Yazar: Oya Baydar
Yayınevi: Can Yayınları
Kapak Tasarımı: Kubilay Aydemir
Basım Yeri / Tarihi:
İstanbul, 2022
Babam bizi bırakıp gittikten sonra Ada’yı da evi de orada geçirdiğim mutlu çocukluk anılarını da silmiştim aklımdan. Öyle sanıyordum. Demek ki silememişim, sadece bastırmışım, bilinçdışının en karanlık dehlizlerine itmişim ki şimdi Ada’nın bahar kokularıyla birlikte o duygular da birer birer çıkıyor saklandıkları geçmiş zaman mezarlarından.
Edebiyatına
eşik atlatmak için yeni bir “ses” bulma peşinde tehlikeli sulara açılan ünlü
bir yazar. Hayatında yeterince bağ kuramadığı babasını ölümünden sonra anlamaya,
yazdıklarının izini sürerek ardında bıraktığı gizemi aydınlatmaya çalışan bir
evlat. “Büyük yazar”a hayran edebiyat tutkunu gençler. Bir zamanlar
edebiyatçılara ev sahipliği yapmış ama zamanın acımasız tokadını yiyip
kimliğini kaybetmeye başlamış bir ada...
Oya
Baydar, gizem ve merak unsurlarıyla harmanladığı romanında yazma tutkusunu,
yazarlık hevesini, yazarın “vasat”ı aşma kaygısını, günümüz dünyasında
edebiyatın metalaşmasını, ses-söz-yazı ilişkisini irdeliyor.
Yazmak,
yazarlık, edebiyat dünyası ve zamanın insanları da, mekânları da, edebiyatı da
öğüten gücü üzerine bir roman.
Yorumlarımız:
Kitap kulübümüzde üçüncü kitabını okuduğumuz Oya
Baydar, bu yeni romanı ‘Yazarlarevi Cinayeti’nde yazar babasının ölümünün
ardından, kızının gözünden’baba’ figürünün insan olarak tanınmasına; zayıflıklarının,
hayallerinin, umutsuzluklarının keşfine ve bir yazarın yaratma sürecine
tanıklık ediyoruz.
Roman, avukat Ceren’in ailesini terk ederek Marmara
Adası’na yerleşen yazar babasının mirası olan yazarlarevini satmak için
çocukluğunun geçtiği Ada’ya gelişiyle başlıyor ve önceleri onu Ada’ya çeken
neden üzerindeki yükten biran önce kurtulmak olurken burada kaldığı günler onu bambaşka bir yolculuğa
çıkarıyor. Yazarın ölüm nedeni üzerindeki sorularına cevap ararken babasına
yakın olan ve çocukluğunu bilen ada sakinlerini yeniden tanıyor, onlarla
birlikte babasıyla bir kez daha tanışıyor. Yazarın, yazım sürecinde
karşılaştığı sıkıntıları, tıkanıklıkları Ada’da önceleri Yazar’ın
desteklediği edebiyata meraklı
gençlerden olan Şair ve Engin’le uzun
sohbetlerinden öğreniyor.
Yazarın bıraktığı günlükler onun yaşadığı bu
tükenmişliği,yeni bir dil arayışı çabalarını, çıkış yolu için verdiği
mücadeleyi belgeliyor ve bu çabaların farklı kahramanlarının ağzından ifadesi
romanının ilerleyen bölümlerinde zihinleri kurcalayarak ritmi arttirıyor.
Roman çok anlatıcılı
bir roman özelliği taşıyor. Ana
karekterler Yusuf, Engin, Sultan, Aliço, Bewran ve Sadu’nun Yazar’ı ve
tüm olanları nasıl gördükleri kendi ağızlarından dökülüyor ve adeta onların
aklından düşünmeye başlıyoruz. “Yazarlerevi Cinayeti” nin aslında yazarın
ölmeden önce taslak olarak hazırladığı romanının adı olduğunu ilerleyen
bölümlerde anlıyoruz ve bu romana polisiye bir kimlik vererek gizemini sonuna
kadar koruyor. Hakikaten Yazar’ın ölümü belgelendiği gibi bir kaza mı yoksa
cinayet mi?
Oya Baydar, bir yazarın yazma sancılarına, sözün ve
hikayenin asıl sahibinin kim olduğuna, esinlenmenin
ötesine geçen sahipliğin ortak yazılan romanlara, çalınan emeğe ve bir yazarın
tüm çelişkilerine, yeni bir dil arayışı çabalarına ses veriyor. Yazarın
ağzından konuşarak “edebiyat sadece metin üzerinden değerlendirilmeli, yazar
üzerinden değil” savını yineliyor. Edebiyatın günümüzde bir pazarlama aracı
olarak kullanıldığını ifade ederek bunu eleştiriyor.
Oya Baydar her
zamanki gibi içinde bulunduğumuz sosyal gerçekleri arkasına fon alarak yazdığı
bu son romanında kitap kulübümüze güzel
bir okuma imkanı verdi. Okuduğum için mutluyum ve sizlere de ilk fırsatta
okuyun derim. Beğeneceksiniz …..BEYZA