5 Kasım 2018 Pazartesi

Karamazov Kardeşler



                                            
                                               Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
                                               Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
                                               Çeviren: Nihal Yalaza Talay 
                                               Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, 2018 – 17. Baskı



Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı Karamazov Kardeşler'i tamamladığında, Rus yazınında 'felsefe düzeyinde roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi. Dostoyevski'nin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında "Karamazov Kardeşler"de olduğu denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde, içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilenmiştir. Bir aileyi konu alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat aynasından yansıtır. ( Arka Kapak)


Yorumlarımız:

Bu sezonun ilk kitabı Karamazov Kardeşler, Dostoyevski'nin ölmeden önce yazdığı, yazarın başyapıtı olarak nitelendirilen son romanı.
Romanın ilk 500 küsür sayfası roman karakterlerinin  tasvirleri ve din felsefesi ağırlıklı olarak ilerliyor. Daha sonrasında işlenen cinayet ile olayların akışı hızlanıyor ve kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
Bir yanda Tanrı'nın varlığını sorgulayan, “Tanrı mı  insanı yarattı insan mı Tanrı'yı yarattı?”, ve “Tanrı varsa dünyadaki kötülüklerin neden varolduğuna” cevaplar arayan din felsefesi romanı ; diğer yandan Karamazov ailesinin dramını anlatan bir cinayet romanı. Kitabı bitirdiğimde başlarda beni zorlamasına, yer yer sıkıcı bulmama rağmen  sonrasında bir başyapıt okumanın memnuniyeti vardı. IŞIL

Karamazov Kardeşler, zamansız ve evrensel romanların en önemlilerinden biri kuşkusuz… İnsanın en temel zihinsel ve duyusal sorgulamalarını, kendisi ve başkaları, toplum ve çevre eleştirilerini çok farklı karakterler aracılığıyla ortaya seren bir şahaser olarak tanımlasam yerinde olur sanırım.
İnsanoğlunun;  hırsları, zaafları, zayıflıkları , güçlü ve baskın yönleriyle bir bütün olduğunu her zaman, “iyi” ve “kötü”, “doğru” ve “yanlış” kavramlarının ne kadar içiçe geçmiş olarak gerçek hayattta var olduğunu…. hiçbirzaman Net Beyaz ve Net Siyah’ın nerdeyse var olmadığını, aslında sonsuz Gri Tonlarının bir Toplamı olduğunu hayatın içimize sindiriyoruz kitap boyunca….
Tanrı, iyilik ve kötülük kavramları da dolaylı yollardan zihnimizi kurcalamayı sürdürüyor provokatif  bir şekide romanın her aşamasında.... Dostoyevsky’nin kendi kişiliğine ayna tuttuğunu her karakterdeki farklı özelliklerle, ve yaşadığı dönemin sosyal, tarihsel, entellektüel koşullarının detaylarının yorumlamalarıyla anlıyoruz ki bu da benim için bir açıdan hem heyecan verici, hem düşündürücü tarafı oldu kitabın.
Hangi karakteri kendime daha yakın buldum veya hangisini yeğlerdim diye düşünsem, hiçbirini bir diğerine değişmeyeceğimi düşünüyorum, çünkü olumlu ve olumsuz taraflarıyla , her karakter bir farklılıklar bütünü gerçekte…Ve heyecan verici tarafı da bunu farketmek, bu durumu sevmek, onaylamak…  Okumalı, hatta hayatın değişik aşamalarında dönüp bir daha okumalı…bölüm bölüm kendi kendine tartışmak için de bir başucu kitabına dönüştürmeli hatta… UFUK

Kitap Kulübünde okuduğumuz ikinci Dostoyevski eseri Karamazov Kardeşler oldu. Her iki kitapta da Dostoyevski gününün değer yargılarını başarıyla sorgulamakta ve tüm bu süreçte tarafsız kalmayı başarabilmiş bir yazar. Zira sorguladıkları kavramlar bugünde karşımızda büyük sorular olarak durmakta ve bizi üzerinde düşünmeye zorlamakta. Suç ve Ceza’nın Raskolnikof’u dışardan izlememize ve onun üzerinden nihilizm, Tanrı- din ikilemi, insan üstü ahlak ve suç/ ceza kavramlarını sorgularken Karamazov Kardeşler de bu kavramlar dört kardeş üzerinden verilmekte ve her bir karakterde okuyucu az çok kendini bularak aynı sorgulama sürecinden geçmekte. Zaten eserdeki dört kardeş Dostoyevski’nin kendisinden de bir takım özellikler taşımakta- kanımca yazar bize mutlak iyinin veya kötünün var olmadığını göstermek için bu şekilde bir kurgulamaya gitmiş; kısacası okur hiç bir karaktere ne tam uzak, ne de tam yakın hissediyor kendisini. Ayrıca her iki kitapta da kadın  kahramanlar cemiyet normları dışında ya hayat kadını ya da onla bunla düşüp kalkan kadınlardan seçilmiş ve roman akışında gerçekten erdemli davranan bu kadınlar- bu da devrin kadın/ erkek normlarına aykırı bir baş kaldırış olarak düşünülebilir. Sonradan Dosteyevski’nin bu kadar evrensel ve zamansız bir eseri ortaya çıkarabilmesinde kendisinin yaşam yolculuğunun hiç sıradan olmaması, iniş çıkış ve psikolojik sorunlarla baş etmek zorunda kalmış olmasının etkisi var mı diye düşünmeden edemedim. Bence dehaların sıradan ‘normal’  yaşamlar sürenlerden ziyade sıradışı  kişiliklerden çıktığı kanısındayım. DEMET

2014 yılında “Suç ve Ceza” romanını okuyup hem çok beğenip hem de çok etkilendiğimizden, Dostoyevski’nin en bilinen romanı “Karamazov Kardeşler” hep okuma listemizdeydi. Ama 1025 sayfalık roman hep gözümüzü korkuttu. Uzun yaz tatilinde okuduğumuz baş yapıtı bitirdiğimde iyi ki okuduk dedim.
Genelde ikinci kitabını okuduğumuz yazarın biyografisini tekrar yazmıyoruz blogumuzda, ama roman Dostoyevski’nin kendi yaşamıyla pek çok paralellik taşıdığından hayat hikayesini hatırlamak için bir kez daha yazdık.
Yazarın babası da bir cinayete kurban olmuş, serfleri tarafından öldürülmüş ve bu ölüm Dostoyevski’nin bilinçaltını derinden etkilemiştir. Babaya duyulan bu nefret ve bunu izleyen suçluluk kompleksi sonucu yakalandığı sara hastalığını romanlarındaki karakterlerde de görebiliyoruz.
Temelinde aile dramı olan bir cinayet romanı “Karamazov Kardeşler”.  Yaşlı, toprak sahibi baba Fyodor Pavlovoviç Karamazov ve 4 oğlu, duygusal Dimitri, entelektüel İvan, Din adamı olmak isteyen Alyoşa ve gayrimeşru, saralı Smerdiyakov, arasındaki anlaşmazlıklar anlatıyor romanda. Baba ile Dimitri’nin aynı kadına aşık olması ve parasız kalan Dimitri’nin annesinin mirasından kendi payına düşen parayı alamaması olayları hızlandırır ve bir gece babanın ölümü ile son bulur. Babalarının katilinin arandığı dönemde, dört kardeşin senelerdir babalarına karşı içlerinde biriktirdikleri öfke ve nefret, babanın ölümü ile suçluluk duygusuna dönüşünce hayat, ölüm, vicdan, merhamet, para ve aşk konularında felsefi tartışmalar yaparlar.
Aslında romanda cinayet olmasa tam anlamıyla bir felsefe kitabı olabilir. Yazar, romanın başında aileyi bize tanıtırken bir taraftan da Tanrı’nın varlığını sorguluyor. Dostoyevski, Sibirya’ya sürgüne gitmeden önce ateist iken sürgünde İncil’i keşfediyor ve sürgün sonrası romanlarında din sorgulamasına çok rastlıyoruz. Küçük kardeş Alyoşa’nın bir manastırda din eğitimleri alması nedeniyle, romanın ilk bölümü çoğunlukla dini felsefi konuşmalara ayrılmış. Bu bölümde uzun monologlar okumayı zorlaştırsa ve okuru sıksa da sonrası hareketleniyor  ve kitap bittiğinde iyi ki okudum diyorsunuz. Belki bir on yıl sonra tekrar okuyup aynı hazzı alırmıyım acaba diye de düşündüm. NURİZER

Dostoyevski ölümünden üç dört ay önce bitirdiği söylenen '' Karamazof Kardeşler '' adlı romanı, zaman zaman kendi hayatından da esintiler taşımaktadır.  
Roman; kahramanlarının yaşadıkları umutsuzluklarına, yoğun acılarına, tutkularına getirilen psikolojik çözümlemeleriyle, ayni zamanda o yüzyılda dini sorgulamasıyla olağan dışı felsefi bir başyapıttır. 
Kahramanlar farklı karakterde dört erkek kardeş, çiftlik sahibi acımasız, sevilmeyen bir baba başta olmak üzere sevgilileri, dostları, yardımcıları, Rus köylüleri, en önemlisi yargıçlar ve din adamlarıdır.Eser babanın yaşadıklarıyla adeta polisiye bir romana dönüşür, adalet duygusu ön plana çıkar. Dostoyevski'nin roman kahramanları günahları karşısında vicdan azabıyla ve acı çekerek kurtuluşa erer. Bu anlamda günah ile kefalet ilişkisi vicdan ekseninde arındırıcı rol oynar.Bazı edebiyatçılar romantizmin devamı diye yorumlasa da, bana göre dünyayı ve hayatı akıl dışı gören Dostoyevski'nin psikologlarca sahiplenilmesi,bu düşüncelerinden olsa gerek. 

Okuyuculara tavsiyem birinci kitapta sıkılsanız da bırakmayın. Heyecan, ikinci kitapta zirve yapıyor. Roman bittiğinde hala sorgulamaya devam ediyorsunuz. 21. yüzyılda  çok satan ve okunan dünya klasikleri arasına girmesi, felsefi yönü, aykırı fikir ve düşünceleri, yazım tekniğinden olsa gerek. ZELİHA


Dostoyevski 'Karamazov Kardeşler ' romanıyla, geçen senelerde okuduğumuz ve büyük bir keyif aldığımız , 'Suç ve Ceza' gibi zamansız bir eser yaratmış.
Ölümünden üç ay önce tamamladığı ve 400 bin kelimelik dev romanında bir cinayet örgüsü etrafında Karamazov ailesinin dramını anlatırken felsefi bir metin oluşturmuş.Tanrının sorgulandığı, iyilik ve kötülüğün irdelendiği, Hristiyanlık dininde günah çıkarma ile suçun affedilir olmasının ve Tanrı'nın sonsuz affediciliği ile alay edildiği bölümlerde, yazara göre mühim olan insanın kendini affetmesidir ki bu çoğu zaman imkansızdır.
Dostoyevski'nin aile yapısından derin izler taşıyan romandaki karakterler ile kendi kişiliğinin farklı yönlerini görüyor ve hayatının farklı dönemlerinden esintiler hissediyoruz. Huysuz ve ahlaki zaafları olan bir baba, iki eşten  üç oğul ve gayrimeşru bir oğul daha. Ana karakterin yanısıra erdem ve hafifliğin harmanlandığı kadın karakterleri yaşamın içinden çıkmış zamansız şahsiyetler.

Baba Karamazov'un öldürülmesi, bu ölüme giden yol (ölümü haklı çıkartan bir anlatım) ile duygusal Dimitri, entelektüel Ivan, gizemli Alyoşa ve gayrimeşru oğul Smerdiyakov ile yan karakterler romanın ritmini arttırıyor. İnsan  ruhundaki genişliği, gelgitleri, öfke ile şefkati, affetme ile kini karakterlerleri yakından tanıdıkça tüm açıklığı ile görüyoruz ve etrafımızdaki örnekler ile eşleştiriyoruz ...!!!! Dostoyevski, insan ruhundaki derinlikleri ustaca çözümlüyor. Bu özelliği ile de bu eserin psikanalize bir kapı açtığı  ve varoluşu düşüncenin temel kaynaklarından biri olduğu söylenir. 19.yy da yazılıp da günümüzde hala büyük bir zevkle okunan bu başyapıtın hayatın her döneminde farklı bir duyguyla, yargıyla, zevkle tekrar kitaplık raflarından çıkartılacağına eminim. Kalınlığı gözünüzü korkutmasın, içi hazine. BEYZA

Karamazov Kardeşler romanını okuyarak bence müthiş bir başlangıç yaptık yeni sezonumuza. Bu roman okundukça değil, düşündükçe, düşündüklerimizi tekrar tekrar derinleştirdikçe anlaşılabilecek, değerlendirilebilecek, algılanıp, zevk alınabilecek bir eser bence. Binikiyüz küsür sayfalık bu romanın ki ben iki cilt olan versiyonunu okudum, ilk cildini okurken itiraf ediyorum ki sıkılmıştım: uzun uzun karakter analizleri, monologlar, diyaloglar vardı. Hep bir arayış içerisindeydim ne zaman ne olacak diye. Ancak ikinci cildi merak, heyecan ve severek okudum. Kitabı bitirdiğimde keşke üçüncü cildi olsaydı dedim, ben yazar olsam nasıl devam ederdim diye düşündüm…Yazar Dostoyevski ne yazık ki bu romanı bitirdikten birkaç ay sonra ölmüş. Romanın devamı yalnızca benim hayallerimde kaldı.
Kitabın ismi Karamazov Kardeşler. Ancak roman başta baba olmak üzere dört kardeş, eşleri, sevgilileri, uşaklar, hizmetkarlar kısacası Karamazov ailesinin etrafında kurgulanmış. Baba oğullarından biri tarafından öldürülüyor ve roman çok yönlü, grift bir şekilde sürüp gidiyor. Tüm karakterler birbirinden çok farklı. Dostoyevski olaylar zincirine girmeden bu karakterleri ilk ciltte hayat hikayeleri ile birlikte enine boyuna anlatmış. Anlatırken zaman zaman romanın içine bir dış ses gibi girip yorumlarda bulunmuş. İkinci ciltte olayları bir oya gibi işlemiş. 19. yüzyıl çarlık Rusya’sının şartları dikkate alındığında kitabını son derece özgürce kaleme almış. Örneğin dini düşünüş ve inançları sorgulamış, zaman zaman din adamlarını ince ince eleştirmiş. İsa'nın dünyaya inişi ve şeytanla konuşma bölümleri olağanüstü. Eminim bu bölümler hepimizin farklı şekiller ve durumlarda hep düşündüğü, ancak şu ya da bu nedenle özgürce dillendirmekten çekindiğimiz fikir ve düşüncelerimizin aynası.


Karamazov Kardeşler romanı zor bir kitap. Çünkü içinde bulunduğu 19. yüzyıl toplum yapısı, sosyal ilişkiler, din kültürü, felsefesi hatta kurumlar  bize yabancı. Okuması, anlaması emek istiyor. Felsefe, sosyoloji, teoloji, psikoloji bilen okuyucular avantajlı olabilir. Hatta hukuk bilmek bile ikinci cildi anlamak için faydalı. Ben şahsen duruşmaları anlatan bölümleri müthiş bir merakla, hayranlıkla okudum. Hukuk öğrencileri bu kitabı okumalı bence. Diğer yandan kitapta yazarın kendi hayatından çok yansımalar görüyoruz. Örneğin Sibirya sürgünü, sara hastalığı, babasının öldürülmesi, baba sevgisinden yoksun büyümesi gibi daha bir çok konuda. Genel olarak kitapta çok fazla sıkıntılı, eziyetli, vicdan muhasebesi gerektiren bölümler ve ‘kötü’ insanlar var. Ancak  ben  çoğunlukla  bir çıkış yolu olduğunu, her kötü insanda bile bir iyi tarafın bulunabileceğini, o insanların da bir vicdanı olduğunu gördüm romanda: sanki örtülü bir umut ışığı var. Kısacası hayat zorluklarla dolu olsa da gerçeklerle yüzleşmek durumunda kalınılsa da iyilik de kötülük de insanoğlu için, yeter ki vicdanlar devreye girsin….Benim özetim budur. LEYLA


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder