1 Temmuz 2014 Salı

Anayurt Oteli


                                                        


                                                 Yazar: Yusuf Atılgan
                                                 Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
                                                 Editör: Pelin Özer
                                                 Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Ocak 2014-27.Baskı


 

"Ne ölü, ne sağ" bir yaşamın kahramanı Zebercet. Gözünü ilk açtığı ve yaşadığı Anayurt Oteli'yle aynı kaderi paylaşıyor: Birbirine benzeyen geçici ilişkilerle geçen günler, yalnız ve tek başına sürüklenen bir hayat.
Gecikmeli Ankara treniyle gelen -adını bile bilmediğimiz- kadın otelde bir gece kalır ve
Zebercet'in de, Anayurt Oteli'nin de sessiz akıp giden günlerinin içeriği değişir.

Küçük ayrıntıların tekdüze şaşmazlığında nerdeyse takıntılarla sürüklenen bir yaşamın öfkesi de, çaresizliği de büyük oluyor.

Türk edebiyatının unutulmaz bir tipi ve unutulmaz bir mekânı. (Arka Kapaktan)

 Yorumlarımız:
 

Anayurt oteli Zebercet’in yalnız, sıkıntılı, tek düze, otelin dört duvarı içine sıkışıp kalmış yaşantısını anlatıyor. Anlatıcı bu duyguları okuyucuya çok iyi aktarıyor, öyle ki yüz küsur sayfalık kitabı okumak kolay olmadı. Zebercet'in sapkın psikolojisi sonlara doğru daha baskın oluyor ve beklenmedik sonla bitiyor, ya da ona en uygun olabilecek bir sonla bitiyor. Arada bilinç akışı ile geçmişe gidip günümüze dönerek anlatıcı romanın tek düzeliğini kırıyor.
Romanı bitirdikten sonra Anayurt otelinin filmini seyrettim. Zebercet rolündeki Macit Koper'i çok başarılı buldum. Romana sağdık kalınarak çekilmiş film tam da okurken gözümde canlandırdığım gibiydi.
Roman da, film de çok başarılı; ama okuması da, seyretmesi de verdiği sıkıntılı ruh halinden dolayı çok kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. IŞIL
 

Anayurt Oteli adlı romanıyla Yusuf Atılgan'ı Türk edebiyat tarihinde tanımaya başlamışız. Okurken  yazara ait üslup, romanı akıcı ve sürükleyici kılıyor, konusunun iç sıkıcı olmasına rağmen.
Roman kahramanı biraz karakterine bağlı, biraz da yaşam koşulları ve geçirdiği çocukluk sendromları nedeniyle sorunlu bir kişilik. Hayatı çalıştırdığı otel ve küçük kasabada birkaç noktada geçiyor.
Kendi dünyasında yalnız yaşıyor. Oteldeki temizlikçi kadınla, zaman zaman sıradan cinsel ilişkisi var. Sevgiden uzak bir yaşantı.. Bazen eşcinsel dürtüleri de oluyor. Garip, tatminsiz bir cinsel hayat sürüyor. Otelde kalan bir kadın müşteri, hayatının değişmesinin nedeni. Ona olan platonik tutkusu, tek düze yaşantısını altüst ediyor.
Romanın güzel olan tarafı, yazarın sade anlaşılır bir dille olayları ve ortamı bize adeta resmetmesi. Kitabı okurken, konuyu film şeridi gibi  hafızamızda canlandırabilmesi. Görüşüm oldukça başarılı bir anlatım.
Sonunda; kahraman olumsuz bir ilişki neticesi temizlikçiyi öldürüyor. Yaşadığı yakalanma korkusu ve  hapsedilme endişesi onu daha da bunalıma sokuyor. Özgürlüğünü kaybetmektense kadının kaldığı odada, kendini asarak intihar ediyor. Yalnızlıklarla dolu bunalımlı bir yaşam ve acı son.
Bence hayat birlikte sevdikçe ve sevildikçe güzel.  ZELİHA

 Anayurt Oteli taşralı Zebercit’in hüzünlü ve yalnız hayat hikâyesi: şayet yaşadıklarına hayat denirse. Çünkü hayat canlılığı, enerjiyi, ışığı, üremeyi, dopdolu ilişkileri çağrıştırır bence. Hâlbuki Zebercet yalnızdır. Zebercet takıntılıdır. İlişkileri vardır ama daha çok gizlidir. Kafasında başka bir dünya dolaşır. Zebercet’in ruh hali sağlıksızdır. Yazarın son sayfada dediği gibi ‘’ bilinçsiz canlı etin ölümü’’ ile hikâye son bulur. Bu roman insanın içini acıtır: zavallılık, merak, melankoli, cinsellik, kurnazlık, çaresizlik, bunalım  ve nice benzer duygular romanın her sayfasına ustalıkla serpiştirilmiştir. Ben yazarın bu tek ve kısa romanını merakla okudum. Dili son derece yalın, cümleleri anlaşılır, kurgusu kronolojikti. Yer, insan ve olay tasvirleri çok kuvvetli olan bu hikâyede kendimi hep tepeden olayları izler gibi hissettim. Faydam olsa Zebercet’e bir çift laf söylemeyi bile düşündüm. Ne gam.. O bildiğini okudu ve bu acı hayatı gene kendi yöntemiyle yok etti.
Çağdaş edebiyatımızın bu sıradışı romanını mutlak okuyunuz derim. Ve derim ki insanoğlunun en büyük ruhsal acısı yalnızlıktır. Dostluk ise emek ister. Bu emeği birbirimizden  esirgemeyelim…. LEYLA

 

Begüm'ün Düğünü


 
8ekizler’e ilkbahar hep uğurlu geliyor. Geçen sene peş peşe iki oğlumuzu evlendirmiştik. Bu sene ise 16 Mayıs’ta Nurizer’in kızı Begüm’ün düğünü oldu. Kitap gurubumuz her zaman ki gibi yine pistte tüm hünerlerini gösterdi.
Begüm ve Mustafa’ya bir ömür boyu mutluluklar dileriz.