Yazar:
Jack
London
Orijinal Adı: Martin Eden
Orijinal Dili: İngilizce
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviren: Levent Cinemre
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Eylül 2022, 26. Baskı
Jack
London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve
ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde
kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını
gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati
önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun
sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek
Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…
London,
romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen
Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir
işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı
hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik
bir sona doğru sürüklenmektedir artık…
Yorumlarımız:
Bu ay okuduğumuz “Martin Eden” beni her yönüyle
etkileyen bir roman oldu.
Yazarı Jack London, çevirmeni Levent Cinemre ve baş
karakteri Martin Eden sanki birbirinin içine geçmiş tek bir kişilik gibi.
Cinemre, yazarın altı kitabını çevirmiş ve Jack London’un ruhuna bürünmüş
adeta. Çevirmeni katıldığı bir programda izledim, sanki Jack London gibi
düşünüyor, konuşuyor hareket ediyor gibi geldi. Başarılı bir çevirmen olmanın
sırrını ise şöyle açıklıyor “Eğer yazar kendi yarattığı âlemin Tanrısıysa
çevirmen de onun peygamberidir. Çevirmen Tanrının laflarını başkalaştıramaz,
azaltamaz, çoğaltamaz.”
Gerçekten çok başarılı bir çeviri. Romanda adı geçen onlarca
eser, bilim adamı, din adamı, filozof, sanatçı ismi kitabın arka bölümünde 145
dipnot olarak özenle açıklanmış. Bu dipnotlar eserin anlamını çoğaltıyor, okura
farklı bakış açısı sunuyor.
Cinemre çevirisinin arka kapak yazısında “London,
romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman
geleneğinde yazmıştır.” diyor. Jack London’ın yaşamından izler taşıyan roman
Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir denizciden başarılı bir yazara dönüşüm
mücadelesini anlatır, aynı Jack London gibi.
Aslında bir aşk romanı da diyebiliriz Martin Eden’e.
Onbir yaşında annesinin ölümünden sonra okulu bırakıp önce gazete dağıtıcılığı
sonra denizcilikle uğraşan Martin Eden, burjuva sınıfından Arthur adlı genci
bir çete kavgasından kurtarır. Genç de
onu ailesi ile tanıştırmak için yemeğe davet eder. Martin, eve adım attığı
andan itibaren kendini hiçbir zaman ait olamadığı bir dünyada bulur. Arthur’un
ablası Ruth ile tanışır ve ona âşık olur.
Ruth da bu güçlü kuvvetli, uzun boylu ve yakışıklı gençten hoşlanır. Devamında
“zengin kız fakir oğlan” filmi izler
gibi Martin ile Ruth kavuşabilecek mi,
zengin kızın ailesi bu aşka izin verecek mi, fakir oğlan aradaki sınıf
farkını kapatabilmek için hayallerinin peşinden mi gidecek yoksa kızın istediği
gibi sabit maaşlı bir işe mi girecek sorularının yanıtlarını alacağınız bir aşk
romanı gibi de okuyabilirsiniz.
Ama o geceki yemekte Martin sadece aşık olmamış iki
sınıf arasındaki uçurumunda farkına varmıştı. Temelini romantizm oluştursada
özünde felsefik ve sosyolojik derinliği olan romanda Jack London, işçi sınıfı
ve burjuva sınıfı arasındaki farklılıkları, çatışmaları, sosyalizmi,
bireyciliği, evrim fikrini sade, yalın ama güçlü cümlelerle bize anlatıyor. Bunu da aşkı uğruna, İdealleri uğruna her
türlü zorluğu göze alan, en kötü şartlara direnen, açlıkla mücadele ettiği
zamanlarda bile vazgeçmeyen, kendine inanan bir adamın hikayesini anlatarak
yapıyor.
Çevirmen Levent Cinemre, yazarı “tutkukulu gerçekçilik
akımı”nın öncüsü olarak niteliyor. Yazar gerçekten de Martin Eden’in başarma
tutkusunu, kendine olan inancını, özgüvenini çok gerçekçi aktarıyor okuyucuya.
Burjuva sınıfı Martin’in yazar olabilmek için gerekli eğitimi almadığını
düşünürken; kendi sınıfından insanlar da onun bir hayal peşinde koştuğunu
düşünüyor, yaşamak için hayal kurmak değil çalışmak gerektiğini söylüyorlardı.
Ama Martin kimseyi dinlemedi ve hayallerinin peşinden tutku ile gitti.
Bulunduğu konuma gelebilmek için onca mücadelenin
sonunda şöhrete ve servete kavuşur ama ne yazık ki, artık ne olmak istediği
burjuvaya ne de içinden çıkıp geldiği sınıfa ait hisseder kendisini...
İşte bu noktada yazar hayatı sorgulatır hepimize…
İnsan ne için yaşar? Adalet, para, güç, kazanmak, kaybetmek, sınıflar arası
değer farklılıkları, hayaller, aşk…
Dolu dolu bir roman… Okuduğunuzda bakalım siz neleri
sorgulayacaksınız??
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder