Yazar: Şevket Süreyya Aydemir
Yayınevi: Remzi
Kitabevi
Basım
Yeri/Tarihi: Istanbul, Ağustos
2015, 29.Baskı
Bu kitap, ilkokul öğretmeni olarak yetişmek üzereyken,
Birinci Dünya Harbinde savaşa katılan ve sonra Büyük Turan'ı kurmak yolunda
Kafkas, Hazer ülkelerine koşan bir Türk gencinin hikayesidir. Şimdi bu yeni
baskısını sunduğumuz bu eserin yazarı Şevket Süreyya Aydemir; Rusya'da, Sovyet
inkılabı cereyan ederken, aralarında Enver Paşanın da bulunduğu önemli
şahsiyetlerle karşılaşmıştı. Yazar, Rusya'da tahsilini tamamlayarak memleketine
dönmüş, hayatın acı ve tatlı çeşitli olaylarını yaşamıştır. Sonra devletin yüksek
hizmet mevkilerinde çalışan Şevket Süreyya Aydemir'in hayat hikayesi, Orta
Anadolu bozkırında bir "toprağa yöneliş"le biter."Suyu Arayan
Adam"da yüzyılımızın, Avrupa'dan Çin'e ve Himalayalara kadar uzanan
çeşitli problemlerini de bulacaksınız. (ArkaKapaktan)
Yorumlarımız:
Şevket Süreyya Aydemir’in otobiyografik bu eseri kendi
çocukluğundan emeklilik dönemine kadar yaşamını anlatırken okuyucu yakın tarihe
tanıklık etmekte. Yazarın çocukluğu Osmanlı İmparatorluğunun son dönemine
rastlıyor, dönemin depresif koşulları nedeniyle (savaşlar ve yenilgiler,
yokluklar gibi), bu körpe dimağda Osmanlı hülyasının yerini Turancılık akımı
alıyor ve bu sempati, ailevi nedenlerin yanısıra (erkek kardeşinin bu cephede
şehit olması gibi) 16 yaşında Şevket Süreyya’nın Doğu cephesine gitmesine ve
savaşa katılmasına neden oluyor. Orda, çok genç yaşta olgunlaşıyor ve savaştan
başarılı bir asker olarak çıkmakla birlikte Osmanlının Birinci Dünya savaşından
yenik düşmesi, onun daha büyük bir ideale şevkle yönelmesiyle sonuçlanıyor.
Kafkasya’da öğretmenlik ve Turancılık günleri işte böyle başlıyor ancak zaman
içinde Turancılık’ın da ütopik ve ulaşılması mümkün olmayan bir ideoloji olduğu
hayal kırıklığını yaşıyor. Daha sonra Nazım Hikmet, Va La ve eşiyle birlikte
Moskova’da Komunism felsefesine yaklaşma dönemi başlıyor. Moskova Üniversite
sırasında Rus (Bolşevik) ihtilaline tanıklık ediyor ve sonunda yurda dönme
kararını veriyor. Istanbul’a geldiğinde genç bir komünist olarak faaliyetlerde
(gazete, dergi) bulunması nedeniyle 10 yıl hapse mahkum olmakla birlikte 18 ay
sonra hapisten, aftan yararlanarak, çıkıyor. Hapishane sürecinde Şevket Süreyya
yeni kurulmuş Cumhuriyeti ve Anadolu halkını yakınen tanıma fırsatı buluyor ve
ülke gerçekleriyle yüzleşip yeni bir ideolojiyle tanışıyor; Atatürk İlke ve
İnkİlaplarını bu dönemde benimsiyor ve hapishane sonrası Atatürk’ün yanında,
onun yapmak istediği devrimleri (özellikle eğitim ve iktisad alanlarında)
uygulayan bir bürokrat olarak önemli görevlerde bulunuyor. Daha sonra iktidar
değişikliği nedeniyle emekli olup ölümüne dek yaşam tecrübesini anlatan ve
başta Atatürk olmak üzere dönemin diğer önemli isimleriyle ilgili kitaplar
yazıyor.
Bu kitabı okuduğumda yakın tarihimizle ve bu dönem
dinamikleri ile ilgili ne kadar az bilgiye sahip olduğumu fark ettim. Bu beni Türkiyede
ki eğitim sistemi hakkında bir daha ciddi olarak düşündürdü çünkü tarih dersi
(orta okul- lise sürecinde) sözüm ona okutulmaktadır ancak tamamen hamaset ve
yüzeysel bilgileri kapsadığını üzülerek bir daha gözlemledim. Ancak bir milleti
millet yapan, hangi koşullarda, nerden nereye varıldığını anlamak ancak
gerçekci ve doğru tarih bilgisine sahip olmaktan geçer. Belki bu tür kitaplar
okul müfredatlarında yer alsaydı bugün Türkiyenin karşı karşıya kaldığı
sorunlarla uğraşmak zorunda olmayacağımızı düşündüm. O yüzden bu kitabı
herkesin okuması gerektiğini altını çizerek vurgulamak istiyorum. DEMET
Not: Aile arşivinde bulunan Atatürk’ün mektubunu burada
sizinle paylaşmak istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder