Yazar: Anthony Burgess
Orijinal Adı: Clockwork Orange
Orijinal Dili: İngilizce
Yayınevi: İş Bankası Yayınları
Çeviren: Aziz Üstel
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Eylül 2019, 31. Baskı
“Tüm
hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı
yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç
kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…”
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokakları terörize eden,
yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikâyenin anti-kahramanı Alex...
Yayımlandığı günden bu yana “kült roman” özelliğini kaybetmeyen Otomatik
Portakal’ın 15 yaşındaki kahramanı, “iyi ya da kötü nedir?”, “İnsan özgür
iradesiyle kaderini seçebilir mi?” gibi soruların yanıtlarını kurcalarken,
şiddet dolu sahnelere Beethoven’ın, Mozart’ın müziği eşlik ediyor; Alex ve
“çete kardeşleri” Pete, Georgie ve Aptalof, yarattıkları yepyeni dilin
kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick
tarafından 1971’de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı
romanlarından. “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as
as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri
barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap
başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına
gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir
meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov
kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.” -
Anthony Burgess - (Tanıtım Bülteninden)
Yorumlarımız:
Anthony Burgess’in
Otomatik Portakal kitabı Alex’in 15 yaşından 18 yaşına kadar şiddet dolu
hayat hikayesini kendi ağzından anlatan bir roman. Daha sonrası hayal gücünüze
kalmış. Dolaysıyla bu kitabı okumak yürek istiyor. En azından benim için öyle
oldu. Sanki otomatiğe bağlanmış gibi insanların kötü yüzü ya da kötü insanlar
dünya döndükçe bu kötülüklerini, vicdansızlıklarını, acımasızlıklarını tekrar
edip duruyorlar. Bu durumdan en çok politikacılar faydalanıyorlar ve kendi çıkarları
için Alex’i kobay olarak kullanıyorlar….
Uzun zamandır bu kadar
mutsuz ve umutsuz bir roman okumamıştım. Üstelik yazarın kalemi o kadar
kuvvetli, tasvirleri o kadar kanlı-canlı ki insan okurken daha da fazla
etkileniyor, adeta yaşıyor, ürküyor. Onun için bu roman benim için tam bir
‘kara kitap’ (bu terimi ben yakıştırdım. Edebiyatçılar kara mizah veya distopya
diyorlar). Burgess meraklı kişiler bu kitabı okuyabilirler. Ben, içinde umutlar
olan, insanlığın iyi yüzünü de gösteren kitaplar okumayı tercih ediyorum….
LEYLA
Merak edipte,
okuyamadığım romanlardan biri olan Otomatik Portakal’ı okumak bu ay kısmetmiş.
İnsanı insan
yapanın özgür iradesi olduğu, yoksa otomatik bir portakala dönüşeceğini yani,
özgür iradeyle seçilen kötülüğün bile beynin yıkanması, zorlama veya başka bir
yolla mecbur bırakılan bir iyilikten daha mı iyi olduğu irdeleniyor romanda. Kendin için seçimini özgürce yapabilmek en
önemlisi bence. Bizim güzel atasözlerimizden birinin dediği gibi zorla güzellik
olmuyor.
Ama romanın
sonunda, “bu zorbalıklar ergenlik yıllarında yapılır ben 18 oldum artık
olgunlaştım iyi insan olmalıyım” diyen Alex’e inanıp inanmamak veya nasıl bir “iyi
insan” olacağı tüm yaşadıklarından sonra sizin hayal gücünüze kalıyor.
Kısa bir roman,
okuması da rahat ama okurken yapılan zorbalıklar sizi çok rahatsız ediyor ve
isyan edip kızdığınız çok zaman oluyor. Yine de, 1962 yılında yazılmış ve 1971
yılında da Stanley Kubrick tarafından filme çekilerek kült olmuş bu romanı
okumanızı tavsiye ederim. NURİZER
Zulüm, eziyet,
acımasızlık yazıyla insana ancak bu
kadar hissettirilerek anlatılabilir. Bu anlamda yazarı gayet başarılı buldum.
Ama tüyler ürpertici olaylar zincirini
düşünüp kaleme almak, okuyana bu denli hissettirebilmek her yazarın
başarabileceği bir vasıf olmasa gerek. Onun için, eser kült romanlar arasında
yer aldı galiba.
18 yaş altı
gençlerin yaşadıkları feci, kötü olayları, haydut karakterlerini canlandırmış
yazar. Özellikle, annesi ve babasıyla yaşayan romanın kahramanının acımasız
gençlik hikayeleri, aile ilişkileri ele alınmış.
Fakat esas ilginç
olan siyasilerin nasıl toplumu eğitme yerine baskılamaya çalıştıkları,
kişiliklerinden uzaklaştırarak kendi taleplerini, doğrularını empoze etmeye
çalışmaları onları mekanikleştirerek yaşamlarını değiştirmeleri anlatılmaya
çalışılmış. Bir gurubun tepkisi de gençlerin yaptıkları yanlış olsada uyutarak,
baskıyla yapılan iyileştirmenin geçersiz
olduğu yolunda. Eserde papazın düşünceleri gibi.
Romanı okuduktan
sonra filmini seyrettim. Biraz konsept farklıydı. Ama yine de roman kadar
etkileyici ve dehşete düşürücü değildi. Bu da bana yazarın kuvvetli kalemini
hatırlattı. Pek tercih etmeyeceğim bir
tarz olsa da, okunulan her eser bir
kazançtır. Lütfen okuyun roman hakkında
siz karar verin. ZELİHA