Yazar:
Ursula K. Le Guin
Yayınevi: Metis
Yayınları
Orijinal Adı: The Disposseessed, 1974
Orijinal Dili:
İngilizce
Çeviren: Levent
Mollamustafaoğlu
Kapak Tasarım: Emine
Bora
Basım Yeri/Tarihi: Istanbul, Ekim 2017 - 17. Baskı
"...Vermediğimiz şeyi
alamazsınız,
kendinizi vermeniz gerekir.
Devrim'i satın alamazsınız.
Devrim'i yapamazsınız.
Devrim olabilirsiniz ancak.
Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç
bir yerde değildir."
Konuşmasını bitirirken, yaklaşan
polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.
"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı. (Arka Kapak)
"Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı. (Arka Kapak)
Yorumlarımız:
Ursula K. LeGuin bu sene vefatı dolayısıyla ismini
öğrendiğim ve kendisi ile ilgili bir takım bilgileri edindiğim bir yazar.
Hakkında okuduklarım, benim onun kitaplarını merak etmeme neden oldu ve okumaya
en bilinen ödüllü kitabı Mülksüzler ile başlama fırsatını buldum. Kitap bilim
kurgu olarak tasarlanmış ancak tartışılan konu bildiğimiz politik yönetim
şekilleri- yazar bunu çeşitli ve farklı dünyalar/ gezegenler üzerinden yapıyor
ve kitap kahramanının bir fizikçi olması nedeniyle kitapta bir takım fizik kuramlarını da yer veriyor.
Benim okuduğum kitaplar arasında gerek kurgu, gerek içerik olarak, en enteresan
aynı zamanda düşündürücü bulduğum kitaplar arasında yerini sağlam bir şekilde
aldı! Şöyle ki genelde kitap okurken elime kalem alıp, sayfaları veya paragrafları
işaretleme adetim olmamasına rağmen bu kitabın 35. sayfasına geldiğimde bir
kaleme ihtiyaç duydum ve bir kitaba hiç bu kadar çok işaret koyduğumu
hatırlamıyorum. Mülksüzlerde tartışılan politik sistemler tamamen tarafsız bir
gözlemle anlatılmış bu yüzden hiç bir şey empoze edilmiyor sadece sizi derin
düşünmeye teşvik ediyor. Kitap özellikle bu nedenle çok sıradışı ve bu yüzden
herkesin zorlansa da okuması gerektiğine inandığım bir eser. Bu kitabı
bitirdiğimde insan beyninin ne kadar sıradışı, sınır tanımaz ve yaratıcı
olabileceğinin bir kanıtı diye düşündüm. DEMET
Bu ay Ursula K. Leguin’in ütopik ve bilimkurgu diye
adlandırılan Mülksüzler romanını okuduk ve tartıştık. Neredeyse 10 yıla yaklaşan
kitap kulübü birlikteliğimizde ilk defa bu türden bir roman okuduk. Aslında
okuduğumuz bir çok romanda bir dolu futuristik öge yada irreal/hayal ürünü olgu
ve karakterler vardı ama bu roman hiçbirine benzemiyordu, farklıydı…
Esas olarak romanda Urras ve Anarres adlı iki
gezegendeki yaşamlar, Anarres’den Urras’a göç eden ve sonra da geri dönen fizik
bilim alimi Shevek’in hayatı çerçevesinde kurgulanmış. Urras bildiğimiz yani
bizim dünyamız gibi. Yeşillikler, dağlar, denizler, hayvanlar var. Kapitalist
bir sistemle idare ediliyor. Dolaysıyla zengin, ferah bir topluluk ve fakir,
mağdur, ezilen, özgürlüklerden yoksun başka bir topluluk var. Merkeziyetçi
devlet otoritesi, asker, polis her yerde. Bu gezegenden yıllar önce
özgürlükleri, mülksüzlüğü savunduğu için kovulan Odo adlı bir kadın ve onu
destekleyen insanlar ayrılıp Urras adlı uydu gezegene göç ediyorlar. Urras’da
kurulan toplumda devlet, yasa, asker, polis, bürokrasi, mülk edinme, cinsiyet
ayrımcılığı yok. İnsan yaşamında sonsuz özgürlük var. Kendi eşine veya çocuğuna
bile mülkün olarak sahiplenemezsin. Kişi vicdanı serbest. Tek denetleme
mekanizması toplum vicdanı. Onun için Urras anarşist, Anarres arsist
(kapitalist) düzeni simgeliyor. Ancak roman okundukça, derinlere inildikçe
anlaşılıyor ki sosyal sistemler ne kadar farklı olurlarsa olsunlar yada ne kadar
kural konulursa konulsun uygulamada, gerçek hayatta sistem başka formlara
dönüşebiliyor, kurallar hiçe sayılabiliyor. Romanda söz konusu iki sistem
hiçbir şekilde biri diğerinden üstündür yada değersizdir diye betimlenmemiş.
İnsanın aşırı hırslı, bencil, rekabetçi, kıskanç, güç sahibi olmaya hevesli ve
genellikle yenileğe kapalı karakterinin düzenden bağımsız var olduğunu ve
içinde bulunan düzenin kurallarını bozduğu vurgulamış. Romanın baş kahramanı
Shevek’in hayatında tüm bu etkileri fazlası ile görüyoruz. Fizik alimi Shevek
genel zaman kuramını Urras’da açıklayamayınca Anarres’e gider. Orada üç yıl
kalır, sistemden dolayı bazı sıkıntılar çeker; çocuklarını ve çocuklarının
annesini de çok özlediği için Urras’a geri döner….
Adını ütopik de koysak, bilim kurgu da koysak bu
roman yaşadığımız dünyadan hiç farklı değil aslında. Sistemler hangi kuralları
koyarsa koysun insan doğası onları şekillendirir. Bu beklenmedik bir şey de
değildir bence. Bu roman bizi bu konuda bir kez daha düşündürüyor ve
uyandırıyor..
Çok kolay okunan bir roman değildi, hatta hiç
değildi. Kronolojik bir sıra yoktu. İsimler, bağlantılar, teknik veriler
karışık, bazen sıkıcı idi. Ama sona doğru merakla ve zevk alarak okudum.
İnternetden kritikleri okuduğumda ne kadar aynı düşündüğümü hayretle fark
ettim. Bu romanı siz de okuyun bence.
Bu arada Mart 2018 tarihli Bilim ve Gelecek
dergisinde Nesrin Timur’un ‘Ursula K. Le Guin şimdi artık bir ü-topyada’ adlı
bir makalesi var. Bu yazıyı okuyunca 88 yıllık hayatında Leguin’in gerek
akademisyen/yazar annesi ve babası ile gerek akademisyen kocası, iki kızı ve
bir oğlu ile ne kadar ferah içinde bir hayat sürdüğünü görüyorsunuz. Kendisi
son derece entelektüel bir feminist. Bu makale yazarı iyi anlamak/tanınmak için
mutlak okunmalı: Burada Leguin der ki ‘……. Direniş ve değişim genellikle
sanattan başlar. Ve daha sık olarak da bizim sanatımızdan, sözlerin sanatından
başlar…’. Aynı makalede Leguin’in Karabacak adlı Türk edebiyat dergisine
yaptığı söyleşide Türk edebiyatını bilmediğini bu konuda cahil olduğunu,
Orhan Pamuk kitabını okurken yarım bıraktığını söylemiş, okuduğu kitapta
cinsiyet ayrımcılığı olduğunu ima etmiştir. Açıkçası Orhan Pamuk’un bir
dolu kitabını okuyan bir kişi olarak ben Orhan Pamuk romanlarında
özellikle böyle bir vurgu olduğunu kabul etmiyorum. Keşke LeGuin tek bir
kitap okuyarak böyle bir yargıya varmasaydı. Acaba önyargısı mı vardı ???? LEYLA
Şubat toplantımızdan bir kaç gün önce vefatını
gazetelerden öğrendiğimiz Ursula LeGuin hepimizin ilgisini çekmişti. Şimdiye
kadar birçok ödül kazanmış olan yazarı hiçbirimiz tanımıyorduk. Bu yüzden
yazarın en önemli eseri olarak öne çıkan “Mülksüzler”i okumaya karar verdik.
Farklı insan isimleri, yer isimleri, Fizik
kuramları, değişik tanımlamalar derken çok zor okudum. Kitabın sonunda Bülent
Somay tarafından yazılan “Son Söz”ü okuduktan sonra bir takım şeyler daha da
netleşti. İnternetten bazı yorumlara bakınca da yazarın kitabın bütününe yaydığı
sembolleri öğrendim. Bu bilgiler ışığında kitabı ikinci defa okudum. İlk defa
okurken altını çizdiğim felsefik cümleleri yorumlamak daha kolay oldu.
Yazar “İkircikli Bir Ütopya” olarak adlandırdığı romanında
hepimizin bildiği Kapitalizm, Komünizm, Anarşizm gibi politik sistemleri
tarafsız bir gözle, olumlu ve olumsuz yönleri ile hayali iki gezegendeki yaşam
üzerinden anlatıyor. Ütopya olmasına rağmen ideal bir toplum yapısını
anlatmıyor. İnsanların mülkiyetçi, aç gözlü, yeniliğe kapalı, yüksek egoları
içinde bulundukları toplumda ideal düzene izin vermiyor sonucuna varıyor yazar.
Çok zor okunan bir kitap. Ama biraz özümseyip,
anlayınca ve arkadaşlarınızla tartışınca iyi ki okumuşum diyeceksiniz. Belki
fikirlerin bazıları sizin düşündükleriniz olabilir, bazıları size yeni
olabilir, ama düşündüren ve öğreten bir roman. Belki komik gelecek ama size tavsiyem
kitaba başlamadan önce sonunda yer alan “Son Söz”ü okuduktan sonra romana
başlamanız olacak. NURİZER