1 Nisan 1929 günü, şimdiki Çek
Cumhuriyeti’nin güneyinde, Avusturya sınırına yakın bir şehirde, Brno’da bir
erkek çocuğu dünyaya gelir. Adını Milan koyarlar. Babası Ludvik Kundera ünlü
Çek kompozitörü Leoš Janáček’in öğrencisi, deneyimli bir piyanistti. Daha
sonraki yıllarda Ludvik, Janáček Müzik Akademisi’nin başına geçer. Babasından
aldığı müzik sevgisi ve donanımı Milan’ın yazarlık hayatında önemli rol
oynayacaktır. Liseyi doğduğu kentte, Brno’da okuyan genç Milan, Üniversite
eğitimi için Prag’a gider. Charles Üniversitesi’nde iki yıl edebiyat öğrenimi
gördükten sonra ilgisi başka bir alana kayar, film yönetmenliği ve senaryo
alanında kendini geliştirmeye çalışır. İlk gençlik yıllarında Milan da
çevresindeki gençler gibi 1948 yılında kurulan Komünist Parti’ye üye olmuştur.
Ancak iki yıl geçmeden ayrıksı görüşleri nedeniyle bir yazar arkadaşıyla
birlikte 1950 yılında partiden ihraç edilir.
Bir yandan Prag Film Akademi’sinde
çalışırken bir yandan da oyunlar, denemeler yazmaya başlamıştır. İlk önemli
eseri Perde – Umění románu 1960
yılında yayınlanır. Kundera, “yazarların birinci önceliğinin
geçmişte yaratılmış edebi eserlerden daha iyisini üretmek değil, o yazarların
görmediğini görüp, söylemediğini söylemek” olduğuna
inanır.
Kundera ülkesinin içine düştüğü çıkmazın
farkına vardığında bunu bir kitabın sayfalarına dökmek ister ve ilk romanı Şaka – Zert 1967 yılında Prag’da yayınlanır.
Roman, günlük hayatta yapılan şakaların bile kişilerin hayatını nasıl olumsuz
etkilediği üzerine kurgulanmıştır. 1967 yılında Vera Hrabankova ile evlenen
yazar eşiyle birlikte 1975 yılında Fransa’ya iltica eder. Önce Rennes
Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak işe başlar, iki yıl sonra da Paris’e
taşınıp şehrin doğusuna, Montparnasse’a yerleşir. Gülünesi Aşklar -LeLivre du rire et de l’oubli (1979)
veVar Olmanın Dayanılmaz Hafifliği – l’Insoutenable légèreté de l’être (1984)
Fransa’da yayınlanan ilk eserleridir.
Kundera’nın en değerli eserlerinden biri
de 1986 yılında yayınlanan Roman Sanatı – L’Art du roman olmuştur.
Bir bakıma, yıllar önce kaleme aldığı Perde adlı denemesinin devamı niteliği
taşıyan bu eserinde Kundera, Cervantes, Broch, Musil ve Kafka gibi beğendiği
yazarların eserlerini derinlemesine inceler.
1990 yılına geldiğimizde Kundera’nın
önemli eserlerinden bir başkası, Ölümsüzlük – L’Immortalité yayınlanır
Fransa’da. Yine yedi bölüm üzerine inşa edilmiş bu eserinde yazar bir kez daha
yaşamı sorgular. Daha sonraki yıllarda Yavaşlık – La Lenteur (1995), Kimlik-L’identité (1998) ve Bilmemek – L’Ignorance adlı kısa romanlarıyla
edebiyat dünyasındaki varlığını sürdürse de Kundera yazarlıktan kazandığı bunca
ün ve paraya rağmen Paris’in Montparnasse mahallesindeki mütevazı yaşamını
değiştirmeyi hiçbir zaman düşünmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder