Yazar: Zadie Smith
Orijinal Adı: White Teeth
Orijinal Dili: İngilizce
Yayınevi: Everest Yayınları
Çeviren: Mefkure Bayatlı
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Eylül 2011- 12.Baskı
Her türlü aşırılığın
revaçta olduğu Londra'nın kenar semtlerinden birinde, farklı renklerin, farklı
dinlerin ve farklı kuşakların, Jones'lar İkbal'ler ve Chalfen'ler gibi üç
renkli ailenin, .oluk çocuk birbirinden matrak hikayeleri etrafında,
göçmenlerin, geleneklerin, İngiliz orta sınıf ailesinin ve alt-kültürlerin
ağzına kadar dolu bir cümbüş sürahisine daldırılıp daldırılıp çıkarılan
parodisini...
İddia ediyoruz ki, milenyumun ilk parlak edebiyat yıldızı olan Zadie'nin İnci Gibi Dişler'ini ya her gün bir öğün yirmi sayfa eğlence ve keyif şöleni olarak yuvarlayıp bir aylık bir rüyaya yattığınızda, ya da işinizden üç gün izin alarak bir defada oturup gözleriniz kan çanağına dönene kadar yutarak bitirdiğinizde, kesinlikle tadı damağınızda kalacak ve ''keşke daha çok sayfa, daha çok olsaydı...'' diye söyleneceksiniz.
İnci Gibi Dişler, uçuk bir kızdan delice ironilere dolu çılgınca bir roman...'' (Arka Kapaktan)
İddia ediyoruz ki, milenyumun ilk parlak edebiyat yıldızı olan Zadie'nin İnci Gibi Dişler'ini ya her gün bir öğün yirmi sayfa eğlence ve keyif şöleni olarak yuvarlayıp bir aylık bir rüyaya yattığınızda, ya da işinizden üç gün izin alarak bir defada oturup gözleriniz kan çanağına dönene kadar yutarak bitirdiğinizde, kesinlikle tadı damağınızda kalacak ve ''keşke daha çok sayfa, daha çok olsaydı...'' diye söyleneceksiniz.
İnci Gibi Dişler, uçuk bir kızdan delice ironilere dolu çılgınca bir roman...'' (Arka Kapaktan)
Yorumlarımız:
İnci Gibi Dişler romanına Zadie Smith
Cambridge Edebiyat Fakültesi’nde okurken daha 21 yaşında başlamış ve 25 yaşında
bitirmiş. Birçok önemli ödüller kazanan bu romanı bu yaşta yazabildiği için
yazara büyük saygı duyuyor ve önünde şapka çıkarıyorum. Bence müthiş bir
donanım ve entelektüel kapasite. Kadınları tanımış, erkekleri çözmüş, çeşitli dinlerin
içerikleri konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olmuş, hatta yaşlı, genç her
insanın karakterlerini, ruhunu rahatlıkla betimlemiş…
Romana gelince: Bangladeşli Müslüman Iqbal,
Jamaikalı Jones ve Polonya yahudisi-katolik Chalfen ailelerinin İngiltere’ye göçtükten
sonraki ve birbirine geçmiş hayat hikâyelerini uzun uzun anlatıyor. Bu
hikâyeler bize göçmenlerin veya azınlıkların ne tür ekonomik, sosyal, kültürel,
etik ve eğitim sorunları ile karşı karşıya olduklarını bir kez daha
gözler önüne seriyor. . Bunları okurken hep aklıma 1960 lı yıllardan beri
Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine göç eden ve sayıları şimdi milyonları bulan
Türk işçilerinin, onların çocuklarının ve torunlarının bitmek bilmeyen
çilelerini aklıma getirdi. Hatta yaklaşık iki hafta önce, Almanya federe
hükümeti, Göç İşlerinden sorumlu bakanı için bir Türk göçmenini seçerek
bu sorunlara yardımcı olabileceğine kanımca inandığını gösterdi.
‘İkinci vatan’ teması ve onunla ilişkili insan manzaraları globalleşen
dünyamızda artık hep var olacağa benzer. Bunu bir roman tadında ve okuyucunun
ilgisini çekerek yazmak maharet işi. Ben romanı okurken zaman zaman sıkıldım,
çünkü bazı bölümler bana lüzumsuzca uzun ve hatta kopuk geldi. Takip etmekte
güçlük çektim. Gene de farklı kültürleri okumak isteyenler için güzel ve
kapsamlı bir roman… LEYLA
Zadie Smith “ İnci gibi Dişler” adlı romanında
Londra- İngiltere’de göçmen olarak yerleşmiş farklı etnik guruplara ait
kişilerin entegrasyon sorunlarını, gelenek ve görenek çatışmalarını, yaşam
şartlarını özellikle üç aile üzerinden anlatmakta. Kitaba bu gözle baktığımda
oldukça başarılı ve detaylı anlatımla bu yaşamlara tanık oluyoruz. Diğer
taraftan ise oldukça uzun ve zaman zaman sıkıcı olabilen bir üslupla karşı
karşıya kalıyor insan. Bu nedenle kitabı sevdim veya sevmedim diye bir yorum
getirmekte zorlanıyorum. Ancak benim için kitabı okurken tekrar tekrar karşıma
çıkan, çok enteresan bulduğum bir simge “diş” oldu. Diş her ne kadar köklere
vurgu yapmak için kullanılmış olsa bile bence yazar “diş”i aynı zamanda tüm
ırk, renk ve etnik köken farklılıklarının yok olduğu yani kişilerin her hangi
bir sınıfa sokmanın mümkün olmadığı bir uzuv olarak- hatta beyaz İngiliz
olmayanların dişleri daha “beyaz”, daha göz alıcı olabiliyor- kullanılmış diye düşünüyorum. DEMET
Londra’nın kenar
semtlerinden birinde yaşayan üç farklı ülkeden göçmüş üç farklı dine inanan üç
ailenin üç kuşağının başından geçenleri trajikomik bir şekilde anlatan bir
roman okuduk bu ay. Yazar kendiside göçmen bir aileden geldiğinden göçmenlerin sorunlarını,
psikolojik durumlarını çok iyi gözlemlemiş. Hangi pozisyonda olursa olsun her
göçmen değişik umutlarla yurtdışına gider, ama bir gün daha iyi şartlarla
ülkesine dönmek hep aklındadır. Uzaktayken ülkesine, geleneklerine, kültürüne
ve dinine daha çok bağlanır. Aslında çok yorum yapmadan kitaptan aldığım şu iki
alıntı karakterlerin ikilemini çok iyi anlatıyor:
''Gerçekten anlayamıyorum. Bugünlerde, bana bu ülkeye ayak
bastığın anda şeytanla anlaşma yapıyorsun gibi geliyor. Giriş kapısında
pasaportunu uzatıyorsun, damgalanıyorsun, biraz para kazanmak istiyorsun, bir
işe girişiyorsun... ama niyetin geri dönmek! Kim burada kalmak ister ki! Soğuk,
nemli, berbat bir yer: Kötü yiyecekler, iğrenç gazeteler, kim burada kalmak
ister? Kimsenin seni hoş karşılamadığı, sadece tahammül ettiği bir yerde
kalınır mı? Sadece tahammül ettiği. Sonunda evcilleştirilmiş bir hayvanmışsın
gibi. Kim kalmak ister? Ama şeytanla anlaşma yaptın... seni ele geçiriyor ve
birden dönecek halin kalmıyor, çocuklarını tanımakta güçlük çekiyorsun, artık
yersiz yurtsuz birisin.''
''Bu yüzyılın başlarında Tayland Kraliçesi, çok sayıda
uşakları, hizmetçileri, halayıkları, ayak yıkayıcıları ve çeşnicibaşılarıyla
tekne gezintisi yaparken, aniden teknenin kıçı büyük bir dalgaya çarpınca, Kraliçe,
Nippon-Kai'nin mavi sularına düşmüş, yardım istemesine rağmen teknedeki hiç
kimse yardımına koşmayınca Kraliçe ölmüş. Yapılan açıklama dış dünyaya anlamsız
gelse de Taylandlılar durumu hemen kavramıştı: Gelenek, o gün de günümüzde de
hiçbir kadın veya erkeğin Kraliçe'ye dokunmasına izin vermez.
Din eğer toplumların uyuşturucusuysa, gelenek de kötülük saçan bir ağrı kesicidir, çünkü ender olarak kötü görünür. Din eğer bir bantla sıkılan kolda atan bir damar ve şırıngaysa, gelenek daha çok ev yapımında kullanılan bir karışımdır: Çaya katılan öğütülmüş afyon çekirdekleri; kokain katılmış şekerli kakao; büyük annenizin hazırlayabileceği türden bir şey.''
Din eğer toplumların uyuşturucusuysa, gelenek de kötülük saçan bir ağrı kesicidir, çünkü ender olarak kötü görünür. Din eğer bir bantla sıkılan kolda atan bir damar ve şırıngaysa, gelenek daha çok ev yapımında kullanılan bir karışımdır: Çaya katılan öğütülmüş afyon çekirdekleri; kokain katılmış şekerli kakao; büyük annenizin hazırlayabileceği türden bir şey.''
Romanın başında her olayı
fazla detaylı anlatan yazar sonuna doğru bu detaylardan vazgeçince okuması daha
keyifli oldu. Bittiğinde ne kadar çok karakter ve konu vardı diye düşündüm,
yine de okuması zaman zaman sıkıcı olsada okumanızı tavsiye ederim. NURİZER
Ben romanı iki yönden yorumlamak istedim;
Birincisi, yazarı Zaide Smith. Çok genç yaşta meşhur olmuş. Cambridge Edebiyat fakültesinde okumuş, göçmen bir aileden olduğu için konuya vakıf bir kişi. Yazarın bu kadar meşhur olmasında ''çok genç yaşta yazma başarısının önemi büyük'' diye düşünüyorum. Zira romanı okurken hissettiğim kopukluklar, beni '' acaba çevirisinden mi?'' diye düşündürdü.
İkincisi, romanın konusu. Romanda Bengaldeşli Müslüman Iqbal, Jamaikalı Jones ve Polonya yahudisi üç ailenin İngiltere'ye göçtükten sonra ki hikâyeleri anlatılıyor. Kültürel, sosyal, ekonomik tüm sorunları, çelişkileri, gelenekleri ve yaşadıkları ilgimi çok çekti. Yazar genç olmasına rağmen her yaşta, her kültürde insanı, filim sahnesi gibi canlandırabiliyordu. Umutlarını, beklentilerini dile getiriyor. Gelenekleri ve iç dünyaları ile çelişkilerini bizlere yansıtabiliyordu. Zaman zaman içim ezildiğinde '' keşke dünya daha adil olabilseydi'' dedim. Farklı farklı aileler anlatıldığı için de bazen koptum, toparlamakta zorlandım.
Güzel kurgulanmış bir roman, konusu da önemli bir sosyal sorunu dile getirdiği için ilgimizi çekebiliyor. Neticede okuduğumuz kitapları tartışmamız, farklı bakış açılarımız romana ayrı bir güzellik katıyor. ZELİHA
Jamaika
kökenli İngiliz yazar Zadie Smith 1997 yılında yazmaya başlayıp 2000 de
yayımladığı İnci gibi romanı ile aynı sene en çok satan kitaplar arasına
girmeyi başarmış. Yazar bu romanında farklı kültürler ve dinler arasına
sıkışmış Londra’nın kenar mahallelerinde yaşayan yabancı kökenli bir
gurup insan ve bunların arayış ve çelişki içinde geçen yaşantısını anlatıyor. Zadie
Smith Jamaika ve Bengladeş’den göçen iki ailenin batı kültürüyle sürekli
kavgalarını, o kültürü reddetmelerini oldukça detaylı [ yer yer sıkıcı
olacak kadar] olarak aktarıyor. Kitap her iki ailenin yaşamlarına
Yahudi Chalfen’lerin girmesi ile biraz da olsa hareketleniyor
ancak karekterlerin kalabalıklığı, uzun anlatımlar kitabı sıkıcı olmaktan
kurtaramıyor. BEYZA
Ben romanı iki yönden yorumlamak istedim;
Birincisi, yazarı Zaide Smith. Çok genç yaşta meşhur olmuş. Cambridge Edebiyat fakültesinde okumuş, göçmen bir aileden olduğu için konuya vakıf bir kişi. Yazarın bu kadar meşhur olmasında ''çok genç yaşta yazma başarısının önemi büyük'' diye düşünüyorum. Zira romanı okurken hissettiğim kopukluklar, beni '' acaba çevirisinden mi?'' diye düşündürdü.
İkincisi, romanın konusu. Romanda Bengaldeşli Müslüman Iqbal, Jamaikalı Jones ve Polonya yahudisi üç ailenin İngiltere'ye göçtükten sonra ki hikâyeleri anlatılıyor. Kültürel, sosyal, ekonomik tüm sorunları, çelişkileri, gelenekleri ve yaşadıkları ilgimi çok çekti. Yazar genç olmasına rağmen her yaşta, her kültürde insanı, filim sahnesi gibi canlandırabiliyordu. Umutlarını, beklentilerini dile getiriyor. Gelenekleri ve iç dünyaları ile çelişkilerini bizlere yansıtabiliyordu. Zaman zaman içim ezildiğinde '' keşke dünya daha adil olabilseydi'' dedim. Farklı farklı aileler anlatıldığı için de bazen koptum, toparlamakta zorlandım.
Güzel kurgulanmış bir roman, konusu da önemli bir sosyal sorunu dile getirdiği için ilgimizi çekebiliyor. Neticede okuduğumuz kitapları tartışmamız, farklı bakış açılarımız romana ayrı bir güzellik katıyor. ZELİHA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder