Yazar: Dino
Buzzati
Orijinal
Adı: Il deserto dei Tatari
Orijinal
Dili: İtalyanca
Yayınevi:
İletişim Yayınları
Çeviren: Hülya Uğur Tanrıöver
Basım Yeri / Tarihi:
İstanbul, 2023 – 26. Baskı
Yorumlarımız:
Sevgili okur
KK toplantı sezonumuzu kapatmadan, yani haziran ayında
İtalyan yazar Dino Buzzati’nin Tatar Çölü romanını okuduk ve tartıştık. Yaz
okuması için de Jack London’ın Martin
Eden kitabını seçtik. 20. yüzyılın en tartışılan romanlarından biri diye
tanımlanan Tatar Çölü, 2. Dünya savaşı sırasında yazılmış, 1940’da ilk baskısı
yapılmış. Daha sonra 20 farklı dile tercüme edilmiş ve uluslararası bir üne
kavuşmuş. Kimi yorumcular romanın yarı otobiyografik bir yapıya sahip olduğunu
belirtmişler. Gerçekten de yazarın ilginç bir hayat hikayesi var. Savaş muhabirliği
dahil hayatı boyunca gazetecilik yapan Buzzati
aslında gazetecilikten çok
yazarlığı, ressamlığı, resimli çocuk
kitapları, tiyatro metinleri ile tanınır. Sessiz bir antifaşist olarak bilinen
yazar kitaplarında ılımlı bir üslup kullanır. Kendisine İtalya’nın Kafka’sı
denir. Kitap’ın çevirmeni ise aynı zamanda akademisyen olan Prof. Hülya Uğur
Tanrıöver’dir. Sosyal bilim ve edebiyat alanında çok sayıda kitap ve makale
çeviren Tanrıöver duru ve akıcı bir çeviri yapmıştır.
Modernist bir roman olarak adlandırılan Tatar Çölü,
bazı bölümlerinde büyülü gerçeklikten de izler taşır. Yalnızlık duygusunu,
bunun insanın iç dünyasına yansımalarını
derin analizlerle ortaya koyan kitap aynı zamanda birçok alegorik
anlatımlarla bezenmiştir. Son derece yumuşak, bir o kadar akıcı ve merak
uyandıran bir dili vardır.
Romanın baş kahramanı G. Droga askeri okulu bitirince
subay olarak ülkenin ücra bir köşesinde, bir çölün hemen kıyısında adeta kuş
uçmaz kervan geçmez bir yerdeki Bastiani kalesine tayin edilir. Bundan hiç
memnun olmayan Droga hemen başka bir askeri birliğe tayin olmak istemesine
rağmen farklı nedenlerle bu kalede 30 yıl ömrünü geçirir ve sonunda ayrılmak
zorunda kalır ve….(Romanın sonunun ne olduğunu özellikle yazmıyorum). İlk
başlarda bir savaş çıkarsa meşhur olmak duygusu içinde yıllarını geçiren Droga
daha sonraları askeri kurallarla çevrili alışkanlıklar, sıradanlığın
kanıksanması, cesaretsizlık, kolaycılık, atalet, nedenini pek de umursamadığı
sadece ‘beklemek’ duygusu içinde yıllarını geçirmiştir. Çok uzun durağan
yılları anlatırken yazar bence çok fazla tekrar tuzağına düşmeden, hatta ‘şimdi
ne olacak’ merak duygusunu hep canlı tutarak romanını kurgulamış ve simgelerle
de yazısını renkli kılmıştır. Biz kitabı tartışırken hayata dair birçok konuya
değindik, sorguladık. Bunların arasında şunlar vardı ve sizlere de düşünmeniz
için tavsiye ederim: -insan hayatında kendi seçimleri mi yoksa şans/kader mi
daha etkin? -yaşamda sonuç mu süreç mi önemli?
-‘kurallar kaousu önler’ ve ‘Kurallar yaratıcılığı öldürür’
önermelerinden hangisi yaşamda daha kritik?
Kişisel olarak ben şunu düşündüm: bir insanın
ömrünü bu kadar durağan geçirmesi çok
acı. Hani derler ya ‘boşa geçen bir zaman./hayat’. Ancak sonra şunu da
düşündüm: alternatif bir hayatın daha acımasız, daha renkli olacağını kim
garanti edebilir? O zaman belki de Droga kaledeki yaşayabileceği kısacık
dertsiz tasasız hayatını özleyecekti. Ne olursa olsun son sözüm yaşam daha
iyisi için denemeye değer; cesaret ve güzel hayaller için mücadele kıymetli. Bu
roman atalet içine düşmüş bir insanın hikayesini çok öz bir şekilde bize
sunmuş. Herkese özellikle cesaretli olmaları için gençlere naçizane
okumalarını tavsiye ederim.
Renkli, sağlıklı nice YAZ lar dilerim….
Önemli sözcükler: ZAMAN, YALNIZLIK, HAYAT, BEKLEMEK. Leyla