23 Mart 2020 Pazartesi

Otomatik Portakal

                                         

                                               Yazar: Anthony Burgess
                                               Orijinal Adı: Clockwork Orange
                                               Orijinal Dili: İngilizce
                                               Yayınevi: İş Bankası Yayınları
                                               Çeviren: Aziz Üstel
                                               Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Eylül 2019, 31. Baskı

“Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…” Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikâyenin anti-kahramanı Alex... Yayımlandığı günden bu yana “kült roman” özelliğini kaybetmeyen Otomatik Portakal’ın 15 yaşındaki kahramanı, “iyi ya da kötü nedir?”, “İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi?” gibi soruların yanıtlarını kurcalarken, şiddet dolu sahnelere Beethoven’ın, Mozart’ın müziği eşlik ediyor; Alex ve “çete kardeşleri” Pete, Georgie ve Aptalof, yarattıkları yepyeni dilin kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından 1971’de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı romanlarından. “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.” - Anthony Burgess -  (Tanıtım Bülteninden)

Yorumlarımız:
Anthony Burgess’in Otomatik Portakal kitabı Alex’in  15 yaşından 18 yaşına kadar şiddet dolu hayat hikayesini kendi ağzından anlatan bir roman. Daha sonrası hayal gücünüze kalmış. Dolaysıyla bu kitabı okumak yürek istiyor. En azından benim için öyle oldu. Sanki otomatiğe bağlanmış gibi insanların kötü yüzü ya da kötü insanlar dünya döndükçe bu kötülüklerini, vicdansızlıklarını, acımasızlıklarını tekrar edip duruyorlar. Bu durumdan en çok politikacılar faydalanıyorlar ve kendi çıkarları için Alex’i kobay olarak kullanıyorlar….
Uzun zamandır bu kadar mutsuz ve umutsuz bir roman okumamıştım. Üstelik yazarın kalemi o kadar kuvvetli, tasvirleri o kadar kanlı-canlı ki insan okurken daha da fazla etkileniyor, adeta yaşıyor, ürküyor. Onun için bu roman benim için tam bir ‘kara kitap’ (bu terimi ben yakıştırdım. Edebiyatçılar kara mizah veya distopya diyorlar). Burgess meraklı kişiler bu kitabı okuyabilirler. Ben, içinde umutlar olan, insanlığın iyi yüzünü de gösteren kitaplar okumayı tercih ediyorum…. LEYLA


Merak edipte, okuyamadığım romanlardan biri olan Otomatik Portakal’ı okumak bu ay kısmetmiş.
İnsanı insan yapanın özgür iradesi olduğu, yoksa otomatik bir portakala dönüşeceğini yani, özgür iradeyle seçilen kötülüğün bile beynin yıkanması, zorlama veya başka bir yolla mecbur bırakılan bir iyilikten daha mı iyi olduğu irdeleniyor romanda.  Kendin için seçimini özgürce yapabilmek en önemlisi bence. Bizim güzel atasözlerimizden birinin dediği gibi zorla güzellik olmuyor.
Ama romanın sonunda, “bu zorbalıklar ergenlik yıllarında yapılır ben 18 oldum artık olgunlaştım iyi insan olmalıyım” diyen Alex’e inanıp inanmamak veya nasıl bir “iyi insan” olacağı tüm yaşadıklarından sonra sizin hayal gücünüze kalıyor.

Kısa bir roman, okuması da rahat ama okurken yapılan zorbalıklar sizi çok rahatsız ediyor ve isyan edip kızdığınız çok zaman oluyor. Yine de, 1962 yılında yazılmış ve 1971 yılında da Stanley Kubrick tarafından filme çekilerek kült olmuş bu romanı okumanızı tavsiye ederim. NURİZER

Zulüm, eziyet, acımasızlık  yazıyla insana ancak bu kadar hissettirilerek anlatılabilir. Bu anlamda yazarı gayet başarılı buldum. Ama  tüyler ürpertici olaylar zincirini düşünüp kaleme almak, okuyana bu denli hissettirebilmek her yazarın başarabileceği bir vasıf olmasa gerek. Onun için, eser kült romanlar arasında yer aldı galiba.
18 yaş altı gençlerin yaşadıkları feci, kötü olayları, haydut karakterlerini canlandırmış yazar. Özellikle, annesi ve babasıyla yaşayan romanın kahramanının acımasız gençlik hikayeleri, aile ilişkileri ele alınmış.
Fakat esas ilginç olan siyasilerin nasıl toplumu eğitme yerine baskılamaya çalıştıkları, kişiliklerinden uzaklaştırarak kendi taleplerini, doğrularını empoze etmeye çalışmaları onları mekanikleştirerek yaşamlarını değiştirmeleri anlatılmaya çalışılmış. Bir gurubun tepkisi de gençlerin yaptıkları yanlış olsada uyutarak, baskıyla yapılan iyileştirmenin geçersiz  olduğu yolunda. Eserde papazın düşünceleri gibi.

Romanı okuduktan sonra filmini seyrettim. Biraz konsept farklıydı. Ama yine de roman kadar etkileyici ve dehşete düşürücü değildi. Bu da bana yazarın kuvvetli kalemini hatırlattı.  Pek tercih etmeyeceğim bir tarz olsa da,  okunulan her eser bir kazançtır. Lütfen okuyun roman hakkında  siz  karar verin. ZELİHA





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder