29 Aralık 2013 Pazar

İnci Gibi Dişler


                                                     Yazar: Zadie Smith
                                                     Orijinal Adı:  White Teeth
                                                     Orijinal Dili: İngilizce
                                                     Yayınevi: Everest Yayınları
                                                     Çeviren: Mefkure Bayatlı
                                                     Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Eylül 2011- 12.Baskı

Her türlü aşırılığın revaçta olduğu Londra'nın kenar semtlerinden birinde, farklı renklerin, farklı dinlerin ve farklı kuşakların, Jones'lar İkbal'ler ve Chalfen'ler gibi üç renkli ailenin, .oluk çocuk birbirinden matrak hikayeleri etrafında, göçmenlerin, geleneklerin, İngiliz orta sınıf ailesinin ve alt-kültürlerin ağzına kadar dolu bir cümbüş sürahisine daldırılıp daldırılıp çıkarılan parodisini...
İddia ediyoruz ki, milenyumun ilk parlak edebiyat yıldızı olan Zadie'nin İnci Gibi Dişler'ini ya her gün bir öğün yirmi sayfa eğlence ve keyif şöleni olarak yuvarlayıp bir aylık bir rüyaya yattığınızda, ya da işinizden üç gün izin alarak bir defada oturup gözleriniz kan çanağına dönene kadar yutarak bitirdiğinizde, kesinlikle tadı damağınızda kalacak ve ''keşke daha çok sayfa, daha çok olsaydı...'' diye söyleneceksiniz.
İnci Gibi Dişler, uçuk bir kızdan delice ironilere dolu çılgınca bir roman...'' (Arka Kapaktan)


Yorumlarımız:

İnci Gibi Dişler romanına Zadie Smith Cambridge Edebiyat Fakültesi’nde okurken daha 21 yaşında başlamış ve 25 yaşında bitirmiş. Birçok önemli ödüller kazanan bu romanı bu yaşta yazabildiği için yazara büyük saygı duyuyor ve önünde şapka çıkarıyorum. Bence müthiş bir donanım ve entelektüel kapasite. Kadınları tanımış, erkekleri çözmüş, çeşitli dinlerin içerikleri konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olmuş, hatta yaşlı, genç her insanın karakterlerini, ruhunu rahatlıkla betimlemiş…

Romana gelince: Bangladeşli Müslüman Iqbal, Jamaikalı Jones ve Polonya yahudisi-katolik Chalfen ailelerinin İngiltere’ye göçtükten sonraki ve birbirine geçmiş hayat hikâyelerini uzun uzun anlatıyor. Bu hikâyeler bize göçmenlerin veya azınlıkların ne tür ekonomik, sosyal, kültürel, etik ve eğitim   sorunları ile karşı karşıya olduklarını bir kez daha gözler önüne seriyor. . Bunları okurken hep aklıma 1960 lı yıllardan beri Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine göç eden ve sayıları şimdi milyonları bulan Türk işçilerinin, onların çocuklarının ve torunlarının bitmek bilmeyen çilelerini aklıma getirdi. Hatta yaklaşık iki hafta önce, Almanya federe hükümeti,  Göç İşlerinden sorumlu bakanı için bir Türk göçmenini seçerek   bu sorunlara yardımcı olabileceğine kanımca inandığını gösterdi. ‘İkinci vatan’ teması ve onunla ilişkili insan manzaraları globalleşen dünyamızda artık hep var olacağa benzer. Bunu bir roman tadında ve okuyucunun ilgisini çekerek yazmak maharet işi. Ben romanı okurken zaman zaman sıkıldım, çünkü bazı bölümler bana lüzumsuzca uzun ve hatta kopuk geldi. Takip etmekte güçlük çektim. Gene de farklı kültürleri okumak isteyenler için güzel ve kapsamlı bir roman… LEYLA

Zadie Smith “ İnci gibi Dişler” adlı romanında Londra- İngiltere’de göçmen olarak yerleşmiş farklı etnik guruplara ait kişilerin entegrasyon sorunlarını, gelenek ve görenek çatışmalarını, yaşam şartlarını özellikle üç aile üzerinden anlatmakta. Kitaba bu gözle baktığımda oldukça başarılı ve detaylı anlatımla bu yaşamlara tanık oluyoruz. Diğer taraftan ise oldukça uzun ve zaman zaman sıkıcı olabilen bir üslupla karşı karşıya kalıyor insan. Bu nedenle kitabı sevdim veya sevmedim diye bir yorum getirmekte zorlanıyorum. Ancak benim için kitabı okurken tekrar tekrar karşıma çıkan, çok enteresan bulduğum bir simge “diş” oldu. Diş her ne kadar köklere vurgu yapmak için kullanılmış olsa bile bence yazar “diş”i aynı zamanda tüm ırk, renk ve etnik köken farklılıklarının yok olduğu yani kişilerin her hangi bir sınıfa sokmanın mümkün olmadığı bir uzuv olarak- hatta beyaz İngiliz olmayanların dişleri daha “beyaz”, daha göz alıcı olabiliyor- kullanılmış diye düşünüyorum.   DEMET

Londra’nın kenar semtlerinden birinde yaşayan üç farklı ülkeden göçmüş üç farklı dine inanan üç ailenin üç kuşağının başından geçenleri trajikomik bir şekilde anlatan bir roman okuduk bu ay. Yazar kendiside göçmen bir aileden geldiğinden göçmenlerin sorunlarını, psikolojik durumlarını çok iyi gözlemlemiş. Hangi pozisyonda olursa olsun her göçmen değişik umutlarla yurtdışına gider, ama bir gün daha iyi şartlarla ülkesine dönmek hep aklındadır. Uzaktayken ülkesine, geleneklerine, kültürüne ve dinine daha çok bağlanır. Aslında çok yorum yapmadan kitaptan aldığım şu iki alıntı karakterlerin ikilemini çok iyi anlatıyor:

''Gerçekten anlayamıyorum. Bugünlerde, bana bu ülkeye ayak bastığın anda şeytanla anlaşma yapıyorsun gibi geliyor. Giriş kapısında pasaportunu uzatıyorsun, damgalanıyorsun, biraz para kazanmak istiyorsun, bir işe girişiyorsun... ama niyetin geri dönmek! Kim burada kalmak ister ki! Soğuk, nemli, berbat bir yer: Kötü yiyecekler, iğrenç gazeteler, kim burada kalmak ister? Kimsenin seni hoş karşılamadığı, sadece tahammül ettiği bir yerde kalınır mı? Sadece tahammül ettiği. Sonunda evcilleştirilmiş bir hayvanmışsın gibi. Kim kalmak ister? Ama şeytanla anlaşma yaptın... seni ele geçiriyor ve birden dönecek halin kalmıyor, çocuklarını tanımakta güçlük çekiyorsun, artık yersiz yurtsuz birisin.''
''Bu yüzyılın başlarında Tayland Kraliçesi, çok sayıda uşakları, hizmetçileri, halayıkları, ayak yıkayıcıları ve çeşnicibaşılarıyla tekne gezintisi yaparken, aniden teknenin kıçı büyük bir dalgaya çarpınca, Kraliçe, Nippon-Kai'nin mavi sularına düşmüş, yardım istemesine rağmen teknedeki hiç kimse yardımına koşmayınca Kraliçe ölmüş. Yapılan açıklama dış dünyaya anlamsız gelse de Taylandlılar durumu hemen kavramıştı: Gelenek, o gün de günümüzde de hiçbir kadın veya erkeğin Kraliçe'ye dokunmasına izin vermez.
Din eğer toplumların uyuşturucusuysa, gelenek de kötülük saçan bir ağrı kesicidir, çünkü ender olarak kötü görünür. Din eğer bir bantla sıkılan kolda atan bir damar ve şırıngaysa, gelenek daha çok ev yapımında kullanılan bir karışımdır: Çaya katılan öğütülmüş afyon çekirdekleri; kokain katılmış şekerli kakao; büyük annenizin hazırlayabileceği türden bir şey.''

Romanın başında her olayı fazla detaylı anlatan yazar sonuna doğru bu detaylardan vazgeçince okuması daha keyifli oldu. Bittiğinde ne kadar çok karakter ve konu vardı diye düşündüm, yine de okuması zaman zaman sıkıcı olsada okumanızı tavsiye ederim. NURİZER


Jamaika kökenli İngiliz yazar Zadie Smith 1997 yılında yazmaya başlayıp 2000 de yayımladığı İnci gibi romanı ile aynı sene en çok satan kitaplar arasına girmeyi başarmış. Yazar bu romanında farklı kültürler ve dinler arasına sıkışmış Londra’nın kenar mahallelerinde  yaşayan yabancı kökenli bir gurup insan ve bunların arayış ve çelişki içinde geçen yaşantısını anlatıyor. Zadie Smith Jamaika ve Bengladeş’den göçen iki ailenin batı kültürüyle sürekli kavgalarını, o kültürü reddetmelerini oldukça detaylı [ yer yer sıkıcı olacak kadar] olarak aktarıyor. Kitap her iki ailenin  yaşamlarına Yahudi Chalfen’lerin  girmesi ile biraz da olsa  hareketleniyor ancak karekterlerin kalabalıklığı, uzun anlatımlar kitabı sıkıcı olmaktan kurtaramıyor. BEYZA

Ben romanı iki yönden yorumlamak istedim;

Birincisi,  yazarı Zaide Smith. Çok genç yaşta meşhur olmuş. Cambridge Edebiyat fakültesinde okumuş, göçmen bir aileden olduğu için konuya vakıf bir kişi. Yazarın bu kadar meşhur olmasında ''çok genç yaşta yazma başarısının önemi büyük'' diye düşünüyorum. Zira romanı okurken hissettiğim kopukluklar, beni '' acaba çevirisinden mi?'' diye düşündürdü.
İkincisi, romanın konusu. Romanda Bengaldeşli Müslüman Iqbal, Jamaikalı  Jones ve Polonya yahudisi üç ailenin İngiltere'ye göçtükten sonra ki hikâyeleri anlatılıyor. Kültürel, sosyal, ekonomik tüm sorunları, çelişkileri, gelenekleri ve yaşadıkları ilgimi çok çekti. Yazar genç olmasına rağmen her yaşta, her kültürde insanı, filim sahnesi gibi canlandırabiliyordu. Umutlarını, beklentilerini dile getiriyor. Gelenekleri ve iç dünyaları ile çelişkilerini bizlere yansıtabiliyordu. Zaman zaman içim ezildiğinde '' keşke dünya daha adil olabilseydi'' dedim. Farklı farklı aileler anlatıldığı için de bazen koptum, toparlamakta zorlandım.                                
Güzel  kurgulanmış bir roman, konusu da önemli bir sosyal sorunu dile getirdiği için ilgimizi çekebiliyor. Neticede okuduğumuz kitapları tartışmamız, farklı bakış açılarımız romana ayrı bir güzellik katıyor. ZELİHA  
                                                                                                                            

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder