15 Şubat 2013 Cuma

Paris'teki Eş


                                                     Yazar: Paula McLain
                                                     Orijinal Adı: The Paris Wife
                                                     Yayınevi: Remzi Kitabevi
                                                     Çeviren: Leyla İsmier Özcengiz
                                                     Kapak Tasarımı: Anna Bauer
                                                     Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Ağustos 2012- 3.Baskı

Ernest Hemingway ile ilk karısı Hadleyin, başta Paris olmak üzere çeşitli kentlerde geçen günlerinin aşk ve ihanetle örülü sarsıcı romanı…
Dünya, Caz Çağını yaşamaktadır. Kızıl saçlı piyanist kız ile savaş gazisi genç ve yakışıklı gazeteci Şikago’da bir dost evindeki partide tanışır. 29’undaki Hadley, yazma hırsıyla yanıp tutuşan kendinden sekiz yaş küçük Hemingway ile 1921’de evlenir.
O sıralar sanat ve edebiyatın kalbi Paris’te atmaktadır. Genç Hemingway, yazar dostu Sherwood Anderson’un yönlendirmesiyle geleceğini eşiyle birlikte Paris’te aramaya karar verir. Paris günlerinde önceleri parasızlık onları epeyce zorlar ama zamanla entelektüel çevrenin bir parçası olurlar. Paris’i mekân tutmuş pek çok Amerikalı yazar ve sanatçıyla tanışır, Gertrude Stein, Scott Fitzgerald, Ezra Pound gibi ünlü isimlerle derin dostluk kurarlar.(Arka Kapak)


Yorumlarımız:

 Bence bu kitabın New York Times Bestseller olmasının nedeni bir kadın/erkek sevdasının ve dramının son derece akıcı, kolay ve merak uyandıran bir şekilde kaleme alınmasından kaynaklanıyor. Yazar Paula McLain’in burada hakkını vermek lazım. Üstelik hikâyenin Ernest Hemingway’in Paris’teki hayatından bir kesiti aktarması doğal olarak ilgiyi artırıyor.
Kısacası eğer otobiyografik nitelikte ancak aynı zamanda bir hikâye tadında, biraz da eğlencelik  bir kitap okumak isterseniz tavsiye ederim. Kitap kulübü için tavsiye eder miyim, pek sanmıyorum…. Ben birlikte kitap okurken daha fazla derinliği olan, düşündüren, yazarı veya kitabı dolaysıyla hayatı çözümlemek için uğraş vereceğim kitapları okumak istiyorum. Tam şimdi gelecek toplantımız için bunun arayışı içindeyim.
Paris’teki Eş ile ilgili iki noktayı aktarıp, yorumuma nokta koymak istiyorum:
-Kadın-erkek ilişkisi dünyanın hangi köşesinde olursa olsun, hangi zaman diliminde bulunursa bulunsun hep aynı: sevdalar olacak, aldatmalar olacak, ayrılıklar olacak…
-Bir eser yaratmak, ün kazanmak, takdir toplamak her zaman tesadüflere, şansa bağlı değil: gerisinde inanılmaz bir çalışma, hırs, azim ve yürek var…LEYLA
 

Yazar Paula McLain bu kitabı Ernest Hemingway’in ilk eşi Hadley ile Paris’te sürdürdükleri evliliklerini Hadley gözüyle anlatan bir biyografik kitap şeklinde formatlamış. Her ne kadar eser bir edebi eser değilse de bir döneme ışık tutması ve kolay okunurluğu açısından benim hoşuma gitti. Şöyle ki Hemingway’in eserlerinden bazılarını daha önceden okumuş olmama rağmen Paris’te içinde bulunduğu ortamı, tanıdık, tanımadık diğer dönem yazar, şair, ressamları-  kısacası kültür çevresiyle olan iletişimlerini öğrenmek benim hoşuma gitti. Böyle bir kitapta bunlar toplanmamış olsa sanırım hiç birimiz 1.ci Dünya savaşı sonrası, 2.ci Dünya savaşı öncesi Paris odaklı sanatsal açıdan bu üretken dönem ve yazarları/ yaşamları ve dönemin sanatsal akımları hakkında bu denli bilgimiz olmayacaktı. Kitabın bende adı geçen dönemle ilgili daha fazla bilgi edinme, okuma isteği uyandırdığı için başarılı olduğu kanısındayım. Özellikle bir ay sonra okuyacağımız “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” u okurken Ernest Hemingway’i ve bu başyapıtı daha iyi irdeleyebileceğimiz düşüncesindeyim çünkü “Paris’teki Eş” bize o alt yapıyı kazandırdı.  DEMET

Her ay okuduğumuz kitaba ait yorumumu yazarken çok zorlanıyorum. Hâlbuki tartışırken fikirlerimi rahat rahat söyleyebiliyorum. Fakat yazmak gerçekten zor, yarım sayfa bile olsa. “Paris’teki Eş” romanı da bunu çok iyi anlatıyor. Hemingway önce taslak yazıyor, sonra romanı bu taslağa göre yazmaya başlıyor, sonra kitabını demlenmeye bırakıyor yani bir dönem düşünmüyor ve sonra tekrar ele alıyor. Bu işlem neredeyse 2-3 yıl sürüyor. Üstelik bunu her gün ofisine gidip, tek başına oturup yazarak çok ciddi yapıyor. Sanatçı olmanın zorluğunu bu kitapta çok güzel anlatıyor yazar akıcı üslubu ile. Eşinin fedakârlığı, çevresi ile olan ilişkileri Hemingway’in başarısında çok önemli roller oynuyor. Her şeyin başında ise “ben çok iyi bir yazar olacağım” hırsı ve kendine olan inancı var.
Roman belki çok edebi değeri olan bir kitap değil ama bir yazarın meşhur olmaya çalışırken yaşadığı zorlukları, reddedilişleri, babasının bile yazdıklarını beğenmemesinin verdiği duyguları, çevresindeki sanatçıların yaşantılarını, ev yaşamını, eşinin onun rahat çalışabilmesi için yaptıklarını, sanatçının çok iyi bir gözlemci olması gerektiğini, gittikleri boğa güreşlerinin veya kayak tatillerinin ona yeni ilhamlar verişini ve 1920li yılların başındaki Paris yaşantısını çok güzel anlatıyor.
Aslında Hemingway kendiside Paris yıllarını 1959 yılında yayınladığı “Paris Bir Şenliktir” kitabında yazmış. Ben bu arada onu da okudum. Kısa hikâyelerle anlattığı Paris yaşantısında çok fazla detaya girmemiş. Eşinin ağzından yazılmış olan “Paris’teki Eş”i okumamış olsam yaşanmış çok duyguyu anlayamazdım. NURİZER

12 Şubat 2013 Salı

Ernest Hemingway




Paris’teki Eş  romanımızın ana kahramanı olan Ernest Hemingway’ı tanıyalım:

21 Temmuz1899 yılında Doktor Clarence Edmonds ve müzisyen Grace’in oğulları olarak Şikago’da dünyaya gelir. Lise yıllarında okul dergisinde yazarlık ve editörlük yaparak edebiyat dünyasına ilk adımlarını atan Ernest, okulunu bitirdikten sonra da bir süre yerel bir gazetede muhabirlik yapar.
İçindeki macera dürtüsünün ardından koşan genç adam, gözündeki bir araz nedeniyle Amerikan ordusuna alınmasa da bir yolunu bulup kendini I. Dünya Savaşı’nın ortasına atar. Cephede ilk altı ayını henüz dolduramadan bir şarapnelden kopan parçalarla yaralanır.
Amerika’ya döndükten bir süre sonra Ernest, Toronto Star’da öykülerini yazmaya başlar. Kendinden sekiz yaş büyük bir kadına, Hadley Richardson’a âşık olunca 1922 yılında ilk evliliğine adım atar. Hiç vakit kaybetmeden Paris’e taşınırlar. Koleksiyoner Gertrude Stein’in evinde tanıştığı Henry James ve Ezra Pound ile arkadaş olur.
İlk çıkışını The Sun Also Rises – Güneş de Doğar (1926) adlı romanıyla yapar. Kendine has üslubu, kısa cümleleri, çarpıcı diyalogları ile edebiyat dünyasında emin adımlarla yürümeye devam eden Hemingway, Men Without Women – Kadınsız Erkekler adlı eserinde yine öykülerine yer verir. 1929 yılında I. Dünya Savaşı anılarına hayat verdiği Farewell to Arms – Silahlara Veda adlı romanını yazar.
Paris’te tanıştığı Vogue dergisi yazarı Pauline’e aşık olan Hemingway ikinci evliliği için fazla düşünmeyecektir. Varlıklı bir aileden gelen yeni karısıyla birlikte Amerika’ya döner. New York, Key West ve Wyoming arasında mekik dokurlarken Hemingway babasının intihar haberini alacak ve belki kendi sonunu da hazırlayan depresyonla ilk olarak o zaman tanışacaktır.
1933 yılında Hemingway ve Pauline altı haftalık bir safari macerası için Afrika’ya giderler. Bu maceralarını 1935 yılında The Green Hills of Africa – Afrika’nın Yeşil Tepeleri (1935) romanında yazmıştır.
Bir sonraki serüven İspanya iç savaşıdır. Cumhuriyetçilerin tarafını tutan Hemingway, savaşı izlemek üzere bir dergi adına Madrit’e gider. Orada kaldığı iki yıl boyunca, daha önce büyük bir tutkuyla bağlandığı boğa güreşlerini de ihmal etmez. Kader bu kez de karşısına savaş muhabiri Martha Gellhom’u çıkarmıştır.
İspanya’da başlayıp Küba’da devam eden bu aşk, Hemingway’in üçüncü evliliği ile sonuçlanır. Aynı yıl içinde bir başka başyapıtı, For Whom the Bells Toll –Çanlar Kimin İçin Çalıyor (1940) yayınlanacak ve İspanya iç savaşının karanlık yüzünü anlatan bu muhteşem eser yazarına bir Pulitzer ödülü kazandıracaktır.
Karı kocanın bir sonraki durakları ise II. Dünya Savaşı olacaktır. Mesleki bir rekabete girişip müttefik ordularının Normandiya çıkarmasını farklı yayın kuruluşları adına takip eden karı koca uzun ayrılıklara da katlanmak zorundadır.
Bir süre yazmaya ara veren Hemingway, Londra’da tanışıp evlendiği dördüncü karısı Mary ile Küba’ya yerleşir. Sakin bir hayat sürerek, denize açılıp balık tutarak, doğayla iç içe geçen yılların ardından en değerli eserlerinden birini, The Old Man and the Sea – İhtiyar Adam ve Deniz (1952) adlı novellasını kaleme alacaktır.
1954 yılında Nobel Edebiyat ödülünü alır.
Mary ile bir kez daha Afrika’ya giden Hemingway, üst üste geçirdiği iki uçak kazası ve akla gelebilecek her türlü sağlık sorunu nedeniyle yeniden depresyona girdiğinde bir süreliğine Mayo Kliniği’nde tedavi görse de içmeye devam eder. Hayatını kocasına vakfeden Mary’ye rağmen, sıkıntılarına bir türlü çözüm bulamayan Hemingway, babası ve iki kardeşinin de yaptığı gibi, 2 Temmuz 1961 günü ağzına dayadığı bir silahla intihar eder. 

 

11 Şubat 2013 Pazartesi

Paula McLain


Paula McLain 1965 yılında Fresno, Kaliforniya’da doğdu. Ailesi tarafından terk edilince ondört yıl değişik ailelerin yanında kaldı. Hem çalışıp hem okuyarak 1996 yılında University of Michigan’dan mezun oldu. İlk şiir kitabı “Less of Her” 1999 yılında basıldı. “Growing Up In Other People's Houses” ve “A Ticket to Ride” romanlarından sonra yazdığı “The Paris Wife” farklı dillere çevrilerek tanınmasını sağladı. Halen ailesi ile birlikte Cleveland’da yaşamakta ve New England College’da şiir dalında dersler vermektedir.