9 Kasım 2023 Perşembe

Martin Eden

 



                                                       Yazar: Jack London

                                                       Orijinal Adı: Martin Eden

                                                       Orijinal Dili: İngilizce

                                                       Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

                                                       Çeviren: Levent Cinemre

                                                       Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Eylül 2022, 26. Baskı

 

Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…

London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…

 

 

Yorumlarımız:  

Bu ay okuduğumuz “Martin Eden” beni her yönüyle etkileyen bir roman oldu.

Yazarı Jack London, çevirmeni Levent Cinemre ve baş karakteri Martin Eden sanki birbirinin içine geçmiş tek bir kişilik gibi. Cinemre, yazarın altı kitabını çevirmiş ve Jack London’un ruhuna bürünmüş adeta. Çevirmeni katıldığı bir programda izledim, sanki Jack London gibi düşünüyor, konuşuyor hareket ediyor gibi geldi. Başarılı bir çevirmen olmanın sırrını ise şöyle açıklıyor “Eğer yazar kendi yarattığı âlemin Tanrısıysa çevirmen de onun peygamberidir. Çevirmen Tanrının laflarını başkalaştıramaz, azaltamaz, çoğaltamaz.”

Gerçekten çok başarılı bir çeviri. Romanda adı geçen onlarca eser, bilim adamı, din adamı, filozof, sanatçı ismi kitabın arka bölümünde 145 dipnot olarak özenle açıklanmış. Bu dipnotlar eserin anlamını çoğaltıyor, okura farklı bakış açısı sunuyor.

Cinemre çevirisinin arka kapak yazısında “London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır.” diyor. Jack London’ın yaşamından izler taşıyan roman Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir denizciden başarılı bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır, aynı Jack London gibi.

Aslında bir aşk romanı da diyebiliriz Martin Eden’e. Onbir yaşında annesinin ölümünden sonra okulu bırakıp önce gazete dağıtıcılığı sonra denizcilikle uğraşan Martin Eden, burjuva sınıfından Arthur adlı genci bir çete kavgasından kurtarır.  Genç de onu ailesi ile tanıştırmak için yemeğe davet eder. Martin, eve adım attığı andan itibaren kendini hiçbir zaman ait olamadığı bir dünyada bulur. Arthur’un ablası Ruth ile tanışır ve ona âşık olur.  Ruth da bu güçlü kuvvetli, uzun boylu ve yakışıklı gençten hoşlanır. Devamında  “zengin kız fakir oğlan” filmi izler gibi Martin ile Ruth kavuşabilecek mi,  zengin kızın ailesi bu aşka izin verecek mi, fakir oğlan aradaki sınıf farkını kapatabilmek için hayallerinin peşinden mi gidecek yoksa kızın istediği gibi sabit maaşlı bir işe mi girecek sorularının yanıtlarını alacağınız bir aşk romanı gibi de okuyabilirsiniz.

Ama o geceki yemekte Martin sadece aşık olmamış iki sınıf arasındaki uçurumunda farkına varmıştı. Temelini romantizm oluştursada özünde felsefik ve sosyolojik derinliği olan romanda Jack London, işçi sınıfı ve burjuva sınıfı arasındaki farklılıkları, çatışmaları, sosyalizmi, bireyciliği, evrim fikrini sade, yalın ama güçlü cümlelerle bize anlatıyor.  Bunu da aşkı uğruna, İdealleri uğruna her türlü zorluğu göze alan, en kötü şartlara direnen, açlıkla mücadele ettiği zamanlarda bile vazgeçmeyen, kendine inanan bir adamın hikayesini anlatarak yapıyor.

Çevirmen Levent Cinemre, yazarı “tutkukulu gerçekçilik akımı”nın öncüsü olarak niteliyor. Yazar gerçekten de Martin Eden’in başarma tutkusunu, kendine olan inancını, özgüvenini çok gerçekçi aktarıyor okuyucuya. Burjuva sınıfı Martin’in yazar olabilmek için gerekli eğitimi almadığını düşünürken; kendi sınıfından insanlar da onun bir hayal peşinde koştuğunu düşünüyor, yaşamak için hayal kurmak değil çalışmak gerektiğini söylüyorlardı. Ama Martin kimseyi dinlemedi ve hayallerinin peşinden tutku ile gitti.

Bulunduğu konuma gelebilmek için onca mücadelenin sonunda şöhrete ve servete kavuşur ama ne yazık ki, artık ne olmak istediği burjuvaya ne de içinden çıkıp geldiği sınıfa ait hisseder kendisini... 

İşte bu noktada yazar hayatı sorgulatır hepimize… İnsan ne için yaşar? Adalet, para, güç, kazanmak, kaybetmek, sınıflar arası değer farklılıkları, hayaller, aşk…

Dolu dolu bir roman… Okuduğunuzda bakalım siz neleri sorgulayacaksınız??

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder