Yazar: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Yayınevi: İş Bankası Kültür
Yayınları
Çeviren: Nihal Yalaza
Talay
Basım Yeri / Tarihi:
İstanbul, 2018 – 17. Baskı
Dostoyevski, yaşamının son yıllarında başyapıtı
Karamazov Kardeşler'i tamamladığında, Rus yazınında 'felsefe düzeyinde
roman-tragedya denen türün de temelini attığının bilincinde değildi.
Dostoyevski'nin yaşam birikiminin tümünü ve sanat gücünün doruğunu içeren bu
roman, gerçekte insanı insan yapan ne varsa, onlara adanmış bir destan
niteliğini taşır. Yazar, hiçbir romanında "Karamazov Kardeşler"de olduğu
denli insan ruhuna inmemiş, insanoğlunu bu denli kesitler biçiminde,
içgüdülerinin ve istencinin tüm görünümüyle sergilenmiştir. Bir aileyi konu
alan ve bir felaketler zinciri olarak gelişen olay örgüsü, bireysel öğelerin
yanı sıra, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki Rus toplumunu da geçirdiği
sarsıntıların tümüyle, dünya edebiyatında bir eşi daha bulunmayan bir sanat
aynasından yansıtır. ( Arka Kapak)
Yorumlarımız:
Bu
sezonun ilk kitabı Karamazov Kardeşler, Dostoyevski'nin ölmeden önce yazdığı, yazarın
başyapıtı olarak nitelendirilen son romanı.
Romanın
ilk 500 küsür sayfası roman karakterlerinin
tasvirleri ve din felsefesi ağırlıklı olarak ilerliyor. Daha sonrasında
işlenen cinayet ile olayların akışı hızlanıyor ve kitabı elinizden
bırakamıyorsunuz.
Bir
yanda Tanrı'nın varlığını sorgulayan, “Tanrı mı
insanı yarattı insan mı Tanrı'yı yarattı?”, ve “Tanrı varsa dünyadaki
kötülüklerin neden varolduğuna” cevaplar arayan din felsefesi romanı ; diğer
yandan Karamazov ailesinin dramını anlatan bir cinayet romanı. Kitabı
bitirdiğimde başlarda beni zorlamasına, yer yer sıkıcı bulmama rağmen sonrasında bir başyapıt okumanın memnuniyeti
vardı. IŞIL
Karamazov
Kardeşler, zamansız ve evrensel romanların en önemlilerinden biri kuşkusuz…
İnsanın en temel zihinsel ve duyusal sorgulamalarını, kendisi ve başkaları, toplum
ve çevre eleştirilerini çok farklı karakterler aracılığıyla ortaya seren bir şahaser
olarak tanımlasam yerinde olur sanırım.
İnsanoğlunun; hırsları, zaafları, zayıflıkları , güçlü ve baskın
yönleriyle bir bütün olduğunu her zaman, “iyi” ve “kötü”, “doğru” ve “yanlış”
kavramlarının ne kadar içiçe geçmiş olarak gerçek hayattta var olduğunu…. hiçbirzaman
Net Beyaz ve Net Siyah’ın nerdeyse var olmadığını, aslında sonsuz Gri Tonlarının
bir Toplamı olduğunu hayatın içimize sindiriyoruz kitap boyunca….
Tanrı,
iyilik ve kötülük kavramları da dolaylı yollardan zihnimizi kurcalamayı sürdürüyor
provokatif bir şekide romanın her
aşamasında.... Dostoyevsky’nin kendi kişiliğine ayna tuttuğunu her karakterdeki
farklı özelliklerle, ve yaşadığı dönemin sosyal, tarihsel, entellektüel koşullarının
detaylarının yorumlamalarıyla anlıyoruz ki bu da benim için bir açıdan hem
heyecan verici, hem düşündürücü tarafı oldu kitabın.
Hangi karakteri kendime daha yakın buldum
veya hangisini yeğlerdim diye düşünsem, hiçbirini bir diğerine değişmeyeceğimi düşünüyorum,
çünkü olumlu ve olumsuz taraflarıyla , her karakter bir farklılıklar bütünü gerçekte…Ve
heyecan verici tarafı da bunu farketmek, bu durumu sevmek, onaylamak… Okumalı, hatta hayatın değişik aşamalarında dönüp
bir daha okumalı…bölüm bölüm kendi kendine tartışmak için de bir başucu kitabına
dönüştürmeli hatta… UFUK
Kitap
Kulübünde okuduğumuz ikinci Dostoyevski eseri Karamazov Kardeşler oldu. Her iki
kitapta da Dostoyevski gününün değer yargılarını başarıyla sorgulamakta ve tüm
bu süreçte tarafsız kalmayı başarabilmiş bir yazar. Zira sorguladıkları
kavramlar bugünde karşımızda büyük sorular olarak durmakta ve bizi üzerinde düşünmeye
zorlamakta. Suç ve Ceza’nın Raskolnikof’u dışardan izlememize ve onun üzerinden nihilizm, Tanrı- din ikilemi, insan üstü ahlak ve suç/ ceza kavramlarını
sorgularken Karamazov Kardeşler de bu kavramlar dört kardeş üzerinden
verilmekte ve her bir karakterde okuyucu az çok kendini bularak aynı sorgulama
sürecinden geçmekte. Zaten eserdeki dört kardeş Dostoyevski’nin kendisinden de
bir takım özellikler taşımakta- kanımca yazar bize mutlak iyinin veya kötünün
var olmadığını göstermek için bu şekilde bir kurgulamaya gitmiş; kısacası okur
hiç bir karaktere ne tam uzak, ne de tam yakın hissediyor kendisini. Ayrıca her
iki kitapta da kadın kahramanlar cemiyet
normları dışında ya hayat kadını ya da onla bunla düşüp kalkan kadınlardan
seçilmiş ve roman akışında gerçekten erdemli davranan bu kadınlar- bu da devrin
kadın/ erkek normlarına aykırı bir baş kaldırış olarak düşünülebilir. Sonradan
Dosteyevski’nin bu kadar evrensel ve zamansız bir eseri ortaya çıkarabilmesinde
kendisinin yaşam yolculuğunun hiç sıradan olmaması, iniş çıkış ve psikolojik
sorunlarla baş etmek zorunda kalmış olmasının etkisi var mı diye düşünmeden
edemedim. Bence dehaların sıradan ‘normal’
yaşamlar sürenlerden ziyade sıradışı
kişiliklerden çıktığı kanısındayım. DEMET
2014 yılında “Suç ve Ceza” romanını okuyup hem çok
beğenip hem de çok etkilendiğimizden, Dostoyevski’nin en bilinen romanı
“Karamazov Kardeşler” hep okuma listemizdeydi. Ama 1025 sayfalık roman hep gözümüzü
korkuttu. Uzun yaz tatilinde okuduğumuz baş yapıtı bitirdiğimde iyi ki okuduk
dedim.
Genelde ikinci kitabını okuduğumuz yazarın
biyografisini tekrar yazmıyoruz blogumuzda, ama roman Dostoyevski’nin kendi yaşamıyla
pek çok paralellik taşıdığından hayat hikayesini hatırlamak için bir kez
daha yazdık.
Yazarın babası da bir cinayete kurban olmuş, serfleri
tarafından öldürülmüş ve bu ölüm Dostoyevski’nin bilinçaltını derinden
etkilemiştir. Babaya duyulan bu nefret ve bunu izleyen suçluluk kompleksi
sonucu yakalandığı sara hastalığını romanlarındaki karakterlerde de
görebiliyoruz.
Temelinde aile dramı olan bir cinayet romanı
“Karamazov Kardeşler”. Yaşlı,
toprak sahibi baba Fyodor Pavlovoviç Karamazov ve 4 oğlu, duygusal Dimitri,
entelektüel İvan, Din adamı olmak isteyen Alyoşa ve gayrimeşru, saralı
Smerdiyakov, arasındaki anlaşmazlıklar anlatıyor romanda. Baba ile Dimitri’nin
aynı kadına aşık olması ve parasız kalan Dimitri’nin annesinin mirasından kendi
payına düşen parayı alamaması olayları hızlandırır ve bir gece babanın ölümü
ile son bulur. Babalarının katilinin arandığı dönemde, dört kardeşin senelerdir
babalarına karşı içlerinde biriktirdikleri öfke ve nefret, babanın ölümü ile
suçluluk duygusuna dönüşünce hayat, ölüm, vicdan, merhamet, para ve aşk
konularında felsefi tartışmalar yaparlar.
Aslında romanda cinayet olmasa tam anlamıyla bir felsefe kitabı
olabilir. Yazar, romanın başında aileyi bize tanıtırken bir
taraftan da Tanrı’nın varlığını sorguluyor. Dostoyevski, Sibirya’ya sürgüne
gitmeden önce ateist iken sürgünde İncil’i keşfediyor ve sürgün sonrası
romanlarında din sorgulamasına çok rastlıyoruz. Küçük kardeş Alyoşa’nın bir
manastırda din eğitimleri alması nedeniyle, romanın ilk bölümü çoğunlukla dini
felsefi konuşmalara ayrılmış. Bu bölümde uzun monologlar okumayı zorlaştırsa
ve okuru sıksa da sonrası hareketleniyor
ve kitap bittiğinde iyi ki okudum diyorsunuz. Belki bir on yıl sonra tekrar
okuyup aynı hazzı alırmıyım acaba diye de düşündüm. NURİZER
Dostoyevski
ölümünden üç dört ay önce bitirdiği söylenen '' Karamazof Kardeşler '' adlı
romanı, zaman zaman kendi hayatından da esintiler taşımaktadır.
Roman;
kahramanlarının yaşadıkları umutsuzluklarına, yoğun acılarına, tutkularına
getirilen psikolojik çözümlemeleriyle, ayni zamanda o yüzyılda dini
sorgulamasıyla olağan dışı felsefi bir başyapıttır.
Kahramanlar
farklı karakterde dört erkek kardeş, çiftlik sahibi acımasız, sevilmeyen bir baba
başta olmak üzere sevgilileri, dostları, yardımcıları, Rus köylüleri, en
önemlisi yargıçlar ve din adamlarıdır.Eser babanın yaşadıklarıyla adeta
polisiye bir romana dönüşür, adalet duygusu ön plana çıkar. Dostoyevski'nin
roman kahramanları günahları karşısında vicdan azabıyla ve acı çekerek
kurtuluşa erer. Bu anlamda günah ile kefalet ilişkisi vicdan ekseninde
arındırıcı rol oynar.Bazı edebiyatçılar romantizmin devamı diye yorumlasa da,
bana göre dünyayı ve hayatı akıl dışı gören Dostoyevski'nin psikologlarca
sahiplenilmesi,bu düşüncelerinden olsa gerek.
Okuyuculara
tavsiyem birinci kitapta sıkılsanız da bırakmayın. Heyecan, ikinci kitapta
zirve yapıyor. Roman bittiğinde hala sorgulamaya devam ediyorsunuz. 21.
yüzyılda çok satan ve okunan dünya klasikleri arasına girmesi, felsefi
yönü, aykırı fikir ve düşünceleri, yazım tekniğinden olsa gerek. ZELİHA
Dostoyevski
'Karamazov Kardeşler ' romanıyla, geçen senelerde okuduğumuz ve büyük bir keyif
aldığımız , 'Suç ve Ceza' gibi zamansız bir eser yaratmış.
Ölümünden
üç ay önce tamamladığı ve 400 bin kelimelik dev romanında bir cinayet örgüsü etrafında
Karamazov ailesinin dramını anlatırken felsefi bir metin oluşturmuş.Tanrının
sorgulandığı, iyilik ve kötülüğün irdelendiği, Hristiyanlık dininde günah
çıkarma ile suçun affedilir olmasının ve Tanrı'nın sonsuz affediciliği ile alay
edildiği bölümlerde, yazara göre mühim olan insanın kendini affetmesidir ki bu
çoğu zaman imkansızdır.
Dostoyevski'nin
aile yapısından derin izler taşıyan romandaki karakterler ile kendi kişiliğinin
farklı yönlerini görüyor ve hayatının farklı dönemlerinden esintiler hissediyoruz.
Huysuz ve ahlaki zaafları olan bir baba, iki eşten üç oğul ve gayrimeşru bir oğul daha. Ana karakterin yanısıra erdem ve hafifliğin harmanlandığı kadın karakterleri yaşamın içinden çıkmış zamansız şahsiyetler.
Baba
Karamazov'un öldürülmesi, bu ölüme giden yol (ölümü haklı çıkartan bir anlatım)
ile duygusal Dimitri, entelektüel Ivan, gizemli Alyoşa ve gayrimeşru oğul
Smerdiyakov ile yan karakterler romanın ritmini arttırıyor. İnsan ruhundaki genişliği, gelgitleri, öfke ile şefkati, affetme ile kini karakterlerleri yakından tanıdıkça tüm açıklığı ile
görüyoruz ve etrafımızdaki örnekler ile eşleştiriyoruz ...!!!! Dostoyevski,
insan ruhundaki derinlikleri ustaca çözümlüyor. Bu özelliği ile de bu eserin
psikanalize bir kapı açtığı ve varoluşu
düşüncenin temel kaynaklarından biri olduğu söylenir. 19.yy da yazılıp da
günümüzde hala büyük bir zevkle okunan bu başyapıtın hayatın her döneminde
farklı bir duyguyla, yargıyla, zevkle tekrar kitaplık raflarından
çıkartılacağına eminim. Kalınlığı gözünüzü korkutmasın, içi hazine. BEYZA
Karamazov Kardeşler
romanını okuyarak bence müthiş bir başlangıç yaptık yeni sezonumuza. Bu roman
okundukça değil, düşündükçe, düşündüklerimizi tekrar tekrar derinleştirdikçe
anlaşılabilecek, değerlendirilebilecek, algılanıp, zevk alınabilecek bir eser bence.
Binikiyüz küsür sayfalık bu romanın ki ben iki cilt olan versiyonunu okudum,
ilk cildini okurken itiraf ediyorum ki sıkılmıştım: uzun uzun karakter
analizleri, monologlar, diyaloglar vardı. Hep bir arayış içerisindeydim ne
zaman ne olacak diye. Ancak ikinci cildi merak, heyecan ve severek okudum.
Kitabı bitirdiğimde keşke üçüncü cildi olsaydı dedim, ben yazar olsam nasıl
devam ederdim diye düşündüm…Yazar Dostoyevski ne yazık ki bu romanı bitirdikten
birkaç ay sonra ölmüş. Romanın devamı yalnızca benim hayallerimde kaldı.
Kitabın ismi Karamazov
Kardeşler. Ancak roman başta baba olmak üzere dört kardeş, eşleri, sevgilileri,
uşaklar, hizmetkarlar kısacası Karamazov ailesinin etrafında kurgulanmış. Baba oğullarından
biri tarafından öldürülüyor ve roman çok yönlü, grift bir şekilde sürüp
gidiyor. Tüm karakterler birbirinden çok farklı. Dostoyevski olaylar zincirine
girmeden bu karakterleri ilk ciltte hayat hikayeleri ile birlikte enine boyuna
anlatmış. Anlatırken zaman zaman romanın içine bir dış ses gibi girip
yorumlarda bulunmuş. İkinci ciltte olayları bir oya gibi işlemiş. 19. yüzyıl
çarlık Rusya’sının şartları dikkate alındığında kitabını son derece özgürce
kaleme almış. Örneğin dini düşünüş ve inançları sorgulamış, zaman zaman din
adamlarını ince ince eleştirmiş. İsa'nın dünyaya inişi ve şeytanla konuşma
bölümleri olağanüstü. Eminim bu bölümler hepimizin farklı şekiller ve
durumlarda hep düşündüğü, ancak şu ya da bu nedenle özgürce dillendirmekten çekindiğimiz
fikir ve düşüncelerimizin aynası.
Karamazov Kardeşler
romanı zor bir kitap. Çünkü içinde bulunduğu 19. yüzyıl toplum yapısı, sosyal
ilişkiler, din kültürü, felsefesi hatta kurumlar bize yabancı. Okuması,
anlaması emek istiyor. Felsefe, sosyoloji, teoloji, psikoloji bilen okuyucular
avantajlı olabilir. Hatta hukuk bilmek bile ikinci cildi anlamak için faydalı.
Ben şahsen duruşmaları anlatan bölümleri müthiş bir merakla, hayranlıkla
okudum. Hukuk öğrencileri bu kitabı okumalı bence. Diğer yandan kitapta yazarın
kendi hayatından çok yansımalar görüyoruz. Örneğin Sibirya sürgünü, sara
hastalığı, babasının öldürülmesi, baba sevgisinden yoksun büyümesi gibi daha
bir çok konuda. Genel olarak kitapta çok fazla sıkıntılı, eziyetli, vicdan
muhasebesi gerektiren bölümler ve ‘kötü’ insanlar var. Ancak ben
çoğunlukla bir çıkış yolu olduğunu, her kötü insanda bile bir iyi
tarafın bulunabileceğini, o insanların da bir vicdanı olduğunu gördüm romanda:
sanki örtülü bir umut ışığı var. Kısacası hayat zorluklarla dolu olsa da
gerçeklerle yüzleşmek durumunda kalınılsa da iyilik de kötülük de insanoğlu
için, yeter ki vicdanlar devreye girsin….Benim özetim budur. LEYLA