Yazar:
Şaziye Karlıklı
Yayınevi: Doğan Kitap
İlk Baskı: Eylül 20212021
Basım Tarihi: Aralık 2021, 2. Baskı
Nimet,
geçen yüzyılın ilk yıllarında doğduğunda, kaderinin son Osmanlı padişahıyla
kesişeceğinden habersizdi. Saray bahçıvanlarından olan babası öldükten sonra,
kendini kız kardeşiyle beraber Sultan Reşat’ın hareminde buldu. Harem’deki
basamakları birer birer tırmanan Nimet, bir ara ayrılıp ailesinin yanına
sığınacak ama yeniden o dünyanın ihtirasına kapılıp geri dönecek ve bu sefer
Sultan Vahdettin’in dikkatini çekecekti. Küçük bir kızın, imparatorluğun, bir
zamanlar Kadınlar Saltanatı’yla anılan, yıkılış sürecinde ise sadece ayakta
kalmaya çalışan Harem’inde başlayan yolculuğu, son Osmanlı Sultanı’nın eşi
olmaya dek uzanacaktı.
Şaziye
Karlıklı, Son Kadın’da Nimet Hanım’ın izini sürüyor. Harem’in ihtişamlı
günlerinden Vahdettin’in San Remo’daki son günlerine; ailesinin ona verdiği
adla Nimet, Harem’deki adıyla Nevzat Hanım ve onun bir roman kadar sürükleyici
yaşamöyküsü.
Yorumlarımız:
Tarihe kadınların gözünden bakmayı seven Şaziye
Karlıklı’nın yeni kitabı “Son Kadın” Aralık kitabımızdı. ”Kurgu gücüm hiçbir
zaman bu hayatlar kadar zengin olmaz” diyen yazarın bu kitaptaki kahramanı
Nimet aslında çok da özelliği olmayan, sıradan bir karakter. Onu özel yapan
otuzaltıncı yani son Osmanlı Padişahının eşi olması ve o dönem yaşanan olaylar.
Belki başka bir padişahın eşi olsaydı hakkında kitap yazılması bir yana adı
bile bilinmeyecekti, herhangi bir kadınefendi veya çocuğu olmadığından ikballerden
biri olacaktı. Veya Vahdettin İngiliz gemisine binip kaçmasaydı ve Osmanlı’nın
sonunun geldiğini kabullenmeseydi biz bugün Nimet’i okumayacaktık.
1911 yılında 9 yaşında iken Sultan V. Mehmet Reşad’ın
haremine giren Nimet, 1921 yılında Sakarya Savaşının en yoğun günlerinde 57
yaşındaki Vahdettin ile Yıldız Sarayında evlenir. Zaten çöküş başlamıştır ama
Saray bunun farkında değildir. Muhalif gazeteleri Saray’a sokmayarak, dışarda
yaşanan olayları görmemezliğe gelerek yaşanan bir hayat. “Son Kadın” aslında
bir dönem romanı. Ama maalesef ki o dönemi sadece Saray gözüyle anlatıyor,
duvarların arkasından at gözlüğü ile bakılan, “ böyle gelmiş böyle gider; bize
bir şey olmaz” düşüncesinin hakim olduğu bir bakış açısı. Halbuki Anadolu’da
süren bir Kurtuluş Savaşı var, Ankara’da yeni kurulan bir hükümet var. Ama
Saray İngilizlerle anlaşarak Anadolu’daki ayaklanmaları bastırmayı
düşünebiliyor, kazanılan zaferleri görmezden gelebiliyor. Ama acı gerçekle
karşılaşınca Padişah eşlerini İstanbul’da bırakıp yanına Şehzade Ertuğrul,
tütüncübaşı, esvapçıbaşı gibi yardımcılarını alarak Malta’ya kaçıyor. Aslında
sürgündeki Padişah kadar İstanbul’da kalan dört eş ve iki kızı için bilinmez
bir dönem başlıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hilafeti kaldırması
ile eşlerde sürgün edilince San Remo’da kiralanan bir villada Vahdettin ile
buluşmaları sonucunda bir imparatorluğu yönetmekten aciz birinin kendi ailesini
yönetememesini görünce Osmanlı’nın neden parçalandığını anlamak daha kolay
oldu.
1926 yılında Vahdettin’in ölümünden sonra çocuğu
olmadığı için yurda dönebilen Nimet, henüz 24 yaşında olduğundan kendine
yepyeni bir hayat kurar ve hepimizin tanıdığı ressam Günseli Kato’nun
anneannesi olur ve 92 yaşına kadar yaşar.
Bir biyografi okuduğumda hayatın hep tesadüflerden
oluştuğunu düşünürüm. Nimet’in babası erken ölmeseydi… Kardeşi ile birlikte
halasına evlatlık verilen Nimet’in eniştesi sarayın mabeyncisi olmasaydı...
İttihat ve Terakki Sultan Reşad’a Harem’e Türk kızı almalısın diye baskı
yapmasa idi…. Sultan Reşad ölünce Halasının yanına dönen Nimet baskılara boyun
eğip eve gelen taliplilerden biri ile evlenseydi… Saraya geri dönünce Vahdettin
gözlerine vurulup Nimet ile evlenmeseydi…. Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşından
galip çıkıp Saltanatı kaldırmasaydı… Mustafa Kemal Cumhuriyet diye ısrar
etmeyip Hilafeti kaldırmasaydı… Nimet’in yaşamı nasıl olurdu acaba????
Osmanlı’nın son dönemi, Harem hayatı, insan hikayeleri
ilginizi çekiyorsa okumanızı tavsiye ederim. Sonunda eminim sizde iyi ki
Mustafa Kemal var da bende Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuşum diyeceksiniz…NURİZER
Şaziye Kardıķlı’nın anılar ve dönemin gazete ve
kaynaklarından derleyip son Osmanlı Padişahı Vahdettin'in 4.cü karısı olan
Nimet'in hayatını biyografik olarak ele aldigi kitabı son dönem Osmanlı’yı
kadın gözüyle görmemize ve toplumu saray ve dışarısı olarak daha iyi irdelememize
ve benim bilmedigim bir çok şeyi kafamda canlandırmama yardımcı olması
açısından önemliydi.
Okuduklarım karşısında sıkıntı duymama ve isyan
duygumun kabarmasına neden olan olayların başında var olma savaşı veren bir
milletin en önemli kırılma noktası olabilecek bir savaşın sürecinde, yani
Sakarya Meydan muharebesi olurken, Vahdettin'in İngiliz işgali altında İstanbul’da
dügünle evlenmesi oldu. Kendinden 40+ yaş küçük bir kadınla gönül eğlendirmesi
ve olan bitene tamamen ilgisiz ve kayıtsız kalması gerçekten aķıl ve hafsalamın
almadığı bir duyarsızlık, vicdansızlık olarak bilincime yerleşti. Tabii ki
Ataturk'ün hangi toplumla/ hangi şartlarla Kurtuluş savaşı verdigini anlamam açısından
da bir teyid niteliği taşıdı bu kitap. Kitapta konu olan dönemde yaşanan
acizlik ve vurdumduymazlığın geldiği nokta hem çok carpıcı hem de çok
sarsıcıydı bir çok açıdan. Kadının yerini ise hiç konuşmayalım- yok sayılır!!
Beni bugüne baktığım zaman alt yapı bu olursa zaten ne beklemeli genelden diye
çok düşündürdü. Aradan geçen 100+ sene
sonra bile aynı bilgisizlik, aynı aymazlığın, aynı hoyratlığın toplumumda
yaşamasına şahit olmak ülkesini seven herkes gibi, beni de ciddi olarak
üzmekte. Gene de o günün şartlarından bugünlere gelebilmişsek, yarınlar için de
umut taşımak istiyorum. DEMET
Şaziye Karlıklı'nın
yazdığı "Son Kadın" hem bir biyografi, hem de tarih niteliğinde. Bence her
yurttaşın gerçekleri bilmeye ve geçmişle yüzleşmeye hakkı var. Bu vatanın nasıl
kurtarıldığı, Osmanlı'nın nasıl bir çöküş içinde olduğu gerçeği.
Anlaşılabilir bir
dille yazılmış eser. Herkese okumasını tavsiye ederim. Balkanlar’dan Mısır’a
koca bir Osmanlı İmparatorluğunun nasıl yok edilişinin hazin hikayesi. Kendisinden
40 yaş küçük Nimet'le Yıldız sarayında Vahdettin düğün yaparken, Mustafa Kemal,
İsmet İnönü ve silah arkadaşları Sakarya'da yok olmaya yüz tutmuş koca bir
milletin yeniden varolma savaşını
veriyorlardı. Vahdetin ise İngilizlerle anlaşmış, çıkarları için hainlik
peşindeydi. Bu acı gerçek içimi
sızlattı. Sürgün yıllarının sonunda ölümü de çok hazin, özellikle cenazesinin
rehin kalması. Buruk bir acıyla okudum romanı ve Nimetin öyküsünü. Haremle
ilgili birçok şey öğrendim. O güne kadar hareme hiç Türk alınmayışını
yadırgadım. Osmanlı imparatorluğu zamanında muhteşem Süleymanlar yetiştirmiş,
dünyaya hükmetmişti. Sonu bu kadar hazin
olmamalıydı.
Sonuç; bugün varoluşumuzu, nefes alışımızı bile Mustafa
Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına borçluyuz. Dünyanın gıpta ettiği bu
lidere, neden hayran olduğumuzu, bir kere daha anladım. ZELİHA