Asıl adı John Griffith Chaney olan Jack
London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Jack London'ın annesi Flora
Wellman, spiritüalist bir müzik öğretmeniydi. Babası olduğu düşünülen William
Chaney ise astrologdu. Babası daha o doğmadan annesini terk etti. Doğumdan sonra bebeğin bakımı eski bir köle
olan Virginia Prentiss'e verilir. Buna bağlı olarak Prentiss, London'ın
hayatındaki başlıca anne imgesi olarak kalacaktır. Aynı yılın sonlarına doğru
Flora Wellman, Amerikan İç Savaşı gazisi John London ile evlenince -sonradan
Jack olarak anılacak- bebek John da onlarla birlikte yaşamaya başladı.
Çocukluğu yoksulluk içinde geçti. Beş
yaşındayken kendi kendine okuma yazmayı öğrendi. Sekiz yaşındayken, bir
çiftlikte işçi olarak çalıştı. Boş zamanlarında Oakland Yerel Kütüphanesi’nde kitap
okuyarak kendi kendisini eğitti.
Henüz on yedi yaşındayken bir balıkçı
teknesiyle Japonya'ya gider. Ama bu, oldukça uzun bir yolculuktur ve sonradan o
seyahatle ilgili şu manidar cümleyi kurar: 'Bir daha o uzunlukta bir yolculuğa
katlanamadım; çok sıkıcı ya da uzun olduğu için değil, yaşam çok kısa olduğu
için'
Hayatının büyük bölümünü çalışmak ve para
kazanmak için çabalamakla geçiren London, işçi sınıfının içine doğmuştur.
Toplumsal konum olarak en alttadır ve tek çare olarak yukarı çıkmayı görür.
Serserilik ve denizcilik deneyimlerinden
sonra Oakland'a döner ve Oakland Lisesi'ne kaydolur. Okurken aynı zamanda gazete
satıcılığı, balıkçılık, tayfalık, çamaşırcılık gibi çeşitli işlerde çalıştı.
Mançurya’da savaş muhabirliği yaptı. 1893 yılında Japonya yakınlarındaki bir
tayfunu anlatan haberiyle gazetecilik ödülü kazandı.
Jack London umutsuzca Berkeley
Üniversitesi'ne katılmayı istedi ve 1896 yılında yoğun bir yaz dönemi ders
çalışmasından sonra başardı; fakat maddi zorluklar yüzünden 1897 yılında
ayrılmak zorunda kaldı ve bu yüzden hiçbir zaman diploması olmadı.
25 Temmuz 1897'de London, kayınbiraderi
James Shepard ile Klondayk Altın Avı'na (Klondike Gold Rush) katılmak üzere
denizlere açıldı. İlk başarılı öykülerini de burada yazacak olan London için
Klondayk dönemi sağlığı açısından pek de iyi gitmedi. Klondayk'taki diğer
birçok kişi gibi o da gıda eksikliğinden iskorbüt hastalığına yakalandı. London,
Klondayk'ın tüm güçlüklerine karşın hayatta kalmayı başardı. Bu çabası onun en
iyi eserlerinden sayılan Ateş Yakmak adlı kitabını yazmasına esin
kaynağı olmuştur. İlk kitabı Kurt Kanı (1900) geniş bir okur kitlesine
ulaştı. Ona kalıcı bir ün sağlayan yapıtı ise Vahşetin Çağrısı (1903)
oldu. Diğer önemli yapıtları arasında Beyaz Diş (1906), Demir Ökçe
(1907), Martin Eden (1909) ve Yanan Günışığı (1910) sayılabilir.
Kitapları yabancı dillere en çok çevrilmiş Amerikalı yazarlardan biri olan
London, 22 Kasım 1916’da ardında çok sayıda eser bırakarak hayata gözlerini
yumdu.
London için insanın en büyük başarısı,
henüz gerçekleşmemiş olsa da, ölümsüzlüğü hayal etmesidir. Bir başka deyişle
bu, var oluş içinde umudu canlı tutmaktır. Buna Göre Hayatının Anlamı'nın
nirengi noktası da ortaya çıkmış olur: Umudu tüketmemek. London'ın kısa
ömrüne sığdırdığı da budur zaten. Üretimi, söyledikleri ve ortaya koydukları hep
buna işaret eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder