4 Haziran 2016 Cumartesi

Puslu Kıtalar Atlası



                                                 Yazar: İhsan Oktay Anar
                                                 Yayınevi: İletişim Yayınları
                                                 Kapak: Suat Aysu
                                                 Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Ocak 2016 - 56.Baskı

Bir "ilk kitap", Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... "Yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman. Hulki Aktunç'un önsözüyle... (Arka Kapak)

Yorumlarımız:

Pusulu kıtalar atlası 17.yy  Osmanlı döneminde Kostantiniye şehrinde geçiyor. Tarihi-Fantastik türündeki  romanda olayların geçtiği dönemi yansıtması için Osmanlıca ve eski Türkçe sözcükler ağırlıklı olarak kullanılmış. Dili okuyucuyu başlarda zorlasa da, kurgu ve hayal gücünün mükemmelliği sürükleyiciliğini ve akıcılığını sağlıyor .
Ana karakter yerine herbirinin hikayesi olan yan karakterler maceradan maceraya giderken okuyucuyuda  içine alıyor . Uzun İhsan Efendi oğlu Bünyamin'e  'Macera yaşanan en büyük ibadettir' der.
Bilgi  ve bilginin arayışı yüceltilir.Uzun İhsan Efendi  felsefesinde, tüm  dünyanın zihninde varolduğunu anlatır. “Düşündüğüm için sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden ibaretsiniz.” Gerçek düşe, düş gerçeğe karışır .
Büyük Efendi'nin 'Kitaplıktaki ciltler dolusu bilgiyi kullanabilecek olsalar, talan ettikleri paranin yüz katını elde edebileceklerini bilmiyorlar' demesi. Kıyametin gelmesini  geri çevirmek için  zaman da geri gitmenin formülünü bulması. Bünyamin'nin  her başı sıkıştığında babasının verdiği kitabın sayfalarının yol göstermesi hepsi bilginin önemine vurgu oluyor.
Emek verip okunması gereken özgün bir eser, şiddetle tavsiye ediyorum. IŞIL

İhsan Oktay Anar’ın ilk romanı olan Puslu Kıtalar Atlası’nı okuduk bu ayki Kitap Kulübü’müz için. Roman 17. yüzyılda daha çok Konstantiniye’de yani İstanbul’da geçiyor. Nerdeyse düşleri ile yaşayan Uzun İhsan Efendi bu düşlerini Puslu Kıtalar Atlası adı altında bir kitapta derliyor ve kitabını savaşa gitmekte olan oğlu Bünyamin’e emanet ediyor.. Bünyamin hayatı boyunca bir dolu serüven yaşıyor  ve sonunda tüm başından geçenlerin babasının kitabında anlatılmış olduğunu görüyor..
Bence Puslu Kıtalar Atlası gerek dili, gerek kurgusu gerekse konusu açısından alışılagelmiş Türk romanlarından farklı. İçinde eski Türkçe bir çok kelime olmasına rağmen okunması zor değil. Tarihi bir perspektifle yazıldığı için bence bu sözcükler zaman zaman romana yakışmış bile. Kurgulama iç içe geçmiş. Bazen bir zaman dilimini daha önceki bir zaman diliminin içinde bulmak mümkün. Romanı puzzle çözer gibi çözmek gerekebiliyor. Bu nedenle bu romanı okuyup bitirince ‘şimdi ben ne okumuştum’ kaygısına bile düşebiliyor insan. Bu biraz da romanda bol bol fantastik öğeler kullanılmasının bir sonucu. Tıpkı insan  nasıl bir rüya görür, olaylar koşullandığımız gerçeklere uymaz, bizi düşler alemine götürürse işte öyle bir şey.. . Bu rüyadan uyandığımızda bir ferahlık gelir üstümüze , rahatlarız; roman bitince de böyle bir duygu yüklüyor bize. Kısacası düşlerle gerçekler birbirine karışıyor. Tabiatıyla yazarın felsefeci olmasının büyük etkisi var bu anlatımda. Nitekim  Descartes’in  ünlü sözü ‘düşünüyorum öyleyse varım’ da yer alıyor romanın içinde. 17. yüzyıl tarih ve coğrafyasından bir çok öge var romanın içinde. Ancak güçlülerin daha da güçlenmek için verdiği savaş, hile ve düzenbazlıklar her devirde aynı. Bunu anlatmak için yazar bazen mitolojik, çoğu zaman fantastik öğeler kullanmış. Bazen bilgili olmanın önemini dolaylı yoldan vurgulamış, buna değer vermiş, bazen düşünmenin var olmak için ne kadar hayati olduğunu doğrudan, açık ortaya koymuş. Bazen uzun uzun tasvirleri ile sıkıcı olmuş.. Kısacası ancak okunup , yorumlanacak bir kitap. Sıradan bir macera kitabı hiç değil. Bu kitap bana hep gizli gizli düşündüğüm bir şeyi tekrar düşündürdü: acaba hangisi daha gerçek? matematik hesapları ile ölçüp, biçilebilen  fiziksel varlığımız mı, hiçbir kalıba sığmayan ruhumuz ve hayallerimiz mi? Bir de siz düşünün bakalım…LEYLA

Ihsan Oktay Anlar ve Puslu Kıtalar Atlası....
Karşılaştırabileceğim bir kitap bulamıyorum...ama Murat Morova’nın  minyatür tekniğini andıran, farklı kültürlerin hikayelerini anlatan resimleri, Ergin Inan’ın tabloları, hatta bazı Mehmet Güleryüz resimleri ile nedense benzer heyecan ve etkileşim ağı yaratıyor zihnimde......
Düşler dünyasının zenginliği ve mahareti de diyebiliriz buna belki de....
Zaman, mekan var olmakla beraber kitap boyunca önemsizleşiyor...böylece de zamansız bir ürüne dönüşüyor benim gibi algılayan okuyucuların zihninde kitap.
Bana sorarsanız, Ihsan Oktay Anlar, insanın, toplum hayatının olmazsa olmazı, her daim geçer akçe olabilecek özelliklerini müthiş bir ustalıkla ve hikaye ederlilikle harmanlıyor...hayal, gerçek, şimdi, ötesi, burdaki, öteki, doğru, yanlış....ayırd edilemeyecek kadar birbiri içine geçmiş olarak yer alıyor kitapta...tam da aslında yaşadığımız dünyada olduğu gibi bir bakıma...
İnsanin, en ilkel ya da temel duyguları, bireysel ve toplumsal birer varlık olarak sergiledikleri...yaşadıkları, güç savaşları, tezatlar, ne kadar tanıdık şu an bile...

Çok zevkle ve bir çırpıda okudum.....kaçırılmaması gereken bir kitap bence... UFUK

Bu romanı ilk defa 15 yıl önce oğlum edebiyat ödevi için okuduktan sonra okumuştum. Çok etkilenmiştim. Hatta o zamandan beri dilencilere para vermem. Paranın o zavallılara değil de onları sömürenlere gittiğini düşünürüm.
Kitap önerisi olarak arkadaşlarıma bir kaç kere önermeme rağmen ısrar etmemiştim, çünkü kitabı dili ağır ve zor okunan bir kitap olarak hatırlıyordum. Okumaya başladığımda tam tersi oldu, bu sefer çok rahat okudum. Geçen sefer beni dilencilerin hiyerarşisi etkilemişti ama bu sefer fantastik hayal gücü, felsefesi, karakterleri beni daha çok etkiledi. Bunun nedeni aradan geçen yıllar mı yoksa yedi yıldır kitap kulübünün bana kazandırdığı bakış açısı mı acaba??
Farklı bir anlatımı var yazarın, eminim felsefeci olmasının etkisi vardır romanlarında. Kitabı uzun uzun anlatsamda hiç bir şey anlatamamış olurum. Birbirinden bağımsız gibi görünen hikayelerin ustaca kurgulanması ile ortaya çıkmış büyülü bir masal.

Farklı bir yazar tanımak istiyorsanız okumanızı tavsiye ederim... NURİZER

Puslu Kıtalar Atlası, 2016 yaz tatiline girmeden önce okuduğumuz son kitap oldu. Kitap hakkında olumlu eleştiriler duyduğumdan ve önemi vurgulandığından olsa gerek beklentimde yüksekti. Tek eleştiri kitabın diliydi ve Osmanlıca kelimelerin sıkca kullanılışıydı. Kitabı okumaya başladığımda dil açısından zorlanmadım ve kolayca okudum. Ancak kitap benim için ciddi hayal kırıklığı oldu! Her şeyden önce kitapta bence ciddi kavram kargaşası var. Kitabın başında daha çok felsefi takılıp, hatta kitabın ismini veren Uzun İhsan Efendinin sadece istişareye yatarak yani düşünce gözüyle oluşturduğu atlasa tasavvufi veya Descart vari bir yaklaşım sergilenirken,  kitabın sonlarında positif ilim/bilime çark edilmesi, özellikle bunu son derece kulaktan dolma, yüzeysel bir kuantum fizik boyutları ile anlatılmaya çalışılması bana yazarın popüler konuları bir bulamaç haline getirdiği ve ne söylemek istediği hakkında kafa karıştırmaktan başka bir şey yapmadığı sonucuna vardırdı ki bu da sadece bir insanın ne kadar entelektüel olduğunu gösterme veya ispat etme çabası olabilir diye düşündüm. Yazar tüm hikayeyi tarihsel bir ortamda kurguladığından çok araştırma veya bilgi verdiği hissini de uyandırmak istiyor ki kitapta Osmanlı lağımcılar birliğinin işlevi haricinde herşey tamamen kurmaca. Kitapta Osmanlının nasıl kandırıldığı, batının  hurafeleri nasıl formatladığı bir casusun itiraflarıyla açıklığa kavuşturuluyor ve böylelikle Puslu Kıtalar Atlası’da manasızlaşıyor kanımca. Yazarın yarattığı bir takım karakterlerin ise (örneğin Alibaz) romanda ne işleri vardı, neden yer aldılar, neden birden yok oldular, anlamadım. Dilenciler loncası yaratmak ve bunu Osmanlı Milli İstihbarat Teşkilatıyla ilişkilendirrmekte ayrı bir tuhaflıktı bana göre. Kısacası hem tarihi, hem felsefi, hem fantastik o kadar güzel roman okuduktan sonra bu kitabın farklı bir şey yaratma çabasından ileriye gitmeyen başarısız bir deneme olduğunu düşünüyorum. DEMET   

2 yorum:

  1. En sevdiğim yazarlardan biridir İhsan Oktay Anar. Ve en sevdiğim kitaplardan biridir Puslu Kıtalar Atlası. paylaşımınıza teşekkürler... bana da beklerim..

    YanıtlaSil
  2. Sayfanızı yeni keşfettim. Takipçiniz olacağım.

    YanıtlaSil