Yazar: Vigdis Hjorth
Orijinal Adı: Arv og
miljo
Orijinal Dili: Norveççe
Yayınevi: Siren Yayınları
Çeviren: Dilek Başak
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Mart
2022, 9. Baskı
Dört kardeş, iki kulübe, bir sır. Çağdaş Norveç edebiyatının
en önemli seslerinden Vigdis Hjorth, Miras’ta bir aile portresinin arka planını
resmediyor ve gerçeklere dayalı bir travma hikâyesi anlatıyor. Yakınlığın ve
yakınların açtığı yaraların, bağların ve bağları koparmanın hikâyesi bu,
tiyatro eleştirmeni Bergljot’un ailesine rağmen sağ kalma, yaşamına sahip çıkma
mücadelesinin hikâyesi. Soğuk ve karanlık bir hikâye, portredeki gülümsemelerin
gerisinde gizleniyor ama tüm saklı şeyler gibi eninde sonunda açığa çıkıyor.
Norveç’te büyük ses getiren ve çok satan, çok tartışılan bu
roman, babanın ölümüyle başlıyor ve yaranın kökenine iniyor.
İnsan ailesini seçemez ama hikâyesini anlatmayı seçebilir.
Yorumlarımız:
Aralık ayında okuduğumuz kitap
Norveçli yazar Vigdis Hjorth adlı yazarın kendi hayatındaki bir travmadan yola
cıkarak yazmış olduğu Miras adlı roman. Kitabın okuması kolay, kısa bölümler ve
bilinç akışı metoduyla yazılarak merak diri tutulmuş, son olayların altında
yatan geçmişte yaşananlar, psikolojik travmalar sadece kitabın kahramanı
açısından değil, geriye dönüşlerle diğer aile ferlerinin içine sürüklendikleri
çıkmaz ve dolayısıyla verdikleri (veya veremedikleri) tepkiler, olayı örtbas
etmeleri, kendi güven alanlarını risk etmeme çabası, ki burda aile bütünlüğü
söz konusu, ve tüm bunların davranışlarını nasıl şekillendirdiğinin analizi de
mevcut. Yaşanan travma yazarın 5-7 yaş arası babası tarafından ensest bir
ilişkiye dahil edilişi. Ancak kitapta 80li sayfalar gelininceye kadar bu olay
açıklanmamakta birlikte ciddi bir sıkıntı sezinlenmekte. Kitabın başı babanın
ölümü ve miras paylaşımı yüzünden kitap kahramanının (yazarın) aileyle tekrar
iletişime geçme zorunluluğuyla fazla
detaya girmeden ve yıllar sonra kendisi de evlenip üç çocuk sahibi olduktan
sonra boşanma aşamasında olduğu süreçte bir tiyatro oyunu yazarken geçirdiği
ağır fiziksel semptomlar sonucu Norveç devletinin sağladığı haftada dört kere
gittiği psikoanaliz seansları neticesinde yani otuzlu yaşlarda kendisiyle
yüzleşme zorunluluğuyla su yüzüne çıkıyor. Okuyucu da geçmiş olayların akışında
yazarın aile fertlerinin kendi düzenlerini bozmamak adına olayı tamamen red
etmesi- psikolojideki en güçlü savunma mekanizmalarından bir olan inkar (denial)
mekanizmasının devreye girmesiyle, travmanın zaman içinde daha da pekişmesine
ve ailenin diğer fertlerinden de tamamen kopuşu ve hatta anneye karşı daha
güçlü olumsuz duygular yaşanması anlatılmakta. Yazarın yetişkin dönemde tüm bu
olayın travmasıyla boğuşurken yanında destek olan en önemli iki dostu Klara ve
Bo, yazarın travmasını pekiştiren anne ve kardeşlerinin almaza yatmaz
davranışlarını daha geniş bir perspektifle ele alarak kitabı kişisel bir
travmanın hikayesi olmaktan çıkarıp genel insan /toplum davranışlarını ele
alarak bir pencere açıyor ki kanımca kitabın esas başarılarından biri de
burdaki kişisel travmanın dünya üzerinde yaşanan savaşları, haksızlıkları insan
davranışı üzerinden irdelemek- bu Bo’nun savaş bölgelerindeki gözlemleri ve
politik açıklamalarıyla vucut bulmakta,
Kitap Freud ve Jung gibi bilimsel olarak konuyu irdelemiş bilim
insanlarının görüşlerine de yer vererek genel olarak bireyin davranışlarına
açıklık getirmekte- Freud’a göre insanın içinde hem iyinin hem kötünün var
olduğu ve medeniyet denen akıl ve belli düzeydeki eğitimle bunun yok
edilemeyeceği, koşullara bağlı olarak birinin diğeri üzerinde baskın olacağı
gerçeği dile getirilmekte. Birde tabii ki performans sanatcısı Marina
Abromoviç’in insanın gerçek yüzünü gösteren performansına da atıf kitaba farklı
bir boyut kazandırmakta. “Benden nefret ediyorlar çünkü bana yaptıklarını
görüyorlar”, sonuçta kitaptan bağımsız olarak aynı konuyu işlemekte sanatçı-
bir nev’i ayna oluyor Marina izleyicilerine, kitapta ise izleyici aile!
Kitapta aynı zamanda yazarın kızı
Tale’in aileye yazdığı bir mektup aracılığıyla ilişkisini kesmesini bildirmesi
böylelikle kuşaktan kuşağa aktarılmasını engelleme çabası var. Açık ve net
olarak, “mış gibi” yapmadan, sahte aile oyunu oynamadan, travmanın manevi bir
miras olmaktan çıkmasına sebep olma amacı güdülmekte- özetle yazar böyle bir
olayın dillendirilmesiyle hem kendisini, hem de ailesinin bu yükten kurtarıp
özgürleşmesini, geride bırakmasını sağlamak istemekte.
Sonuçta söylemek istediğim kitap çok
katmanli; boğucu olmadan çok iyi ele alınmış, herkesin, kendisinin veya
başkasının, küçük/ büyük travması olsun olmasın, olaylar karşısında alacağı
tavır hakkında düşünmeye davet etmekte. Kitabın psikojik gelgitleri de çok iyi
verdiğini, esas olanın ise duyarsız kalınmasının travmayı katladığı/büyüttüğü
gerçeği. Miras bunu son derece kırmadan, dökmeden tüm karakterlerin ruhsal
analizlerini, içinde bulundukları şartları oldukca objektif olarak anlatarak
veriyor ve esas başarısı da kanımca bu.
Bize ise sadece düşünmek kalıyor, tabii güvenli alanımızdan (comfort
zone) çıkmayı göze alıp, çoğunluğun yaptığı gibi kafamızı çevirmemeyi göze
alırsak. Iyi bir psikolojik kitap okumak isteyen herkese tavsiye ederim. DEMET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder