20 Mayıs 2025 Salı

Sodom ve Gomore

 




                                                 Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

                                                 Yayınevi: İletişim Yayınları

                                                 Editör: Bahriye Çeri

                                                 Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Ocak 2024-43.Baskı

 

Mütareke döneminin İstanbul’u. Batı hayranı Türkler, düşman subaylarıyla aşk serüvenleri yaşamak için çırpınan Türk kızları, çıkarlarını emperyalist İtilaf Devletleri’nin zaferine bağlamış adamlar... Çöküşü ve kokuşmuşluğu anlatan roman, Anadolu’daki dirilişi önce sezdirir, sonra giderek artan bir şekilde duyurur.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edebiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri’nin 1910’dan 1974’e dek verdiği eserler Türkçe’nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri’nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı, 1920’lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-i Ati’den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreleri romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş bir yazar olan Karaosmanoğlu’nun eserleri, hala tüketilmemiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir “panoroma”dır.

 

Yorumlarımız:

  

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore adlı romanında 1919-1922 yılları arası, İstanbul'da yaşayan belli bir zümreyi anlatmış, kitabın basımı 1928'de gerçekleşmiştir.

O tarihlerde Misak-i Milli sınırlarında,ülkede çok cepheli siyasi, askeri mücadele vardı. Batıda Yunanlılar, güneyde Fransızlar, İtalyanlar, doğuda Ermenistan kuvvetleriyle savaşılmakdaydı.İngilizler, İstanbul'u işgal etmiş ve ayrılıkçılarla işbirliği içinde, Türk halkına katliamlar, yağmalar gerçekleştirilmekteydi. Taksim, Nişantaşı, Beyoğlu, Teşvikiye ve Şişli'de yaşayan dejenere zümre, özentilikleri uğruna kendilerini gösterme çabası içinde, çıkarlarını korumaya çalışarak, alafranga olduklarını zannederek o partiden bu partiye,İngiliz zabitlerle koşmaktaydı.

Böyle bir dönemde, romanın  ikiyüzüncü sayfasına kadar sadece bu zümrenin konu edilmesi beni şaşırttı.  Buna rağmen romandaki tasvirleri, anlatım dilini ve akıcılığını beğendim. Sayfa 186'da giyilen balıksırtı işlemeli pullu ropun, sudan yeni çıkmış mitolojik bir balığa, sayfa 189'da sarhoş bir kadının yalpalamalarının uçan bir eşarba benzetilmesi, dikkatimi çeken tasvirlerden bazılarıydı. Benim için, içinde zaman zaman felsefi alıntılar olan, akıcı bir romandı.

Konusuna tekrar döndüğümüzde; İstanbul işgali sırasında İngiliz zabitlerle yakınlaşan, her türlü ilişkinin mübah olduğu,sarhoş, züppe, ihanetçi, kural tanımayan bu topluluk, Lut gölü kenarında, yıllar yıllar öncesi , gökten düşen iki ateş koruyla yok olmuş Sodom ve Gomore şehirlerinin ahlaksız insanlarıyla eşleştirilmiş, roman da ismini buradan almıştır.

Dönem itibariyle ülkenin kurtuluş mücadelesi ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında olmasına yeterince degenilmemesi düşündürücü idi. Fakat benim için, tarih kitaplarında olmayan bazı gerçekleri öğrenmek, Cumhuriyetimizin önemini bir kat daha yüceltti. Okumanız tavsiyesiyle.  ZELİHA



2 Mayıs 2025 Cuma

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

 



Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu. Babası Karaosmanzâdelerden Abdülkadir Bey, annesi İkbal Hanım'dır. Ailesi Yakup Kadri 6 yaşındayken Manisa'ya yerleşti ve İlköğrenimine burada başladı. 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı.

II. Meşrutiyet'ten biraz evvel ailesiyle Türkiye'ye gelip İstanbul'a yerleşti. 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmedi.

1909'da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Refik Halid (Karay), Ali Faik (Ozansoy), Celal Sahir (Erozan) ve Müfit Ratip'in kurduğu Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Fecr-i Âticiler'in 'sanat şahsî ve muhteremdir' görüşünü paylaştığı ve 'sanat için sanat' yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı.

1916'da tüberkülozdan tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi. Savaştan sonra Tedkik-i Mezâlim Heyetinde görevli olarak Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya civarını dolaştı.

Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak (1922) I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi (1927) II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore (1928) Mütareke döneminin, Yaban (1932) Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara (1934) Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün (1937) II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır.

1923 yılında 19. yüzyıl Osmanlı bürokrasisinden Mehmed Asaf Paşa'nın kızı, Türk siyasetçi-gazeteci Burhan Belge'nin kız kardeşi Ayşe Leman Hanım ile evlendi.

1923'te Mardin, 1931'de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. 1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934'te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935'te Prag, 1939'da La Haye, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern elçiliklerine getirildi. 1955’te emekli olup yurda döndü.

1955'ten sonra anı kitapları yazmıştır. Zoraki Diplomat (1955), Anamın Kitabı (1957), Vatan Yolunda (1958), Politikada 45 Yıl (1968), Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969)

27 Mayıs 1960 İhtilâlinden sonra kurucu meclis üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi Manisa milletvekili (1961) olur. 1962'de Atatürk ilkelerinden uzaklaştığını ileri sürerek partisinden ayrılır. 1965'te siyasî hayata tamamen veda eden Karaosmanoğlu'nun son resmî vazifesi Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu başkanlığıdır.

13 Aralık 1974'te Ankara'da ölen Yakup Kadri, İstanbul-Beşiktaş'ta Yahya Efendi Mezarlığına annesi İkbal Hanım'ın yanına defnedildi.



29 Nisan 2025 Salı

Dolunay İki Gece Sürer

 




                                                Yazar: Başar Başarır

                                                Yayınevi: Can Yayınları

                                                Kapak Tasarım: Utku Lomlu

                                                Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Ekim 2021-1. Baskı

 

 

Geleceğin mühendisi başarılı öğrenci Gamze ile köy enstitüsü mezunu babası emekli öğretmen İhsan Sami Bey… Bu ikili arasında uzanmakta olan fay hattı, Gamze’nin annesi Feriha Hanım’ın vefatından beri hayli aktiftir.

Gamze’nin üniversitede tanıştığı misafir öğrenci Stavros’la muhabbeti ilerletmesiyle baba-kız çatışması iyice şiddetlenir. Zira kabına sığmaz Gamze Yunan sevgilisinin kollarına, Girit’in koylarına kaçacak, böylece İhsan Sami Bey’in neşrettiği gayriresmi milli mücadele tarihinin gölgesindeki bu cesur girişim, kaçınılmaz olarak umutla dehşet arasında gidip gelen heyecan dolu bir maceraya evrilecektir. Çünkü ne İhsan Sami Bey’in pes etmeye niyeti vardır ne de aşkın, tutkuların ve tarihin dip akıntılarının öngörülebilir bir seyri…

Yunus Nadi Roman Ödülü sahibi Başar Başarır imzalı Dolunay İki Gece Sürer, 2000’li yılların hemen başında yaşanan beklenmedik bazı aksaklıkların büyük fırsatlara, hüsranların diri umutlara, zıtlıkların muhabbete, her türlü çılgınlığın da hayırlara vesile olduğu, tabiri caizse *ters köşe*lerle dolu muzip, hınzır, capcanlı bir roman. Akdeniz’in suları gibi sıcak, tılsımlı, sürprizlerle dolu…

 

Yorumlarımız:

Kitap Kulübümüzde bu ay-öykü ve romancı Başar Başarır’ı ”Dolunay İki Gece Sürer “romanı ile tanıdık. Öyküleriyle Sait Faik  Hikaye ve Yunus Nadi Öykü, romanı ile Yunus Nadi Roman  ödülleri sahibi yazar şenlikli mizahi bir dille yazdığı  bu romanında Köy Enstitüsü mezunu emekli ilkokul öğretmeni Girit  göçmeni  bir ailenin çocuğu olan baba ile üniversite öğrencisi kızı arasındaki çatışmayı 1923 mübadelesi ve onun kuşaklar üzerindeki etkisini esas alarak yazmıştır. Romanda  2001 yılının Türkiye’si ve günümüze göre daha sıcak ilişiklerinin yaşandığı Türk-Yunan bağları yazarın  kendine özgü üslubuyla anlatılıyor.

2001 yılının  Türkiye’sinde Şubat ayında  Anayasa krizi ile başlayan  ve aynı yılın Eylül ayında  ABD’de İkiz Kulelere yapılan saldırıya kadarki süreç içinde  geçen öykü baba ile kızı  ve onların etrafında gelişen  olayları içeriyor. İhsan Sami bey  sert mizaçlı, aksi,sadece konuşan, anlatan, dinlemeyi sevmeyen, ağzı köpüklü, içindeki sevgiyi göstermeyen, fanatik derecede milliyetçi, geleneklere bağlı soyu Girit’e uzanan  bir baba, kızı Gamze ise kendini sorgulayan, başına buyruk, babasına ‘hocam’ diye hitap eden, ondan şevkat  ve sevgiyi ölen annesi Feride ‘yi anarak göremeyen bir genç kızdır. Anne Feride romanda varlığı ile değil yokluğuyla kendinigösterir. Sağlığında kocasına sık sık insanları sevgisizlikle terbiye edemezsin diye uyarır.

Gamze, öğrencisi olduğu üniversiteye Erasmus programı ile gelen Yunan Stavros la tanışıp ona aşık olduğunda hayatı ile ilgili cesur kararlar vererek babasının rızasını almaya gerek duymadan mezuniyet sonrası sevgilisiyle Girit adasında bir araya gelerek hayatında yeni bir sayfa açar. Girit halkının, mübadele sırasında kaybedilen İhsan Sami beyin büyük amcası Sami’nin sıkça anılarak geçmişin, kültürel kimlik arayışının sıklıkla dile getirildiği Girit günlerinde Gamze‘nin Stavros ile  arkadaş olduğu çevre, hayat hakkındaki görüşleri ve beklentileri, adada yaşadığı olaylar ile değişikliğe uğramaya başlar, kısa sürede aşkının hüsranla sona ermesi, babasının kızını merak ederek tüm kısıtlı imkanlarını zorlayarak adaya gelişi, aralarındaki ilişkinin yeniden gözden geçirilmesi, Gamze’nin bireyselleşme  süreci, iki karakterin birbiriyle adeta yer değiştirmesi, babanın Gamze’ye, Gamze’nin ise fikirleriyle babaya yaklaşması, aksi, sevgisini göstermede hep çekingen olan İhsan Sami beyin daha mülayim bir insan olması, adada Giritli bir kadına unuttuğu duyguları hissedip adada kalmaya karar vermesi romanı keyifle okutuyor. Bolca  insan tahlilleri yaparak tarihi gerçeklere zaman zaman dönerek, Girit halkını tanıyarak ilerlerken romanın  adının bir Girit deyişinden kaynaklandığını öğreniyoruz. Aslı ”Dolunay bile iki gece sürer” olan bu deyiş ile fevri, kırılgan, sert karekterli  Girit halkının ‘hemen karar verme, bir kez daha düşün  dolunay bile iki gece sürer’ anlamında söylediğine şahit okuyoruz.

Roman sadece bir göç edebiyatı değil aynı zamanda  bir aşk romanıdır. Kitap boyunca yazarın  roman karekterleri ile bağlarını görmak mümkün. Anneannesi bir Girit mübadilidir ve Çanakkale’ye yerleşmiştir. Gamze gibi Boğaziçi Üniversitesinde makine mühendisliği okumuştur ve onun gibi fotoğraf meraklısıdır. Yazarla yapılan söyleşilerde; 1992 yılında  yazı yazmaya başlayan Başar Başarır’ın bu romanı 2006 yılından itibaren kafasında  oluşturmaya başladığını, bu süreçte Türkiye doğumlu Yunan yazar Herkül Milas ile tanışıp ondan aldığı tavsiyeleri  değerlendirerek  önceleri baba-oğul ilişkisi üzerine kurduğu romanı baba-kız şekline dönüştürdüğünü öğreniyoruz. Yazar Herkül Milas’ın Türk-Yunan ilişkileri üzerine romanları vardır. Gamze’nin erkek arkadaşı Stavros ‘un İstanbul’a geldiğinde Türkler ve Yunanlılar için bir komşuluk kılavuzu hazırlıyorum dediği adı “ yap/yapma” kitabı Herkül Milas tarafından “ Daha İyi Türk-Yunan ilişkileri İçin Yap/Yapma Kılavuzu” olarak 2002 yılında yayımlanmıştır.

Yazar Başar Başarır ödülleri motivasyon ve sorumluluk kaynağı olarak değerlendiriyor ve kitaplarında kullandığı üslubun kişiliğinden geldiğini, kitaplarını günlük kullandığı şenlikli bir dille yazdığını, okuyucuya her sayfada bir çiçek açtırmak istediğini söylüyor. Eserlerinde atasözleri ve deyişleri çokça kullanarak bunların Türkçe dilinin arkeolojisi olarak düşündüğünü, dilin zenginliğini gösterdiğini belirtiyor.

Kitap Kulübümüze Nisan ayı için bu romanı  önermek  ve onun devamında moderatör olarak  da sunum yapmak için geçen hazırlık döneminde yazar Başar Başarır’ı   ve eserlerini yakından tanımak büyük bir kazanç oldu.

Tüm yukarıda anlattığım bilgiler ışığında “Dolunay İki Gece Sürer “romanını kitap severlere hararetle tavsiye ediyorum. Okuyun seveceksiniz, en az benim kadar keyif alacaksınız. Bundan sonra  hayatınıza yeni bir deyiş girecek ve “Dolunay iki gece sürer “ diyeceğiniz günler olacak. İyi okumalar. BEYZA

 


21 Nisan 2025 Pazartesi

Başar Başarır


 

970 yılında İstanbul’da doğdu. 1987’de İstanbul Erkek Lisesi’ni ve 1992’de Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bitirdi. British Council bursuyla City University London’da uluslararası iletişim ve sosyoloji konusunda yüksek lisans yaptı.

Tarih Vakfı’nın yayın bölümünde, çeşitli televizyon yapımlarında görev aldıktan sonra CNN Türk kanalının hazırlık ve kuruluş aşamalarında bulundu ve kanal yayına başladıktan sonra program koordinatörü olarak görev yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesinde yarı zamanlı olarak “Siyasal İletişim” dersleri verdi. Dijital yayın platformu D-Smart’ın İçerik Grup Başkanlığı görevini 2020 yılında bıraktıktan sonra yalnızca roman yazmaya devam etti.

Lise yıllarında şiirle ilgilenen yazar makine mühendisliği bölümüne girdikten sonra şiiri bırakıp öyküye geçti. Öykü yazmaya 1990’lı yıllarda başladı; 2004 Sait Faik Hikâye Armağanı’na” Getirin O Günleri Yakalım Bu Öyküleri “ ile, 2014 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne “Teklifinizle İlgilenmiyorum” ile, 2017 Yunus Nadi Roman Ödülü’ne “Sibop” adlı romanı ile layık görüldü. Adam ÖyküDüşler ÖykülerEşik CiniHürriyet Gösteri, In VivoNarYaşasın Edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlandı.

Öykülerde bir şey anlatmaktan çok, okuru sarsmak peşinde olduğunu söyleyen yazar, şiirsel bir dille öykü yazdığını belirtmiştir. İlk üç kitabı diğerlerine göre daha kapalı metinlerden oluşurken gittikçe zengin ve karmaşık okumalara olanak sağlayan anlatımı yeğlemiştir. Nedir Hayat? adlı kitabın içerisinde yer alan “Bilanço 30” adlı öyküde olduğu gibi biçimsel değişiklikler yapan yazarın öyküleri genel itibarıyla yenilik arayışını gösteren, birbirini tekrar etmeyen kurgulara sahiptir. Ününü yazdığı öykülerle kazanmış olmakla birlikte 2017’de ilk romanı “Sibop”u, 2021’de ise “Dolunay İki Gece Sürer”i yayımlandı. Kâmran Yüce’nin şiirlerini derlediği “Dünyaya Sevgilerle” kitabı ise 2023’te basıldı.


14 Nisan 2025 Pazartesi

Kazkafanın Kitabı

 




                                               Yazar: Yiyun Li

                                               Orijinal Adı: The Book of Goose

                                               Orijinal Dili: İngilizce                                     

                                               Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

                                               Çeviren: Nuray Önoğlu                                          

                                               Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, 2024 – 1. Baskı

 

“Bir yarım portakalla bir başka yarım portakal birleşse bir tam portakal etmez. İşte benim hikâyemin başladığı yer burası. Kendini bıçağa layık görmeyen bir portakal ve kendini bıçağa dönüştürmeyi asla hayal etmemiş bir portakal. Kesmek ve kesilmek; o zamanlar ikisi de ilgilendirmezdi beni.”
Ekim 1952. Fabienne ve Agnès, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yorgun düşmüş Fransız taşrasında yaşayan iki arkadaştır. Ele avuca sığmaz, gözü kara Fabienne dağlarda çobanlık yapmakta, sevimli ve uysal görünen Agnès ise okula devam etmektedir. Ama ikilinin görünenin aksine kendilerine has oyunlarla ve pek de ciddiye almadıkları planlarla dolu bir dünyası vardır. Bir gün Fabienne, bu planlardan birini hayata geçirmeye karar verir: Birlikte bir kitap yazacak ve bu kitabı Agnès’in adıyla yayımlatacaklardır.

Yorumlarımız:

 

Sevgili Okur,

2025in Mart ayında yazarı gibi ilginç olan bir kitap okuduk: Kazkafanın Kitabı. Çin asıllı olan yazar Yiyun Li  bağışıklık bilimi uzmanı olduktan sonra ABD’ye göç etmiş ve orada yazarlığa adım atmıştır. Birçok hikaye ve romanlar yazan, edebiyat ödülleri kazanan yazar    Kazkafanın Kitabı ile Pen/Faulkner ödülünü kazanmıştır. Kitabın başarılı çevirmeni ise Nuray Önoğlu’dur.

İlk bakışta kitap kolay okunan, sürükleyici, bazen hayallerle dolu/fantastik bir roman gibi görünüyor. Ancak okuma ilerledikçe değişik kurgusu, veciz cümleler içeren bölümleri, derin karakter analizleri, insan ilişkilerinin çeşitliliği, çok sayıda karakterin varlığı, bir
o kadar ölümlerin, bir dolu seyahatin sayfaların arasına ustalıkla serpiştirilmesi, insan hayatına aklın, duyguların, hayallerin, ilişkilerin ve tabii ki kaderin birbiri içine geçerek yaşam dengesi veya dengesizliğinin oluşturduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz. Bu yapı ve anlatım yazarın bize ne kadar farklı, dokunaklı, derinlikli bir sunum ve okuma deneyimi sağladığını gösteriyor.

Roman İkinci Dünya Savaşı sonrasında Fransa’nın küçük bir kasabasında yaşayan aynı yaştaki iki yakın arkadaşın, Agnes ve Fabienne’nin 1952-1966 arasındaki 14 yıllık hayat döngüsünü anlatmaktadır. Kitap sonu baştan belli bir kurgu ile yazılmıştır: Agnes ABD’de eşi ile sakin bir yaşam sürerken, Fransa’daki annesinden bir mektup alır ve arkadaşı
27 yaşındaki Fabienne’nin doğum sırasında hem çocuğunu kaybettiğini, ardından da öldüğünü öğrenir. Kitap bu noktadan itibaren Agnes ile Fabienne’nin 13 yaşındaki Fransa kırsalındaki hayatlarına döner. Aslında bu iki çok yakın arkadaş birbirlerinden çok farklı karakterlerdir. Fabienne lider, Agnes itaat eden konumundadır. Sıkıcı kırsal yaşamlarında bir gün bir kitap yazmaya karar verirler. Fabienne romanı dikte eder, okullu olan Agnes ise onu kağıda döker. Kasabadaki posta müdürünün yardımı ile kitap Paris’te basılır. Kitabın yazarının Agnes olması Fabienne tarafından karar verilir. Ve Mutlu Çocuklar adlı bu kitapla Agnes meşhur olur. Kitabın adı ironiktir: Romanda nerdeyse hiç mutlu çocuk yoktur…

Daha sonra bu çok samimi iki arkadaşın yolları ayrılır ve çok az görüşebilirler. Hayat onları farklı zamanlarda farklı şehirlere hatta farklı kıtalara savurmuştur. Agnes ABD’de yaşamaktadır. Fabienne ise çocukluğunun geçtiği kasabaya geri döner ve 27 yaşında hayata veda eder.

Bence kitap birçok bakımdan çok ilginçti. Sayılarla anlatılabilen bir özelliği vardır: romanda her ne kadar ana karakterler iki kız arkadaş olsa da toplam 45den çok karakterin adı geçmiştir; 23 ölüme/intihara/asılmaya rastlanır; 20ye yakın Fransa, İngiltere, ABD’i kapsayan kapsayan seyahat vardır; kitabın içinde üç kitap oluşmuştur.
Bu rakamlara bakınca roman çok yoğun ve karmaşık gibi görünür; halbuki okurken bu yoğunluk hiç hissedilmez. Bence burada önemli olan bu rakamların yazarla ilişkisidir. Yazar roman yazarken kendi hayatından, deneyimlerinden tamamen çıkıp, yepyeni bir yazı ortaya çıkardığını röportajlarında söyler. Halbuki bence hemen her yazar kendi deneyimlerinden etkilenir ve bunları romanlarda görür, hissederiz. Mesela Kazkafanın Kitabı romanındaki intihar ve ölümler bize Yiyun Li’nin intihar girişimlerini ve oğullarının ölümlerini; seyahatler yazarın ABD’ye göç hikayesini ve orada farklı şehirlerdeki yaşam tecrübesini, iki arkadaşın roman yazma arzusunu Yiyun Li’nin meslek değiştirecek kadar kuvvetli yazı yazma dürtüsü ile ilişkendirebiliriz.

Beni romanda en çok etkileyen iki arkadaşın da sevgiden yoksun ailelerde büyümesi ve bunun sonucunda iki çok zıt karakter olmalarına rağmen hayatı belki de daha çekilebilir kılmak için birbirlerine yaslanarak, destek alarak yürütmeleri. Diğer taraftan beni en çok şaşırtan olay ise, bu kadar yakın iki arkadaşın çocukluktan olgunluğa geçtiği dönemlerde artık bağlarının neredeyse tamamen kopması ve Fabienne’nin ölümünde Agnes’in gösterdiği, daha doğrusu hiç göstermediği duygusallık. Bu zıtlıklar daha basit haliyle tüm kitapta var bence: mesela, gerçek-kurmaca, disiplin-özgürlük, taşra-büyük kent, yoksul-varsıl, yaşam-ölüm gibi…

Son cümle: Her insanın bir hayatı vardır. Bu döngü baştan kurgulanamaz. Hayat sadece kaderin yönlendirmesi ile değil, aynı zamanda insanın kendi seçimleridir. LEYLA


Bu romanla ilgili Mart ayında yaptığımız toplantıda kulüp üyesi arkadaşlarımdan ilk defa  yazımı zenginleştirmek, farklı açılar oluşturmak için bir cümlelik yorum istedim. Aşağıda bu yorumları sunuyorum:

BEYZA: İkinci dünya savaşı sonrası,  zor koşullar içinde, kırsalda yaşayan iki genç kızın zengın hayal dünyalarıyla oluşturdukları, o günün koşullarına göre mucizevi sayılan kitap yazma serüveni ve ardından iki arkadaşın beraberliklerindeki gelgitlerin yaşamın bütününe yansımasını anlatan sıradışı bir roman.

DEMET: Nonconformist olan iki kızın büyüme hikayesi.

IŞIL: Konu basit, kitap yalın, çok sade, minimal, ancak karakter tasvirleri/görseli çok kuvvetli, adeta canlı. Senaryo olabilir, film çekilebilir…

NURİZER: Arkadaşlarım sayesinde, toplantıdaki tartışmalardan sonra sevdiğim bir kitap oldu.

UFUK: İki farklı ruhun birbirleriyle etkileşimi, dönüşümü, değişimi. Bu süreçte aslında farklı insanlık hallerinin de tartışılması.

YÜKSEL: Hayat ile ölüm arasındaki mesafe çok kısa…

ZELİHA: İki farklı karakterden doğan ahenk; zıtların buluşması.