3 Mayıs 2021 Pazartesi

Yaban

 


                                          

                                                        Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

                                                        Yayınevi: İletişim Yayınları

                                                        Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, 2019 – 86. Baskı

 

Yaban’da olaylar, savaş gazisi olan Ahmet Celal’in İstanbul’a dönememesi sebebiyle, Porsuk Çayı kıyısındaki bir köye yerleşmesiyle başlıyor. Ahmet Celal, romanda dönemin aydınlarını yansıtan karakter olarak okur karşısına çıkıyor. Başkahraman, yedek subay olarak katıldığı Birinci Dünya Savaşı’nda kolunu kaybediyor. Savaşın ardından İstanbul’a dönmek istese de İngiliz işgalinde olan şehre dönemiyor. Emir eri Mehmet Ali’nin davetiyle Porsuk Çayı kıyısındaki köye geliyor.

Yazar buradan sonrasında aydın-köylü çatışmasını öne çıkarıyor. Kılık kıyafetinden üslubuna kadar köydeki herkesten farklı olan Ahmet Celal’in kendini kabul ettirmesi elbette ki kolay olmuyor. Bununla birlikte kendisiyle bambaşka bir açıdan dünyaya bakan köylülere, kurtuluş mücadelesiyle ilgili fikirlerini anlatabilmesi de mümkün olmuyor. Tüm bunların arasında bir de Ahmet Celal’in yüreğine sevda düşüyor.

Yakup Kadri, Yaban adlı eseri ile milli mücadele yıllarındaki koşulların zorluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Kitapta, söz konusu dönemde köylerdeki imkanların kısıtlılığının yanı sıra eğitimsizliğin ve cehaletin yol açtığı sorunlar ile başa çıkmanın güçlüğü açık bir şekilde vurgulanıyor. Ayrıca eğitimsiz bir topluluk içerisine yerleştirilen aydın karakter ile olaylara ve durumlara iki yönlü bir bakış açısı sunuluyor.

 

Yorumlarımız:

 

Yaban bir dönem romanı….  1932’de yazılmış olmasına rağmen, 1919 – 1921 yılları arasında Porsuk Çayı kıyısında bir köyde geçer.

Türkiye topraklarında bir savaş yaşanmakta o dönem. Savaşa geçmeden önce dönemin bir de sosyal gerçeklerine bakalım. 1923 yılına ait bazı bilgiler var var elimde, 1-2 yıl öncesini de siz hayal edin.

Toplam nüfus 13 milyon. Bunun 11milyonu köylerde yaşıyor.

40 bin köy var. 37bin köyde okul, postane, dükkân yok. 30 bin köyde de camii yok.

Traktör, biçer-döver, modern tarım yok.

Nüfusun sadece yüzde onu okur-yazar. (5-6 yıl öncesine gidince Osmanlı’da okuma yazma oranı yüzde beşlere kadar düşüyor)

4896 ilköğretim okulu var. Toplam öğrenci sayısı 342bin. Bunun 63bini kız öğrenci.

Bu yılların asıl gerçeği olan Savaş’a gelirsek… 1. Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri arasında toprakları paylaşılan Osmanlı İmparatorluğu yenilgiyi kabul etmesine rağmen, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Anadolu’ya geçerek başlattığı Kurtuluş Savaşı’nın ilk yılları… 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunanlıların kendilerine verilen toprağı daha da genişletmek için taarruz üstüne taarruz yaptığı yıllar…

Romandaki köye de Yunanlılar geliyor hem de iki kere. İlk seferinde Ankara’yı almaya giderken köyde konaklayıp, köylünün elindeki tüm erzağı ve hayvanları alıp, daha sonra ödeyeceğiz diye ellerine bazı pusulalar veriyorlar. İkinci seferinde ise, Ankara’ya varamadan Sakarya Meydan Savaşında yenildikten sonra geri çekilirken gelip, tüm evleri yakıp yıkıyor ve köylüleri öldürüyorlar.

Halbuki bu köylüler Yunanlıların uçaklardan attığı “Mustafa Kemal’in hilafet düşmanı olduğunu, kendilerinin İslam’ı kurtarmak için geldiklerini, mukavemet görmedikleri müddetçe halka zarar vermeyeceklerini, bu gelen ordunun Avrupa adlı bir kraliçenin emrinde olduğunu, İslam’a hizmet ettiklerini” anlatan bildirilerine inanmayı tercih edip Ahmet Celal’in anlattığı Kurtuluş Savaşı zaferlerine inanmamışlardı.

Roman tabii ki kurgu.. Yalnızlığın, karamsarlığın, savaşın içinde naif bir aşk hikayesi bile var. Ahmet Celal kurgu olsa da Yunanlılar, yaşananlar ve savaş o dönemin gerçekleri… Tam bir yaşanmışlıklar romanı. Şeyh Yusuf, Salih ağa, imam, köylüler kurgu gibi görülse de hepsi gerçek hayatta da var olan kişiler değil mi? Hatta üzerinden yüzyıl geçmiş olsa bile buna benzer kişiler yok mu köylerimizde? Büyük şehirlerimizde????

Bana yeniden Kurtuluş savaşını, Atatürk’ü, Atatürk’ün cesaretini, Anadolu insanına olan inancını hatırlatan bu romanı okuduğuma çok memnunum.

Sade dili ile çarpıcı birçok noktaya parmak basan bu romanı okumanızı tavsiye ederim. NURİZER

 

Yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu bizi bir gerçekle yüzleştiriyor.

1919-1922 yılları arası, Porsuk çayı etrafında Yunanlılarla savaşıyorduk.

Tarih, bazen sadece başarıları aktarır. Olumsuzluklarda detaya girmek istemez.  Bu romanda perdenin arkasında kalan gerçekleri, bütün açıklığıyla öğrenmiş olacaksınız.

Köylülerin cahil, ilgisiz olmasının altında yatan gerçekler.  Romanda bu kadar aciz tanımlanan köylü halkının vurdum duymazlığı! Ankara'ya karşı umursamazlığı!

Çanakkale savaşında kolunu kaybeden subay Ahmet Celal köylünün tanımıyla “yaban”, ne ummuştu bu köyde ne buldu? Sonunda yaşadığı aşk ve köylülerle ilgili özeleştirileri. Merakla okuyacağınız, yalın dille yazılmış bir roman.

Ben, daha sonrasında düşündüm. Kurtuluş savaşının gönüllüleri, vatanı uğruna destan yazan da Anadolu insanı değil miydi? O halde suçlular kim? İlgiyle okuyacağınızı umuyorum. ZELİHA

 

Uzun zamandır çoğunlukla yabancı yazarların romanını okuduğumuz için nisan ayında tercihimizi edebiyatımızın önemli isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun en bilinen, beğenilen romanlarından Yaban’ı seçmekle ne kadar isabetli bir karar verdiğimizi aylık Kitap Kulübü toplantımızdaki zoom tartışmamızda daha iyi anladık. Bence bunun en büyük nedeni zorlu kurtuluş savaşımızın en azından belli bir kesitini tekrar gözden geçirerek hafızalarımızı tazeleme imkânı bulmamızdı. Bir ulus yaratmanın ne kadar güçlü bir mücadele olduğunun bir kez daha bilincine vardık.

Yaban romanı birinci dünya harbinde bir kolunu kaybetmiş Yüzbaşı Ahmet Celal’in 35 yaşında artık hayatta hiç kimsesiz, sevgisiz kaldığı bir dönemde, kendisi ile beraber dört yıl askerlik yapmış er Mehmet Ali’nin daveti üzerine Porsuk nehrinin yakınındaki köyüne göç etmesi ile başlar. Olaylar Sakarya meydan muharebesine yakın dönemde yani 1921 yılında geçmektedir. Roman ise 1932 yılında yazılıp, basılmıştır. Ahmet Cemal, köylülerin ne denli günlük işleri ile meşgul olduklarını, karınlarını doyurmaktan başka hiçbir gayelerinin bulunmadığını, cahilliklerini, yoksulluklarını, softaların, köy ağalarının tamamı ile etkisi altında yaşadıklarını, ezilmişliklerini, vatanseverlik bilincinden uzak bulunduklarını günlüğüne devamlı kaydeder. Tüm bunları idrak etmekte zorluk çeken Ahmet Cemal, başlarda köylülere bir kurtuluş savaşının devam ettiğini; Atatürk’ün bunun için çabaladığını, çalıştığını; vatan sevgisini, askerliğin önemini anlatmaya çalışsa da köylünün lakayt davranışını değiştiremez ve adeta pes eder. Ve sonunda içine kapanıp, yalnızlığı yaşar. Çünkü köylülerin bu duruma düşmesinde onları bilinçlendirmek için hiçbir çaba sarf etmeyen Türk aydınında bulur kabahati (sayfa 110 ve 111). Bu yalnızlık içinde yakın köyden Emine diye genç bir kıza ilgi duyar, ancak tüm köylüler gibi Emine de onu ‘YABAN’ görür ve yakınlaşma olmaz. Köye daha sonra düşman askerleri gelecek ve köyü talan edeceklerdir… Romanın sonu ise belirsizlikle bitecektir.

Yazar kuvvetli anlatım gücü ve tasvirlerindeki gerçeklik ile köydeki olaylar dizisi ile fondaki kurtuluş savaşını birleştirmeyi ustalıkla başarmıştır.  Bazı eleştirmenler zaten bu romanın türüne ‘tarihi gerçeklik’ demiştir. Benim ve çoğumuz için okuduğumuz tarihi gerçekler biraz ürkütücü, biraz şaşırtıcı ve bir o kadar da gerçektir. Yazar bu romanı yazdıktan iki yıl sonra Ankara romanını yazmıştır. Bu kitapta bu sefer Selma adlı kadının cumhuriyet ilan edildikten sonra Ankara’da geçen hayat hikayesi söz edilmekte ve bu hayat sessiz ve sade bir dille eleştirilmektedir. Kısacası birbirine tam zıt iki hayat biçimi Yakup Kadri’nin kaleminde can bulmuş, okuyucuyu hem bilgilendirmiş hem düşündürmüştür. Burada bence düşündüren en güzel soru şudur: Ben bu ülkenin okumuş aydını olarak o dönemde yaşasaydım ne yapabilirdim? Kısacası bu romanlarda vatan sevgisiz, eğitimsiz, bağnaz bir halk ile hümanist ve geniş vizyonlu bir lider ve ekibi olmadan hiçbir şeyin başarılamadığını bir kez daha görmüş oldum.

Her iki kitabı da okumanızı salık veririm. LEYLA


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder