26 Aralık 2016 Pazartesi

Yüzünde Bir Yer




                                                  Yazar: Sema Kaygusuz
                                                  Yayınevi: Metis Yayıncılık
                                                  Kapak Tasarım: Semih Sökmen                                                                                                             Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Mart 2016 - 6. Baskı


“Gözüm!” 
Bir keresinde babaannen böyle diyerek okşamıştı seni, halk dilinden türeyen bu epeski sevgi sözcüğüyle. Kendi görüp göremeyeceği her şeyi bir tek sen göresin diye mi üçüncü gözü kıldı seni? Kendinden verdiği bu göz, bakışın, algının, ışığın ve tanıklığın çok ötesinde gizil bir mirassa eğer, ne zaman fotoğraf makineni bir dürbün gibi ona buna doğrultup yakın-uzak ayarı yapsan, bil ki bir mil batırıp içine akıtıyorsun onu. Devraldığın gözü imha ediyorsun. Çünkü daha bakarken değiştiriyorsun şeyleri. Çerçeveye aldığın nesne her neyse, onu dünyadan koparıp kendi betimine buluyor, hayat sabitlediğin anlardan ibaretmiş gibi, evrenin zamandan münezzeh sıfatını önce insan yüzlerinde göreceğin yerde kendi yapıtında deniyorsun. 

Hiç olmazsa bir kerecik “gözüm” diyerek sevsen beni, alnında bir yere koysan billur cismimi, bir sürü çerçeveler bulsak seninle, yağmalamadan muhafaza etsek şeyleri, itham ve iltifat etmeden sonsuzluğunu bulsak saliselerin; alelade ya da özel, kaba ya da zarif bütün nitelikleri düzlesek, baktığımız yerde göremediğimiz bir şey de olduğunu itiraf edip sussak birlikte, bu ağzı sıkılıkla hiç övünmesek, ne güzel olurdu. Yeter ki iste, sana feda olsun gözüm.  (Arka Kapaktan)

Yorumlarımız:

Sema Kaygusuz’un “Yüzünde Bir Yer” adlı kitabı her ne kadar kitaptaki adını bile bilmediğimiz kadın kahramanın babaannesi Bese aracılığıyla Dersim olaylarının utancını ve suskunluğu ve bunun üzerinden Alevilik, Hızır ve dolayısıyla her insanın sahip olduğu kültürel mirası anlatmaktaysa da bence esas olan kadın kahramanın bir iç hesaplaşması, kendisiyle/ çelişkileriyle yüzleşmesi.Yazar bunu kitabın başından itibaren iç ses yoluyla zaman zaman geçmişi anlatarak, zaman zaman kahramanı eleştirerek yapmakta. Iç ses olaylara yüzeysel yaklaşmaktansa bir üçüncü göz ile yani duygu/ algıların acık olduğu şekliyle yaklaşmayı önermekte kahramana. Kitapta enteresan bulduğum felsefi yaklaşımlar olmakla birlikte hem yazı dilinin ağdalı uzun tasvir cümleleriyle dolu olması nedeniyle hem de bir roman kurgusunun dışında bir formatla yazılması nedeniyle okunması zor, anlaşılması zor bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle kitap için değişik diyebilmekle birlikte ben de çok tortu bırakmadığını söyleyebilirim. DEMET 

Türk edebiyatına son yıllarda katkı yapan genç yazarlardan seçelim diye yola çıktık ve ‘Yüzünde Bir Yer’ adlı kitabı okumaya karar verdik 2016’nın son ayında. Hemen düşüncemi söyleyerek başlamak istiyorum yazıma: Sadece 153 sayfa diye hiç de öyle kolay akıp giden bir roman okuyacağınızı zannetmeyin. Sema Kaygusuz adeta yeni bir dil yaratmış, bir üslup yaratmış. Edebiyatçılar bunu nasıl tanımlarlar bilmiyorum. Tanım önemli de değil, kitabı okumak lazım anlayabilmek için. Bu yazım tarzı iyi mi kötü mü diye değerlendirmek de bence yanlış, ama gene de hakkını vermek lazım yazarın: farklılık yaratmış. Bence bunu yapmaya cesaret etmek bile iyi bir şey. Diğer taraftan ve daha önemlisi roman kurgusu açısından (ya da olmayan kurgusu açısından) ezber bozmuş. Alıştığımız giriş, gelişme, olgunlaşma ve sonuç içeren bir kurgu aramayın, bulamazsınız. Ne okudum, ne okuyorum ve ne okuyacağım gelgitleri arasında kalıyor insan. Romanda Dersim olayına ve bu olaydan acılar çekmiş, göçler yaşamış bir ailenin fertlerine atıflar var. Anladığım kadarı ile Alevilik gelenek ve göreneklerine de. Söz konusu ailenin bir torununun sonunda gelip yerleştiği İstanbul’da iç hesaplaşmaları var; bu hesaplaşmalarla ilgili monolog ve diyalogları var. Ancak romanın  çerçevesi çizilmiş bir kurgusu olmadığı için bu diyalogları özümsemek çok zor, hatta zaman zaman imkansız gibi..Benim için tabi.
Sonuç: iki önemli sonuç çıkardım: Birincisi insan yaşamı boyunca  o kadar çok şartlanıyor ki yada şartlandırılıyor ki ezber bozan durumlarda şaşırıyor, anlamıyor, panikliyor. İkincisi de tam da birincisi ile ilgili. Hayat bu kadar karışıkken, çok bilinmeyenli bir denklemi çözmeye çalışarak yolumuzu bulmaya çalışırken nasıl oluyor da bu romanı okurken bu denli ‘afallıyorum’. Bir yerde bir eksik var, çözemedim.
Siz mi: bence bu romanı okuyun ve lütfen bu bulmacayı çözerseniz blogda bize yazınız. Şimdiden teşekkürler…Ha bir de romanın ismi neden ‘Yüzünde Bir Yer?’ LEYLA

Anladığım kadarıyla yazar bir gün Ahırkapı’daki Hıdırellez şenliklerine gider. Sonrasında da arkasındaki hikayeyi anlamak için “Hızır”ı araştırmaya başlar. Aile geçmişinde de Alevilik olduğundan, “Dersim Katliamı” ve Alevi geleneklerini araştırır. Kur’anda, Tevratta bulduğu Hızır hikayelerini, Dersim anlatılarını, mitoloji, din, tarih, İstanbul, fotoğrafçılık  ile harmanlayarak olay örgüsü olmayan bir roman yazar. İçinde ara ara anlayabildiğim çok güzel felsefik yaklaşımlar (taşlarla ve fotoğrafla ilgili) olsa bile gerek dili, gerek yazım şekli olarak tümüyle okumakta ve anlamakta zorlandığım bir roman oldu.
Acaba yazar bu hikayeleri küçük öyküler olarak yazsa daha mı anlaşılır olurdu? NURİZER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder