tarafından- anlatıldığı Mor Kaftanlı Selanik romanından alamadım. Yazar Anadolu ve Yunanistan da mübadeleye maruz kalan insanların yaşadıklarını anlatırken mübadele temalı kitaplarda veya filmlerde daha önce denenmeyen veya daha az denenen iki taraflı anlatım ile belli bir başarıyı yakalamış. Üstelik eseri kaleme almadan önce çok ciddi bir süre araştırma yapmış. Bütün bu hususları dikkate alarak ve yazarın emeğine saygı duyarak romanı okuduysam da ağdalı dili, uzun ve zaman zaman gereksiz bulduğum tasvirleri beni keyif almaktan adeta uzaklaştırdı. Karakterlerin çok fazla oluşu, aralarındaki bağlantılardaki kopukluk zorlayarak okumama neden oldu.
Özet olarak bu kitapta Yılmaz Karakoyunlu' dan beklediğimi bulamamanın hayal kırıklığını yaşadım. BEYZA


9 Ocak 2013 Çarşamba

Yılmaz Karakoyunlu

 


  
 


Yılmaz Karakoyunlu, öğretmen bir anne ile avukat bir babanın oğlu olarak 1936’da İstanbul’da doğdu. Liseyi Diyarbakır’da okudu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra bir bankada müfettiş yardımcısı olarak çalışmaya başladı. Üç yıl sonra Devlet Planlama Teşkilatı’na girdi. Lisansüstü öğrenimi için ABD’ye gönderildi. Doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde tamamladı.
1995 ve 1999 seçimlerinde ANAP İstanbul Milletvekili olarak parlamentoda görev aldı. ANAP Genel Başkan yardımcılığı görevini üstlendi. TRT, Basın Yayın, Özelleştirme İdaresinden sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yaptı.
Cumhuriyet tarihinin siyasi ve toplumsal olaylarını ele alan romanlarıyla tanınan Karakoyunlu, ilk romanı “Salkım Hanım'ın Taneleri”nde (1990, Yunus Nadi Roman Ödülü) İkinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’daki ticaret sermayesinin el değiştirmesini, bu süreçteki ahlaki ve kültürel yozlaşmayı ve Varlık Vergisi uygulamalarıyla güç duruma düşen azınlıkların dramını işliyordu. “Üç Aliler Divanı”nda (1991, Türkiye Yazarlar Birliği En İyi Tarihi Roman Ödülü) Atatürk’e yapılan İzmir suikastını ve Cumhuriyet'in kurucu kadrolarıyla İttihatçılar arasındaki hesaplaşmayı romanlaştırdı. “Güz Sancısı”nda (1992, Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü) İstanbul’da 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül Olayları’nı ele aldı. “Çiçekli Mumlar Sokağı”nda (2000) İşgal yıllarında İstanbul’a gelen Batumlu göçmenlerin Kurtuluş Savaşı’na katkılarını, 2004’te çıkan “Yorgun Mayıs Kısrakları”nda ise Adnan Menderes, Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet gibi bellibaşlı kişiler çevresinde Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından 1960’a kadar uzanan dönemi ele aldı. 2010’da çıkan “Serçe Kuşun Sonbaharı”nda Şeyh Bedreddin ve çevresini döneminin tarihsel, dinsel ve toplumsal koşullarında işledi. 2011 yılında Dogan-Egmont tarafından başlatılan çocuk romanları serisinde yayınlanan "Serin Kızın Gökkuşağı" isimli kitabını yayınladı.
Tiyatro Yazarları Derneği üyesi olan Karakoyunlu’nun oyunları arasında Önce İnsan, Zirveden Sonra, Altın Huylu Doruklar,  Ok ve Yay, Mavi Saplı Hayaller, Kuzguncuklu Fazilet sahnelendi.
İlk bestesi 1995 yılında yapmış olduğu “Biz bu ömrün vuslatından sanki hasret bekledik” mısrası ile başlayan Sûzidil makamındadır. Şarkılarının önemli bölümü T.R.T. Repertuarı’ndadır.
Yılmaz Karakoyunlu sevilen TV dizilerinde senaryo danışmanlığı görevini üstlenmiştir. Hatırla Sevgili, Elveda Rumeli, Karayılan, Her Şeye Rağmen dizileri Yılmaz Karakoyunlu'nun senaryo danışmanlığı ile gerçekleştirilmiştir. 200 e yakın Türk Müziği şarkısı ve saz eserleri TRT Repertuarındadır.

 

1 Ocak 2013 Salı


Leyla’dan yeni yıl mesajı var:

'2013 sizin ve sevdikleriniz için çok özel ve güzel olsun; dünya barış ve sevgi ile dolsun; çocuklar hep mutlu olsun; kitaplar karanlıkları aydınlığa çevirsin.....'