29 Mart 2018 Perşembe

Mülksüzler




                                            Yazar: Ursula K. Le Guin
                                            Yayınevi: Metis Yayınları
                                            Orijinal Adı: The Disposseessed, 1974
                                            Orijinal Dili: İngilizce
                                            Çeviren: Levent Mollamustafaoğlu
                                            Kapak Tasarım: Emine Bora
                                            Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Ekim 2017 - 17. Baskı

"...Vermediğimiz şeyi alamazsınız,
kendinizi vermeniz gerekir.
Devrim'i satın alamazsınız.
Devrim'i yapamazsınız.
Devrim olabilirsiniz ancak.
Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir."
Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.

"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı. (Arka Kapak)

Yorumlarımız:

Ursula K. LeGuin bu sene vefatı dolayısıyla ismini öğrendiğim ve kendisi ile ilgili bir takım bilgileri edindiğim bir yazar. Hakkında okuduklarım, benim onun kitaplarını merak etmeme neden oldu ve okumaya en bilinen ödüllü kitabı Mülksüzler ile başlama fırsatını buldum. Kitap bilim kurgu olarak tasarlanmış ancak tartışılan konu bildiğimiz politik yönetim şekilleri- yazar bunu çeşitli ve farklı dünyalar/ gezegenler üzerinden yapıyor ve kitap kahramanının bir fizikçi olması nedeniyle kitapta  bir takım fizik kuramlarını da yer veriyor. Benim okuduğum kitaplar arasında gerek kurgu, gerek içerik olarak, en enteresan aynı zamanda düşündürücü bulduğum kitaplar arasında yerini sağlam bir şekilde aldı! Şöyle ki genelde kitap okurken elime kalem alıp, sayfaları veya paragrafları işaretleme adetim olmamasına rağmen bu kitabın 35. sayfasına geldiğimde bir kaleme ihtiyaç duydum ve bir kitaba hiç bu kadar çok işaret koyduğumu hatırlamıyorum. Mülksüzlerde tartışılan politik sistemler tamamen tarafsız bir gözlemle anlatılmış bu yüzden hiç bir şey empoze edilmiyor sadece sizi derin düşünmeye teşvik ediyor. Kitap özellikle bu nedenle çok sıradışı ve bu yüzden herkesin zorlansa da okuması gerektiğine inandığım bir eser. Bu kitabı bitirdiğimde insan beyninin ne kadar sıradışı, sınır tanımaz ve yaratıcı olabileceğinin bir kanıtı diye düşündüm. DEMET

Bu ay Ursula K. Leguin’in ütopik ve bilimkurgu diye adlandırılan Mülksüzler romanını okuduk ve tartıştık. Neredeyse 10 yıla yaklaşan kitap kulübü birlikteliğimizde ilk defa bu türden bir roman okuduk. Aslında okuduğumuz bir çok romanda bir dolu futuristik öge yada irreal/hayal ürünü olgu ve karakterler vardı ama bu roman hiçbirine benzemiyordu, farklıydı…
Esas olarak romanda Urras ve Anarres adlı iki gezegendeki yaşamlar, Anarres’den Urras’a göç eden ve sonra da geri dönen fizik bilim alimi Shevek’in hayatı çerçevesinde kurgulanmış. Urras bildiğimiz yani bizim dünyamız gibi. Yeşillikler, dağlar, denizler, hayvanlar var. Kapitalist bir sistemle idare ediliyor. Dolaysıyla zengin, ferah bir topluluk ve fakir, mağdur, ezilen, özgürlüklerden yoksun başka bir topluluk var. Merkeziyetçi devlet otoritesi, asker, polis her yerde. Bu gezegenden yıllar önce özgürlükleri, mülksüzlüğü savunduğu için kovulan Odo adlı bir kadın ve onu destekleyen insanlar ayrılıp Urras adlı uydu gezegene göç ediyorlar. Urras’da kurulan toplumda devlet, yasa, asker, polis, bürokrasi, mülk edinme, cinsiyet ayrımcılığı yok. İnsan yaşamında sonsuz özgürlük var. Kendi eşine veya çocuğuna bile mülkün olarak sahiplenemezsin. Kişi vicdanı serbest. Tek denetleme mekanizması toplum vicdanı. Onun için Urras anarşist, Anarres arsist (kapitalist) düzeni simgeliyor. Ancak roman okundukça, derinlere inildikçe anlaşılıyor ki sosyal sistemler ne kadar farklı olurlarsa olsunlar yada ne kadar kural konulursa konulsun uygulamada, gerçek hayatta sistem başka formlara dönüşebiliyor, kurallar hiçe sayılabiliyor. Romanda söz konusu iki sistem hiçbir şekilde biri diğerinden üstündür yada değersizdir diye betimlenmemiş. İnsanın aşırı hırslı, bencil, rekabetçi, kıskanç, güç sahibi olmaya hevesli ve genellikle yenileğe kapalı karakterinin düzenden bağımsız  var olduğunu ve içinde bulunan düzenin kurallarını bozduğu vurgulamış. Romanın baş kahramanı Shevek’in hayatında tüm bu etkileri fazlası ile görüyoruz. Fizik alimi Shevek genel zaman kuramını Urras’da açıklayamayınca Anarres’e gider. Orada üç yıl kalır, sistemden dolayı bazı sıkıntılar çeker; çocuklarını ve çocuklarının annesini de çok özlediği için Urras’a geri döner….
Adını ütopik de koysak, bilim kurgu da koysak bu roman yaşadığımız dünyadan hiç farklı değil aslında. Sistemler hangi kuralları koyarsa koysun insan doğası onları şekillendirir. Bu beklenmedik bir şey de değildir bence. Bu roman bizi bu konuda bir kez daha düşündürüyor ve uyandırıyor..
Çok kolay okunan bir roman değildi, hatta hiç değildi. Kronolojik bir sıra yoktu. İsimler, bağlantılar, teknik veriler karışık, bazen sıkıcı idi. Ama sona doğru merakla ve zevk alarak okudum. İnternetden kritikleri okuduğumda ne kadar aynı düşündüğümü hayretle fark ettim. Bu romanı siz de okuyun bence.
Bu arada Mart 2018 tarihli Bilim ve Gelecek dergisinde Nesrin Timur’un ‘Ursula K. Le Guin şimdi artık bir ü-topyada’ adlı  bir makalesi var. Bu yazıyı okuyunca 88 yıllık hayatında Leguin’in gerek akademisyen/yazar annesi ve babası ile gerek akademisyen kocası, iki kızı ve bir oğlu ile ne kadar ferah içinde bir hayat sürdüğünü görüyorsunuz. Kendisi son derece entelektüel bir feminist. Bu makale yazarı iyi anlamak/tanınmak için mutlak okunmalı: Burada Leguin  der ki ‘……. Direniş ve değişim genellikle sanattan başlar. Ve daha sık olarak da bizim sanatımızdan, sözlerin sanatından başlar…’. Aynı makalede Leguin’in Karabacak adlı Türk edebiyat dergisine yaptığı söyleşide Türk edebiyatını bilmediğini bu konuda cahil olduğunu, Orhan Pamuk kitabını okurken yarım bıraktığını söylemiş, okuduğu kitapta  cinsiyet ayrımcılığı olduğunu ima etmiştir. Açıkçası Orhan Pamuk’un bir dolu kitabını okuyan bir kişi olarak ben Orhan Pamuk romanlarında  özellikle böyle bir vurgu olduğunu kabul etmiyorum. Keşke LeGuin tek bir kitap okuyarak böyle bir yargıya varmasaydı. Acaba önyargısı mı vardı ???? LEYLA

Şubat toplantımızdan bir kaç gün önce vefatını gazetelerden öğrendiğimiz Ursula LeGuin hepimizin ilgisini çekmişti. Şimdiye kadar birçok ödül kazanmış olan yazarı hiçbirimiz tanımıyorduk. Bu yüzden yazarın en önemli eseri olarak öne çıkan “Mülksüzler”i okumaya karar verdik.
Farklı insan isimleri, yer isimleri, Fizik kuramları, değişik tanımlamalar derken çok zor okudum. Kitabın sonunda Bülent Somay tarafından yazılan “Son Söz”ü okuduktan sonra bir takım şeyler daha da netleşti. İnternetten bazı yorumlara bakınca da yazarın kitabın bütününe yaydığı sembolleri öğrendim. Bu bilgiler ışığında kitabı ikinci defa okudum. İlk defa okurken altını çizdiğim felsefik cümleleri yorumlamak daha kolay oldu.
Yazar “İkircikli Bir Ütopya” olarak adlandırdığı romanında hepimizin bildiği Kapitalizm, Komünizm, Anarşizm gibi politik sistemleri tarafsız bir gözle, olumlu ve olumsuz yönleri ile hayali iki gezegendeki yaşam üzerinden anlatıyor. Ütopya olmasına rağmen ideal bir toplum yapısını anlatmıyor. İnsanların mülkiyetçi, aç gözlü, yeniliğe kapalı, yüksek egoları içinde bulundukları toplumda ideal düzene izin vermiyor sonucuna varıyor yazar.
Çok zor okunan bir kitap. Ama biraz özümseyip, anlayınca ve arkadaşlarınızla tartışınca iyi ki okumuşum diyeceksiniz. Belki fikirlerin bazıları sizin düşündükleriniz olabilir, bazıları size yeni olabilir, ama düşündüren ve öğreten bir roman. Belki komik gelecek ama size tavsiyem kitaba başlamadan önce sonunda yer alan “Son Söz”ü okuduktan sonra romana başlamanız olacak. NURİZER


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder