Yazar: Yılmaz Karakoyunlu
Yayınevi: Doğan Egmont Yayınları
Kapak Tasarım: Yavuz Korkut
Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Kasım 2012 - 1.
Baskı
Yılmaz Karakoyunlu,
Mor Kaftanlı Selanik'te Cumhuriyet tarihinin en önemli tarihsel ve toplumsal
dönemeçlerinden olan "Mübadele" sırasında yaşanan insan hikâyelerini,
olayın siyasi yönünü de ihmal etmeden anlatıyor.
Bir yandan Venizelos ve İsmet Paşa aracılığıyla Lozan Barış Antlaşması görüşmelerini izlerken, alınan kararlar yüzünden Türk ve Yunan topraklarının çeşitli bölgelerinde (İzmir, Mürefte, Şarköy; Selanik, Hanya, Resmo) yaşanan zorluklara, hüzne, dirence de tanık oluyoruz.
Yılmaz Karakoyunlu, kahramanlarına dönemin tarihsel, dinsel ve toplumsal koşullarında bakıyor. Asker, çiftçi, devlet adamı, diplomat ya da belediye başkanı, kim olurlarsa olsunlar, temelde bütün güçleri ve bütün zayıflıklarıyla "insan" olduklarını unutmadan, yaptıklarını yargılamak yerine anlamaya çalışarak ele alıyor onları. Böylece, bir "topyekûn savaş"tan sonra ikiye ayrılmış ve ayağa kalkmaya çabalayan iki toplumun üyelerini, eskiden kapı komşuları olan yeni düşmanları tanıyoruz. İnsanlığın elbette aşk da dâhil bütün hallerini, hem de olanca şiddeti ve yoğunluğuyla bir kez daha görüyoruz. Bir film izler gibi hızlı ve zevkle, ama bir o kadar da derinden okuyoruz mübadillerin hüzünlerini. (Arka Kapak)
Bir yandan Venizelos ve İsmet Paşa aracılığıyla Lozan Barış Antlaşması görüşmelerini izlerken, alınan kararlar yüzünden Türk ve Yunan topraklarının çeşitli bölgelerinde (İzmir, Mürefte, Şarköy; Selanik, Hanya, Resmo) yaşanan zorluklara, hüzne, dirence de tanık oluyoruz.
Yılmaz Karakoyunlu, kahramanlarına dönemin tarihsel, dinsel ve toplumsal koşullarında bakıyor. Asker, çiftçi, devlet adamı, diplomat ya da belediye başkanı, kim olurlarsa olsunlar, temelde bütün güçleri ve bütün zayıflıklarıyla "insan" olduklarını unutmadan, yaptıklarını yargılamak yerine anlamaya çalışarak ele alıyor onları. Böylece, bir "topyekûn savaş"tan sonra ikiye ayrılmış ve ayağa kalkmaya çabalayan iki toplumun üyelerini, eskiden kapı komşuları olan yeni düşmanları tanıyoruz. İnsanlığın elbette aşk da dâhil bütün hallerini, hem de olanca şiddeti ve yoğunluğuyla bir kez daha görüyoruz. Bir film izler gibi hızlı ve zevkle, ama bir o kadar da derinden okuyoruz mübadillerin hüzünlerini. (Arka Kapak)
Yorumlarımız:
Kasım ayında
yaptığımız Selanik gezisinden sonraki ilk toplantımızda “Mor Kaftanlı Selanik”i
okumaya karar verince çok sevindim. Çünkü gezi boyunca Türkçe konuştuğumuzu
duyup yanımıza gelen değişik kişiler o kadar çok mübadele hikâyesi anlatıp,
İstanbul’un ne kadar güzel bir şehir olduğunu söylediler ki, böyle bir roman
yazmak için araştırma yapmış bir yazarın kim bilir anlatacak ne kadar enteresan
hikâyeleri vardır diye heyecanlandım. Ama kitap hayal kırıklığı oldu. Değişik
bölgelerden göç hikayeleri var, çoğu hikayede aşk var, dram var, Lozan
görüşmeleri var, Atatürk var, Fikriye var, Venizelos var, İsmet Paşa var,
Mevlevilik var…. Yani yazarın anlatacak çok şeyi var, hepsini değişik
başlıklarda anlatarak okuyucunun karıştırmamasını istiyor ama her bölüm o kadar
kısa ki hikâyeye konsantre oluyorsun bir anda diğer hikâyeye atlıyor. Sonunda
kim kimdi nereden nereye göç ediyordu karmakarışık oluyor. Her bölüm başına bir
şiir, her bölüm sonuna da bir özlü söz eklenmiş. Sanki her seferinde ders
çıkarmamızı ve bir şeyler öğrenmemizi istiyor, böylece insan hikâyeleri arada
kaynıyor. Uzun araştırmalar sonucu yazılmış bu romanın dili daha az süslü,
anlatımı daha akıcı olsaydı sanırım sıkılmadan okuyabilirdim.
Romandansa sanırım
Selanik gezisinden bana kalan hatıralar daha güzel. NURİZER
Yılmaz
Karakoyunlu’nun Mor Kaftanlı Selanik romanı esas olarak 1923 Lozan Anlaşması’na
ek olarak çıkarılan Mübadele Anlaşması gereği Anadolu ile Yunanistan arasındaki
dine dayalı insan göçünü anlatıyor. Bu göçlerde toplam 2 milyon Ortodoks ve
Müslüman gerek karadan trenle gerekse denizden ‘Giresun vapuru’ ile çok
zor koşullarda ve çok sıkışık zamanlarda karşılıklı seyahat edip, çeşitli bölge
ve adalara yerleştiriliyor. Roman bu göçe konu olan 8-9 ailenin hayat
hikâyelerini dile getirirken, insan ilişkilerini, çocukları, yaşlıları ve daha
da önemlisi aşkları anlatıyor. Romanın bir de siyasi yönü var.
Cumhuriyetin kuruluş kahramanları olan Atatürk, İsmet İnönü, Refet bey,
Rauf Orbay ve diğer siyasi çalışma arkadaşları ile aynı dönem Yunanistan’ın
liderlerinin yani Kralın, Venizelos’un ve yakın çalışma arkadaşlarının kendi
aralarındaki ilişkilerini de dillendiriyor. Özellikle İnönü ile Venizelos’un
Lozan’daki görüşmeleri romanda önemli bir yer tutuyor.
Romanda sevdiğim ve
sevmediğim yönleri kısaca özetlemek istiyorum. Önce sevmediklerim: romanın
kurgusu farklı mekânlardaki olayları sıralayarak (sıçrayarak demek belki daha
doğru) geliştirilmiş. Esas olarak Anadolu’dan üç, Rumlardan üç bölge
seçilmiş ve atlaya atlaya olaylar anlatılmış. Bu kısa ancak farklı anlatımlar
okurken beni zorladı. Ama bundan daha önemlisi romanın süslü dili. Ben bu kadar
çok sıfat kullanılan başka bir roman okumadım. Üstelik bazen defalarca okumama
rağmen ne dediğini de pek anlamadım ve okurken zaman zaman bunaldım.
Gelelim
sevdiklerime: Çok açık ki bu romanı yazarken Yılmaz Karakoyunlu geniş araştırma
yapmış, bir dolu bilgi toplamış, kimi zaman gerçekleri, kimi zaman kurgu ile
gerçekleri bir araya koyarak bir eser yaratmış. Bu emeğe eline sağlık demek
düşer bize. Okuduklarımdan anladığım kadarı ile çok az mübadele hakkında kitap
yazılmış Türkiye’de ( bu sayı Yunanistan’da 4000 imiş). Yazar bu roman ile
mübadele konusundaki edebiyata bir katkı yapmış oluyor. Ülkemizde özellikle bu
konudan etkilenen ailelerin çocukları ve torunları için daha da önemli olsa
gerek. Üstelik bu kitap her şeye rağmen beni acite etmedi, acıtmadı,
düşündürdü…
Son olarak kitapta
bir de beni heyecanlandıran bir durum vardı: deniz yoluyla yapılan mübadelede
‘Giresun Vapuru’nun kullanılması. Bu vapurla çocukluğumda Giresun’dan
İstanbul’a ailece birkaç kez yolculuk yaptığımızı hatırlıyorum. Diğer vapurlara
göre küçük ve eski idi. Bu vapurun insan hikâyeleri ile dolu olduğunu yıllar
yıllar sonra öğrenmem beni çok duygulandırdı.
Herkesin sevdiği ,
mutlu olduğu yerlerde yaşamasını; sıla hasreti, özlem duygusu yaşamamasını
diliyorum….LEYLA
Mor Kaftanlı Selanik bir mübadele romanı. Roman'da
anlatıcı Yunanistan'dan ve Türkiye'den mübadeleye maruz kalmış insan hikâyeleri
anlatıyor. Aynı zamanda olayın politik ve siyasi yönlerini ele alıyor. Atatürk
ve İnönü, İnönü ve Venizelos,Venizelos ve eski İzmir valisi Aristidi arasındaki
ilişkiler anlatılıyor .
Cumhuriyet tarihinin önemli olaylarından mübadele üzerine
sınırlı sayıda roman yazılmış. Yılmaz Karakoyunlu’nun mübadele konusunu işlemiş
olmasından ve kitap kulübünde Mor Kaftanlı Selanik'i okumuş, tartışmış olmaktan
memnun oldum.
Konu ilgi çekici olmasına rağmen, romanın okunması zor ve
sıkıcı idi. Özellikle tasvirler fazla zorlama geldi, insanda hiç bir şey hayal
etmeye imkân vermiyordu. Her bölüm içinde, hikâyelerin bir, bir buçuk sayfada
değişmesi konudan uzaklaşmaya ve heyecanın azalmasına sebep oldu. Roman beni
fazla içine alamadı. IŞIL
“Mor Kaftanlı
Selanik” bir mübadele romanı. Her iki taraftan da Rumeli kökenli bir ailenin
çocuğu olarak kitap ilk önce çok ilgimi çekti ancak okumaya başlayınca ciddi
düş kırıklığı yaşadım; şöyle ki kitapta ne tarihsel olarak verilen bilgilerden
ne de kişisel hikâyelerden fazla etkilendim. Bunun en büyük nedeninin kitapta
kullanılan dil ve yazış şeklinin lüzumsuz ve birbirinden ilişkisiz tasvirlerle
dolu olması, devamlı bir kopukluk hissi vermesi ve bir türlü beni içine
çekememesinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden konuyla ilgili başka bir
yazardan muhakkak bir kitap okuyacağım. Bu romanı ise kimseye tavsiye
edemeyeceğim. DEMET
Anlamlı bir konu içinde yaşanmış hayat hikayeleri.... İki
milyon insanı ilgilendirdiğinden bahsedilen bu mübadelenin, ülkemizde
yazarlarımızın hatta sinema senaristlerinin yeterince ele almadığını düşünüyorum.Bu
açıdan Yılmaz Karakoyun' luyu kutlamak gerek. Belli ki uzun bir araştırmanın
eseri.
Romanda sevdiğim; özellikle konudaki gerçekler, eğitici
yanı. Her iki ülke insanının birlikte gündeme gelmesi, tek taraflı
değerlendirilmemesi. Konuya uygun etkileyici bir ismi ve şık bir kapak dizaynı olması.
Yazarın mübadelenin Lozan antlaşmasına bağlı olarak siyasi yönlerini,
Yunan ve Türk tarafının devlet adamlarını ( Atatürk, İnönü, Venizelos,
Aristidi ve çalışma arkadaşları) birlikte
değerlendirmesi. Farklı toplumların ortak yaşamlarının yansıması, hasretleri,
aşkları, aile dramları tarafsızca anlatımı.
Sevmediklerim; Konunun çok dağılması, anlatım dili,
olayları toparlamakta çektiğim zorluklar. Kısacası bu kadar süslemeli bir roman
böyle güzel bir konuyu hem öğrenerek, hem hissederek, keyif alarak okumamı maalesef engellemesi.
Ayrıca yolculuk yaptığım Giresun gemisiyle ilgili hikâyeler
Leyla gibi beni de heyecanlandırdı... ZELİHA
Daha önce Yılmaz Karakoyunlu 'yu 'Yorgun Mayıs Kısrakları','Salkım
Hanımın Taneleri','Ezan Vakti Bethoven 've 'Güz Sancısı' romanları ile tanımış
ve hepsini büyük bir keyifle okumuştum. Özellikle 'Yorgun Mayıs Kısrakları '
beni derinden etkilemiş ve çevreme ısrarla tavsiye etmiştim.
Ancak aynı keyfi üzülerek, tarihimizde acı deneyimlerden biri olan 'mübadele '
öyküsünün -suyun her iki tarafından- anlatıldığı Mor Kaftanlı Selanik
romanından alamadım. Yazar Anadolu ve Yunanistan da mübadeleye maruz kalan
insanların yaşadıklarını anlatırken mübadele temalı kitaplarda veya filmlerde
daha önce denenmeyen veya daha az denenen iki taraflı anlatım ile belli bir
başarıyı yakalamış. Üstelik eseri kaleme almadan önce çok ciddi bir süre
araştırma yapmış. Bütün bu hususları dikkate alarak ve yazarın emeğine saygı
duyarak romanı okuduysam da ağdalı dili, uzun ve zaman zaman gereksiz bulduğum
tasvirleri beni keyif almaktan adeta uzaklaştırdı. Karakterlerin çok fazla
oluşu, aralarındaki bağlantılardaki kopukluk zorlayarak okumama neden oldu.
Özet olarak bu kitapta Yılmaz Karakoyunlu' dan beklediğimi bulamamanın hayal kırıklığını yaşadım. BEYZA
Özet olarak bu kitapta Yılmaz Karakoyunlu' dan beklediğimi bulamamanın hayal kırıklığını yaşadım. BEYZA