24 Kasım 2014 Pazartesi

Hakan Günday



 
29 Mayıs 1976'da, Yunanistan'ın Rodos adasında doğdu. İlkokulu Brüksel'de Athenee Royale de Berkendael'de bitirdi. 1994 yılında Ankara Tevfik Fikret Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümüne girdi. Bir yıl devam ettikten sonra Brüksel'de bulunan Universite Libre de Bruxelles'in Siyasal Bilimler Bölümü'ne kaydoldu. Ve birinci yılın ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'ne geçti. 
İlk romanı “Kinyas ve Kayra”yı 2000 yılında yazdı. Diğer romanları; Zargana (2002), Piç (2003), Malafa (2005), Azil (2007), Ziyan (2009), Az (2011), Daha (2013).

15 Kasım 2014 tarihli Hürriyet gazetesi haberine göre (http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/etkinlik/19246083.asp) Dünya Kitap Ödülleri Seçici Kurulu ‘Yılın Telif Kitabı’ ödülünü; Hakan Günday’ın “Az”’ adlı romanına vermiş.

Gabriel Garcia Marquez


2011 yılında  “Kolera Günlerinde Aşk” romanını okuyup çok beğendiğimiz Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez 17 Nisan 2014 tarihinde yaşamını yitirince bir kez daha okumaya karar verdik. Bu kez yazara asıl ününü sağlayan adıyla özdeşleşmiş “Yüzyıllık Yalnızlık” romanını tercih ettik. 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Gabriel Garcia Marquez kitabı 1967 yılında yazdı. Kitabı yazmak yazarın yaklaşık iki yılını almış fakat kitabı kurgulamak için yazarın çok uzun bir zaman harcadığı belirtiliyor. Kitabında yazar, kendisini çocukluğunda etkileyen her şeyi edebiyat vasıtası ile okurlarına anlatıyor. Romanın İspanyolca ilk basımı bir hafta içinde tükenmiş. Sonraki 30 yıl içinde kitap 30'dan fazla dile çevrilmiş.

Yazarın hayatını blogumuzda özetlemiştik;


Ayrıca yazarın yaşama dair düşünceleri ilgili bir yazı daha var blogumuzda, okumak isterseniz: http://8ekiz-8ekiz.blogspot.com.tr/2011/01/yasam-icin-13-satr.html

23 Kasım 2014 Pazar

Yüzyıllık Yalnızlık







                                                        Yazar: Gabriel Garcia Marquez
                                                        Yayınevi: Can Yayınları
                                                        Orijinal Adı: Cien Anos de Soledad
                                                        Orijinal Dili: İspanyolca
                                                        Çeviren: Seçkin Selvi
                                                        Kapak Resmi: Utku Lomlu
                                                        Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Şubat 2014 - 56. Baskı

"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız." (Arka Kapaktan)


Yorumlarımız:

Gabriel Garcia Marquez’in ölümü üzerine Yüzyıllık Yalnızlık kitabını öncelikle okumaya karar verdik yazın. Bence çok isabetli de olmuş, çünkü bu kitabı okumadan ünü dünyayı kaplamış Marquez’in hayal dünyasının  ne kadar sınırsız olduğunu düşlemek bile benim için hayal!! Gerçeklerle gerçek üslerin, rüyaların, fantezilerin, zamansızlığın ve hatta mekânsızlığın harmanlanarak önümüze konduğu bu romanı okumak ilk başlarda çok güç geldi. Buendia ailesinin fertlerinin isimlerini romanın sonuna kadar karıştırdım ve sonunda zaten aile ağacına bakmaktan da vazgeçtim. Esasen roman bu ailenin doğuşunu ve yüzyıl sonra yok oluşunu anlatıyor. Bu süreç içinde ama özellikle fertler yaşlandıkça her biri teker teker yalnız kalıyor ve adeta ölümü bekliyorlar. Kalabalıklar içinde yalnızlığı sonuna kadar yaşarlarken okuyucu/izleyici olarak bizler de onlarla aynı duyguları paylaşıyor, onların acı ve hüzünleri bizim oluyor. Yazar tüm bu fantezi dünyasını anlatırken isimlerin karışıklığı dışında bize gayet akıcı bir dille kendi dünyasını anlatıyor. Tezatlarla dolu benzetmeler yapıyor ( yeni doğmuş yaşlı kadın; su gibi serin bir güneş…) İnsan kendisini yazarla birlikte bir nehrin üstünde hızlanarak akan  bir teknede gibi hissediyor. En azından ben romanın akışkanlığını böyle hissettim. Bu teknede yaşlısı, genci tüm aile fertleri var. Sonu gelmez  muhabbet de var, savaş da var, iktidar hırsı da var, aile kavramları da var, kader de var lanet de. Kimi eleştirmenler bu kargaşaya ‘büyülü gerçeklik’ demiş. Gerçekliğini bilmiyorum ama büyülü olduğu kesin. Bir de yazarın dediği ‘yaşlılığın aşılmaz yalnızlığı’ olmasa…
Bence bu kitap anlatılmaz, okunur. Siz de lütfen okuyun… LEYLA

Gabriel Garcia Marquez “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı romanını büyük maddi sıkıntı çektiği dönemde yazarken yayınlanmasını arkadaşlarından aldığı borç parayla gerçekleştirebilmiş bir yazar. Ancak bu roman onun ilk önce Latin Amerika’da sonradan tüm dünya da en tanınmış yazarlar arasına girmesini sağlamış bir mihenk taşı. Yüzyıllık Yalnızlık yazarın konusunu nenesinden dinlediği hikâyeleri de içine alarak, ana tema olan insanın yalnızlığını bir aile üzerinden ve birbirini takip eden nesiller/ aile fertleri üzerinden anlattığı bir roman. Son derece girift ilişkiler, güney Amerika insan yapısı, kültürü, insan başkaldırıları, savaşlar, faşist yönetimler, aşk ilişkileri, aile ilişkileri ayrıntılı bir şekilde anlatılırken araya masalsı fantastik öğelerin serpilmesi “ büyülü gerçeklik” adlı edebiyat akımının başlangıcı olmuş. Yani son derece yaratıcı, sıra dışı bir teknikle yazılmış kitap. Sonuçta “Gabo” haklı bir Edebiyat Nobel’inin de sahibi olmuş. Yazarın okuduğumuz diğer romanı “Kolera Günlerinde Ask”  konu olarak bana daha çok hitap etmesine rağmen bu romanı da sürekliyici bulup ilgiyle okudum. Ancak kolay bir roman olduğunu söyleyemeyeceğim, özellikle yazarın hayatın tekrarını veya sıradanlığını anlatmak için kullandığını sandığım karakterlerdeki isim benzerliği, olayların bu benzer isimli ancak değişik nesillerin bireyleri tarafından yaşanması, geriye dönüşlerle aynı isimli birkaç kişinin hayatlarını takip etmek zorluğu kitabın okunmasında güçlüğü teşkil eden en önemli unsur kanımca. Gene de muhakkak okunmasını tavsiye edeceğim bir kitap olarak kütüphanemde yerini aldı. DEMET