11 Aralık 2014 Perşembe

AZ


Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az...
O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az...
Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z.
Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var.
O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında.
Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar.
Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
Senin ve benim gibi... (Arka Kapaktan)

Yorumlarımız:

Bu ay okumak için seçtiğimiz kitap Hakan Günday'ın AZ romanı idi. Hakan Günday yeraltı edebiyatı türünün en tanınmış Türk yazarlarımızdan. İlk defa okuduğum bir yazar ve edebiyat türünden son derece etkilendim. Konu itibariyle fazla sert ve sarsıcı buldum. Benim için öteki Türkiye diyebileceğim bir yaşantı. Her ne kadar olaylar son derece fantastik gelse de bunlar da Türkiye'nin gerçekleri.
Romanın ana karakterleri aynı adı taşıyan iki Derda. Bunlardan biri küçük yaşta evlendirilerek köyünden Londra'ya gelin giden bir kız. Onun yaşadığı inanılmaz değişimler okudukça gelişen şaşırtıcı, sürprizlerle dolu bir yaşam ilk bölümde anlatılıyor.
İkinci bölümde diğer Derda; babası hapishanede, annesi yakalandığı hastalıktan dolayı ölmüş bir erkek çocuğunun yaşamındaki gelişen olaylar anlatılıyor.
Son bölümde ise iki Derda'nın yollarının kesişmesi gerçekleşiyor.
Her iki Derda da tam bir tutunamayan. Kaybedecekleri hiç bir şeyleri yok, bu da onların yaşamlarında karşılarına çıkanlar tarafından kullanılmalarına rağmen hayatta kalmayı başarmalarını, zorluklara dayanabilmelerini sağlıyor.
Mükemmel bir akıcılık ve kurgu ile okudukça okuyucu şaşırtan, sürükleyen bir anlatım.
Tesadüflerin fazlalığı biraz bu kadar da olmaz dedirtse de, gelişen olaylar ruhunuzu daraltıp, sizi rahatsız etse de tavsiye edeceğim bir roman. IŞIL


“AZ”, Hakan Günday’dan okuduğum ilk roman. Roman 11 yaşında hayatın acımazsızlığını çok sert bir biçimde yaşayarak erken büyümek zorunda kalan kız Derdâ ile farklı acılar yaşayarak hayata atılan erkek Derda’nın hayatların anlatıldığı iki ayrı bölümden oluşuyor. Sonrada onların yollarının kesişmesi çok güzel ve akıcı bir şekilde anlatılmış. Çok kolay okudum ama bitirince yazarın ne kadar da çok anlatacak şeyi varmış dedim. Kadına şiddet, erken yaşta evlendirilme, tarikatlar, madde bağımlılığı, rehabilitasyon, korsan kitap basımı ve satışı, sadomazoşist ilişkiler, İslami düşünceye sahip ailelerde korkuya dayalı ilişkiler, öğrenci yurtlarında yaşananlar, hapishane hayatı, mafya ve daha bir sürü başlık.
Yazarın dediği gibi “Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var.” Yazarda bu alfabeyi kullanıp anlatmak istediği her konuya değinmiş. Gerçi bunlar birbirine çok güzel bağlanmış ama insanların, 80 yılda yaşamış olsalar, başından bu kadar çok olay geçer mi? Ama beni en çok rahatsız eden şey kitapta tesadüflerin çok olması. Ana karakterlerin karşılaşması dışında, ana karakterlerle yan karakterler arasındaki tesadüfler biraz fazla geldi. Sonuçta olaylar küçücük bir köyde geçmiyor, kadın karakter Londra’da erkek ise İstanbul’da.
Kitabın başındaki örümcek lekesi ile başlayan sayfalar ve romanın son sayfaları bence çok başarılı.Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Genç ve başarılı bir yazarla tanışmak için güzel bir seçim. NURİZER



Hakan Günday’ın kitabı AZ, çok şey söyleyen sert bir kitap aslında. Türkiye’nin acı gerçeklerinin işlendiği Doğu’daki yaşam, kadın ve çocuk istismarı, yoksulluk gibi öğelerin yanısıra tüm bu yaşam şartlarının yurt dışına taşınması ile dindarlık, cinsellik gibi konular Londra da Türk varoş yaşantısında devam ettirilmiş ki kitabın kanımca en değişik ve ilginç yanı buydu çünkü pek farkında olmadığımız veya göz ardı ettiğimiz yurt dışında dinci kesim yaşam şartlarını da örneğin geçim kaynağı olarak uyuşturucu ticareti de dahil olmak üzere mafya ilişkileri üzerine kurulu bir düzenin varlığı gözler önüne seriliyor. Tabii bu topluluk içinde her türlü sömürülmeye ve kullanılmaya devam edilen kadınlar ve onların çilekeş yaşamları da sergilenmekte. Tüm bu çarpık ilişkiler yumağı içinde yazar batı toplumunun alt kesiminde olan bitenleri, onların sefil yaşamlarını da göstermekte bizlere. Kitapta ana kahraman bir şekilde içine bulunduğu ortamdan kurtulmayı başarıyor ve kendisiyle aynı ismi taşıyan erkek kahramanla yolları kesişip her ikisi de ömürlerinin ikinci yarısını birlikte mutlu olarak sürdürüp yaşamlarını sonlandırıyorlar. Kitap bana göre güçlü insan yapısının nelerle başa çıkabildiğini göstermesi ve şartlar ne olursa olsun küçükte olsa her zaman bir umut olduğunu göstermesi açısından önemli- yeter ki insan yeterince mücadele etme cesaretini ve yaşama tutunma gayretini göstersin. DEMET


Şiddet, Şiddet, Şiddet çocukluk şiddeti, yaşam şiddeti, yalnızlığın şiddeti, aşkın, inancın sayabildiğin kadar çok şiddet. İçini burka burka okuyarak, bu romanda hepsini bulabilirsin.
Onbir yaşında iken evlendirilip okulundan, köyünden, yurdundan uzaklaştırılan Derda. Hiçbirşey bilmeden, hem şiddeti, hem cinselliği yaşıyor çocuk yaşında.
İnanmak zor, ama gerçek, Londra'da yaşadığı kötü tesadüflere. Hata babasının bilmeden tecavüzünden bile son dakikada kurtuluşu. Umut beklediği komşusunun sadist istekleri. Bir insanın kaderi, kötü başlayınca, hep kötümü gider? İnsan olup nasıl isyan etmeden yaşanabilir?
Ve erkek Derda. Hapisteki gaspçının oğlu. İkinci bir kötü yazgı, acımasız çocukluk. Yetimhaneye düşmemek için yaşadıkları. İki acılı çocuğun mezarlıkta buluşmaları. Sonrasını okumak isteyenlere bırakalım.
Yazar Hakan Günday rahat okunabilir bir anlatım ve güzel bir kurguyla romanı bize sunmuş. Şayet acıya ve çırpınışlara tahammül edebiliyorsanız, okumalısınız derim.
Ben sonunda Tanrının bana sundukları için teşekkür ettim. ZELİHA


Hakan Günday’ın “Az” romanı Derdalar’ın hayat hikâyesi. Birinci bölümde 11 yaşında köyünden koparılıp Londra’ya gönderilen ve orada özellikle hayatın akıl almaz zorlukları ile mücadele eden Derda’nın hikâyesi anlatılmış. İkinci bölümde ise babası hapiste olan, annesini kaybetmiş ve “kötü insanlar”la bitmek tükenmek bilmeyen mücadelelere girmiş erkek Derda var. Romanın sonunda  bu iki Derda’nın karşılaşması ve hayatı paylaşımı anlatılıyor… Ne kadar günümüzdeki gerçekleri son derece akıcı bir dille yazsa da ben romanı okurken çok sıkıldım. Belki tesadüflerin fazlalığı bana ‘artık bu kadar da olmaz’ dedirtti; belki romandaki konular, din istismarcılığı, mazoşizm,  insana yapılan maddi ve manevi eziyet, her türlü şiddet içimi sıktı, beni boğdu. Hani olur ya insan bazen bazı gerçekleri kabul etmekte zorlanır, ben de öyle oldum…. Son olarak tek söylemek istediğim şey yaşadığım hayata şükür etmek oldu. LEYLA




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder