3 Nisan 2011 Pazar

Cumartesi


Çağdaş İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından Ian McEwan, son romanı Cumartesi’de tek bir günde koca bir hayatı anlatırken dünyada olup bitenlerden kendimizi ne kadar soyutlayabileceğimizi de sorguluyor.
Savaşların biri bitmeden diğeri başlarken, dünyanın her yerinde kan dökülmeye devam ederken, nedensiz bir şiddet eyleminin gelip sizi bulmayacağının garantisini kim verebilir?  (Arka Kapaktan)


Orta yaşlarında çok başarılı bir beyin cerrahı. Ülke çapında başarılı bir yüzücü annenin oğlu. Çok başarılı bir avukatın eşi. Oxford’da tahsil görmüş ve başarılı bir yolda ilerleyen şair bir kızın babası. Okumayı yarıda kesip müzik çalışması yapan, burada da başarı sinyalleri veren genç bir oğlanın babası. Meşhur edebiyatçı bir adamın damadı… Birbirine âşık, çok iyi bir çift. Aile içi problemlerin bile tatlı tatlı çözüldüğü bir ortam. İşte roman böyle bir aile babasına ait! Burada biraz soluklanmak lazım…

Ayrıca aynı gün sabah karısı ile sevişip önce spora koşan, sonra saatlerce araba kullanıp annesini bakım evinde ziyaret eden, sonra akşam yemeği için alışveriş eden, sonra oğlunun konserini dinleyen, sonra eve gelip tüm aileye yemek pişiren ve tabi bu arada sokak magandaları ile kavga edip onları alt eden  orta yaşlı bir cerrahtır bu aile babası. Üstelik gece yarısı tüm dikkatini toplayıp önemli bir ameliyat yapabilen  bir cerrahtır kendisi. Burada ikinci soluklanmamı yapıp kendi kendime şöyle dedim:

Bu bir romandır ve kurgudur. Doğrusu, eğrisi olmaz. Gerçekten de romanı bir çırpıda okudum. Beni sürükleyip götürdü. Çünkü okurken hep merak ettim: tüm bu mutluluk denizinde acaba ne zaman bir olay  olacak diye? Sonunda dünyayı kasıp kavuran türlü türlü savaşların, terör olaylarının, bombaların uzağında yaşayan insanların hayatlarının bile kırılgan olduğunu, inansak da inanmasak da kaderin ve şansın hayatlarımızı ne kadar şekillendirdiğini romanın sonunda gelişen olağan adli vaka ile  biraz anlamış oldum…  

İngilizlerin bol ödüllü yazarı Ian McEwan’ın dilini sevdim, bana akıcı geldi. Üstelik müthiş araştırmacı bir yazar olduğu apaçık. Ama bu romanda çok önemli bir derinlik görmedim. Hatta başarılı cerrah ve ailesinin hayatını anlatırken romanın orasına burasına serpiştirdiği Irak ve Afganistan savaşları, patlayan bombalar, peçeli kadınlar, bağnaz dindarlar beni rahatsız bile etti, ya da bana biraz zoraki yamalar gibi geldi. Romanda sevdiğim bir gizli savaş vardı: sanki genel anlamda ilim (tıp ilmi, hukuk ilmi) sanatla (edebiyat, şiir, müzik) hep bir karşılaştırma içindeydi. Bence son cümle şöyle olmalı: ilim ile sanat bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Bu parçalara kader ve şansı da eklediğimizde  hayatın formülü yazılmış olur. Çok bilinmeyenli bu denklem bu güne kadar çözülememiştir… LEYLA


Kitap Ian Ewans'dan okuduğum ilk romandı ve bence yazar iyi bir hikâye anlatıcısı. Kitap bir doktorun bir cumartesi gününü anlatmakta ve çok sürükleyici. Kitap, roman kahramanı doktorun işinin oldukça detaylı bir şekilde anlatımı ile başlıyor ve bence bu onun ruh haline, düşünce sistematiğine ve diğer aile üyeleriyle ilgili (özellikle çocuklarla iletişimine)  görüşlerine ışık tutmak için bilhassa kurgulanmış. Gün hemen hemen herkesin yaşayabileceği bir cumartesi ancak sonunda çizgi dışı bir olay yaşanması ve bunun aile üyeleri tarafından farklı bir biçimde yorumlanması, tepkilerinin anlatımıyla sonlanıyor. Ben özellikle gün boyu geçen  olayların anlatımını çok başarılı buldum çünkü son derece olağan olmalarına rağmen  hem sürükleyici, resim gibi gözümüzün önünde canlandırabileceğimiz bir şekildeydi hem de son derece detaylı bir anlatımdı. Ayrıca farklı kişilikler ve aralarındaki medeni ilişkilerde hoşuma gitti. Kitap  başarının tek düze olmadığını ve kişinin kendi istediklerini yapmasının önemini de vurguluyordu bence. Son bölümdeki beklenmedik olay ise hayatın ne kadar tesadüflerle dolu olduğunu ve bunların insan hayatını olumlu veya olumsuz şekilde etkileme olasılığının herkes için geçerli olduğunu gösteriyordu.  Sonuçta severek okuduğum bir kitap oldu.  DEMET

 
15 Şubat 2003 Cumartesi günü üstüne kurgulanmış bir roman. Ian McEwan romanın başkarakteri olarak yarattığı Henry ve ailesini, bilim, sanat, hoşgörü ve sevgi ortamında idealleştirilmiş (belki de gereğinden fazla) bir aile olarak sunuyor. Geriye dönüşlerle ailenin bütün geçmişini çok güzel özetliyor. Mekân olarak da Londra’yı seçmiş. Böylece bir kentin dinamiklerini (aynı gün Londra’da önemli Irak savaşı karşıtı bir yürüyüş gerçekleşiyordur) anlatacak ortam da yaratmış kendine.
Romanda anlatılan Cumartesi günü, keyifli geçeceği tahmin edilen bir tatil günüdür. Ama her şey planlandığı gibi gitmez. Doktorun kolayca çözümlediğini düşündüğü küçük bir araba kazası günün sonunda kötü sürprizlere yol açar.
Aslında romanın açılışını yanarak inen bir uçakla yapan yazar tehdit ve korkunun kaynağını en başında hissetmemizi ister. Uçağın bir tehdit olmadığını anlayarak rahatlayan Henry ve ailesi, ne denli tehdit altında olduklarını, güzel ve güvenli yaşamlarının ne kolay kırılabileceğini günün sonunda görüyorlar.                                          
Sanırım yazarın anlatmak istediği hepimiz için doğru; istediğimiz kadar her şeyi planlayalım küçücük bir sürpriz bazen iyi yönde, bazen de kötü yönde hayatımızın akışını değiştirebilir. NURİZER

İngiliz yazar Ian Mc Ewan'ın kitabını okumak ve İngiliz ailenin yaşamını tanımak güzeldi. Aslında yaşam demek yanlış+ doğru, şans+ şansızlık, mutluluk+mutsuzluk demek değil mi? Romanda çok güzel  örnekleri var.

Baba Henry Perowne başarılı bir sinir cerrahı. Hayat karşısına onu mutlu edecek kadını, hastanede hastası olarak çıkarıyor. Bu tesadüf yaşamındaki şansı. Bir Cumartesi günü sıradan bir tatil günüyken, küçük bir kaza ve dramatik bir akşam en kötü şansızlığı oluyor. Ailecek geçirdikleri akıl almaz geceyi hatırlamak, ömür boyu,  acı verecek ruhlarına.

Sadece bir günün anısını çağrıştıran ismine karşılık, okunduğunda tüm aileyi ve yaşamını tanıtan bir roman. Londra'da bir Cumartesiyi, Irak savaşına karşı halkın duyarlılığını, doktor bir baba ve avukat annenin çocuklarına tutumunu, meslek seçimlerinde onları desteklemelerini ve büyükbabanın rolünü, şiiri, müziği, beklenmedik tesadüfleri yaşamı hissediyor, yaşıyorsunuz.

Romanı okuyunca düşündüm. Birinci yazgıları değiştiren tesadüfler. Şaşırtan ikincisi de eğitimli bir ailenin haberlerinin  olmadığı, kızlarının  zamansız hamileliği. O berbat gecede bunu öğrenmeleri... ZELİHA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder