Yazar: Ahmet Hamdi Tanpınar
Yayınevi: Dergâh Yayınları
Kapak Tasarım: Işıl Döneray
Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Nisan 2012 - 17.
Baskı
Ahmet Hamdi
Tanpınar'ın şiiri sembolist bir ifade üzerine kurulmuştur. Aynı anlatım tarzı
romanlarına da zaman zaman sirayet eder. "Saatleri Ayarlama Ensitüsü"
toplumumuzun bu değişme süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma
varan bir teknikle anlatıyor.(Arka Kapak)
Yorumlarımız:
Romanın konusu
ilk bakışta sanki romanın başkahramanı Hayri İrdal’ın yaşam öyküsü gibi.
Kendisi fakir ve cahil bir aileden geliyor. Sonra şansı yaver gidip bazı iş
adamları ile tanışıyor ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde iyi bir görev ve
parayla çalışıyor, servet sahibi oluyor. Diğer taraftan Enstitü’nün kurucusu
Halit Ayarcı hayallerini hayata geçirmeyi iyi bilen, bürokrasi ile sıkı fıkı,
hayatı tiye alan, biraz da üçkâğıtçı biri. Dr. Ramiz batıda eğitim almış,
psikanaliz yapan bir hekim. Daha birçok gerçek veya hayali kahraman var
romanda. Özellikle kadın karakterler (eşler, sevgililer, çocuklar) geleneksel
ve modern aile yapısındaki konumları ile ortaya çıkıyorlar. Para, statü, ahlak,
değerler, moda hepsi kadın-erkek, kişi-kurum, devlet-kurum ilişkilerinde farklı
boyutları ile ortaya çıkıyor. Zaman zaman bu kavramlar imgelerle de
anlatılıyor.
Sonuç olarak bu
kitabı okurken çok zevk aldım: Çünkü yıllar önce bu şekilde ‘absürd/soyut’bir
romanı yazabilmenin hem cesaret hem müthiş bir hayal gücünü gerektirdiğine
inanıyorum. Bu bakımdan Ahmet Hamdi Tanpınar’a hayran kaldım. İkincisi roman
için Tanzimat-Cumhuriyet dönemi geçişindeki sancıları yansıtıyor dense de
bence bu roman ‘zamansız’. Değişim değişimdir ve her zaman sancıları olur
ve olacaktır. Tıpkı bugün bizim toplumumuzda olduğu gibi, tıpkı tüm dünyada
olduğu gibi. Önemli olan ailede/toplumda/kurumda/devlette kimlik arayışları
sürerken gelenek ile yeniliği birleştirmesini bilmektir, yüzeysel kalmamaktır…LEYLA
Saatleri Ayarlama Enstitüsü çocukluğu II. Abdülhamit döneminde geçen,
Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de yaşayan Hayri İrdal'ın
anıları şeklinde kurgulanmıştır. Hayri beyin hayatına küçüklüğünden beri çok
enteresan tipler girip çıkıyor. Bunların yarısından çoğu şahsına münhasır
tipler. Yazar özellikle böyle tuhaf ama kişilikleri çok ayrı karakterleri bir
araya getirmiş sanırım. Böylece hayatımıza giren insanların bizi ne kadar
etkilediğini ve bizi biz yapmadaki rollerini belirtiyor.
Aslında roman
yalnız Hayri İrdal’ın değil, bu kalabalık karakter grubunun da farklı
dönemlerini, değişim süreçlerini inceler. Roman boyunca ortaya çıkan gelişmeler
sürekli aynı kişilerin etrafında şekillenir ve bu kişileri şekillendirir.
Tanzimat ile birlikte başlayan batılılaşma sürecinde bocalayan toplumun kimlik
arayışı, ahlaki değerlerin çökmesi, bürokraside yozlaşma ve aile yapısındaki
değişmelerle gösterilmektedir.
Aslında romanda
okuduklarımızın çoğunun yaşadığımız dönemde de geçerli olduğuna inanıyorum. Kişilerin çalıştıkları kuruma inanmadan kendini kandırma oyunu
oynadıklarını, bir şeyler yapmak yerine bir şeyler yapıyormuş görünerek “iş”
ürettikleri, hayatlarındaki değerlerin değişime uğradığı, para ve statünün çok
önemli olduğu, hayatlarını “mış” gibi yaparak yaşadıkları gerçeği zamanımızda
da geçerli değil mi?
Tanpınar’ın bu “zamansız” romanı kişiler arasındaki
ilişkileri ve zaman olgusunu tekrar düşünmenizi sağlayacak. Zaman geçirmeden
okumanızı tavsiye ederim. NURİZER
Kitap kulübü toplantısında tartışılan konulardan biri
Halit Ayarcı'nın müteşebbis veya üçkâğıtçı olduğu idi. Bence her iki
özelliğinde aynı bünyede toplanması mümkün ve Halit Ayarcı tam böyle bir
karakter. Müteşebbis çünkü yoktan bir kurumu yarattı, etrafında olan işsizlere
iş imkânı yaratarak onların yaşam seviyelerini yükseltti. Üçkâğıtçı çünkü yaşamamış
bir insan olan Ahmet Zamani için bir yaşam hikâyesi yazdı, hata onun için mezar
hazırladı. Bu gün hâlâ varolan kurumların ne kadarının hizmet amacı ile ne
kadarının iktidar yandaşlarına iş imkânı sağlamak için var oldukları
tartışılır.
Roman absürt komedi olmakla birlikte aradan geçen elli
yıla rağmen güncelliğini koruyarak aynı zamanda çağdaş ve gerçekçi. Anlatıcının
geniş hayal gücünü kurguda, gelişen olaylarda ve karakterlerde görüyoruz. Varolan
karakterler ilk bölümlerde geleneksel, doğulu bir yaşam sürerken ilerleyen
bölümlerde refaha çıktıkta batılı modern yaşama geçtiklerini görüyoruz.
Ben okurken çok eğlendim. Şiddetle okunmasını tavsiye
ediyorum. IŞIL
Ahmet Hamdi Tanpınar bu romanında hayat hikâyelerinden
taşarak Türkiye meselelerini kendine özgü yorumlamıştır. O yıllarda doğudan
batıya kayma, medeniyet değişimi sırasında insanların girdiği çıkmazları
araştırmış, tahlillerde bulunmuştur.. Burada izlediği yol; şahıslardan yola
çıkarak toplumun, değişim süresi içinde yapısını anlatmaktır. Eski zamandan
yeni zamana geçerken saat ve zaman romanın odağı olmuştur. Bu geçiş döneminde
hayatı ince bir mizah ve şaşırtıcı bir üslupla sorgulamıştır.
Romanda Nuri Efendi saat ustası, Mübarek eski ayaklı
bir İngiliz duvar saati, Halit Ayarcı saat- zaman- insan
ilişkileriyle yer almaktadır. Çocukluğu II. Abdülhamit döneminde geçen
Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminde de yaşayan Hayri İrdal ise başkahraman olup roman
onun anılarıyla kurgulanmıştır.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde insanların popülerliğe ve
paraya verdiği önem, zamana göre nasıl yüz değiştirebileceği başarılı ve absürt
bir dille anlatılmıştır. Türk Edebiyatında önemli bir yeri olduğu bir defa daha
kanıtlanmış Ahmet Hamdi'nin bu romanını herkese tavsiye ediyorum. ZELİHA
Diğer taraftan
kitapta “batı“ ile yapılan mukayeselerde batının üstünlüğü endirekt olarak
anlatılmakta kanımca. Örneğin sayfa 231 de müzik konusunda batı müziğinin öğrenilmesi
için yılların verilmesi gerektiği, ancak zamanın musiki anlayışıyla,
kalabalıklara hitap edip meşhur olmanın kolaylığı kitaptaki baş karakterden
biri olan Halit Ayarcı tarafından belirtiliyor. Sayfa 238 de ise Ahmet Zamani
adlı hayali kişinin yaratılmasını ve onun Graham’dan evvel Rabia hesaplarını
bulmuş olduğu iddiasının benimsenmesini, sayfa314te bunun toplumun bir ihtiyaca
cevap vermesi (yani o gün itibarıyla böyle bir ecdadın varlığının insanları
mutlu etmesi) olarak açıklıyor. Böylece batının pozitif bilimde üstünlüğüne
karşı bir isim ortaya atılmış oluyor. Bir diğer örnek ise sayfa 367 de Saatleri
Ayarlama Enstitüsünün ağırlıklı olarak Güney Amerika ve birkaç daha az gelişmiş
ülke tarafından kabul gördüğü oysa sanayisi gelişmiş “batı ülkelerinden” böyle
bir enstitüye ihtiyaç olmamasının belirtilmesi yazarın “gelişmişlik” ve “gelişmemişlik”
arasındaki farkı ortaya koyması olduğunu düşünüyorum. DEMET