Yazar: Jeffrey Eugenides
Özgün Adı: Middlesex
Orijinal Dili: İngilizce
Yayınevi: Domingo Yayınları
Çeviren: Solmaz Kamuran
Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Kasım 2019, 8.Baskı
Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey'de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak.
Bu cümleyle başlıyor, içinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük romanların biri olarak gösterilen Middlesex. Kuşaklar boyunca ondan ona geçip sonunda küçük bir kızın, Calliope Stephanides'in bedeninde çiçeklenen bozuk bir genin hikayesi bu. Genin yolculuğunun sonlandığı yerde, Calliope'nin kendi yolculuğu başlıyor, karşısında ise o yaman soru: Bizi biz yapan şey nedir; genlerimiz mi, seçimlerimiz mi? Ve böylece dinlemeye başlıyoruz Stephanides ailesinin Osmanlı Bursası'ndan Henry Ford'un Detroit'ine uzanan, çağın tüm gelgitlerinden nasibini almış seksen yıllık büyüleyici öyküsünü. Koza Han, İzmir yangını, hayalleri taşıyan dökük gemiler, fabrika dumanları altında kıpırdanan Detroit, içki yasağı, ayaklanmalar, onca hayal kırıklığına rağmen tükenmeyen olasılıklar… Sonunda birleşip Calliope Stephanides'i oluşturacak tüm parçalar.
Eugenides dokuz yılda yazdığı Middlesex'te üç kuşak ve iki kıtaya yayılmış bir aile hikâyesini tabulara ve dogmalara alaycı bir dille karşı çıkarak, inanılmaz bir akıcılıkla anlatıyor. Bugüne kadar 35 dilde yayımlanan ve üç milyonun üstünde okura ulaşan Middlesex, bir modern zamanlar destanı. Ve tüm destanlar gibi, kahramanlarının hikayesinden çok daha fazlasını söylüyor bize. (Tanıtım Bülteninden)
Yorumlarımız:
Middlesex Jeffrey Eugines tarafından yazılmış Pulitzer ve diğer üç edebiyat ödülüne layık bulunmuş bir kitap. Kitabın arka yüzüne baktığınızda öne çıkan mesaj kahramanın 14 yaşında Hermafrodit olduğunu anlamış bir kişinin hikayesi olarak düşünüyorsunuz. Halbuki kitap bundan çok fazlası; 3 kuşak bir ailenin tüm fertleriyle ilgili hem yaşadıkları, hem psikolojileri, ayrıca bu süreçte bulundukları coğrafi konumdaki politik değişiklikler, dünyadaki akımlar gibi çok kapsamlı bilgileri de içeren çok katmanlı bir roman. Ayrıca kitapta enteresan zıtlık anlatımları mevcut ve semboller kullanılarak ip uçları verilmiş; bunun en güzel örneği kahramanın babasının kol düğmeleri; trajedi ve komediyi simgelemekte. Kurgulanan hikâye içinde bu zıtlık kavramsal olarak en güzel bebeğin cinsiyetinin belirlenmesinde yani geleneğe (gümüş kaşık) karşı bilimsel metod (yumurtlama dönemine göre çiftleşme) ve kitabın özellikle ikinci yarısında vurgulanan kadercilik’e karşın özgür iradeyle karşımıza çıkmakta. Kitabın genelinde ise mitolojik öğelerle zenginleştirilmiş bir anlatım mevcut. Middlesex’in hikayesi ve kahramanlarıyla ilgili detaya girmeksizin söylenebilecek en güzel tanımlama kitabın değişim/ dönüşüm süreçleriyle ilgili bir roman olduğu kanımca. Bu süreçler üç kuşak üstünden şöyle sıralanabilir;
- Çocukluktan yetişkinliğe, ebeveyn olmaya ve büyük anne/ babalığa
- Yerli olmaktan göçmenliğe
- Kardeşlikten karı kocalığa
- Kırsaldan şehirliye
- Eski dünyadan yeni dünyaya
- Orta halden fakirliğe ve sonradan tekrar hali vakti yerinde olmaya
- Sevgi dolu ifadelerden konuşma yetisinin kaybına
- Teknoloji hokkabazlığından hippiliğe
- Savaştan sulha, sulhtan anarşi ve isyan dönemine ve tekrar sulha
- İnançtan inançsızlığa
- Kurtarıcıdan kurtarılmışlığa
- Üst ahlak/ normlardan ahlaki bozulma/ yolsuzluk ve hatta cinayete
- En sonunda kızdan erkekliğe geçiş
Middlesex uzun ancak tercümesi başarılı, okumakta zorlanmayacağınız bir kitap. Okurken ve sonrasında içeriği ile ilgili düşünmeye başlıyorsunuz ve bilgi dağarcığınız birçok konuda zenginleşiyor. Romanın mükemmel kurgusu, enteresan konuları içermesi ve bu nedenle sürükleyiciliğiyle okunmasını tavsiye ederim. DEMET
“Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının
Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve
daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey'de bir acil kliniğinde,
ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak.”
600 sayfalık kitaba bu etkileyici giriş
cümlesi ile başlayınca, 14 yaşında geçireceği ameliyat ile erkek olan çift
cinsiyetli bir kişinin psikolojisi, yaşadıklarını ve dönüşümünü okuyacağımı
düşünerek oldukça yanılmışım.
Yazar, Callie Stephanides’in hermafrodit
olmasına neden olan bozuk genin peşine düşerek kendinden önceki iki neslin
hikayesini anlatıyor. Anadolu kökenli Rum bir ailenin İzmir’den Amerika’ya göçü
ve üç kuşağın Amerika’daki yaşamı anlatılırken, ailenin değişimi ile
Amerika’nın değişimi iç içe geçiyor.
14 yaşına kadar kendindeki problemi
bilmemesine rağmen çok mutlu bir çocuk görünümünde değil; saçını kestirmemesi,
yüzünü saçları ile örtmesi, görünüşünü beğenmemesi… Ama bunu hep ergenlik
problemi olarak düşündüm. 14 yaşında çift cinsiyetli olduğunu öğrenmesi ile 41
yaşında Berlin’de bir diplomat olarak çalıştığı dönem arasındaki 27 yıl ise son
yüz sayfada yüzeysel olarak geçiştirilmiş.
“Beni ben yapan genlerim mi yoksa
seçimlerim mi?” diyen Cal, nasıl dünyaya geldiyse öyle
yaşamaya karar verir. Ama sanırım kolay bir hayatı olmamış ve kaçarak
saklanarak yaşamış.
Dediğim gibi kitap Cal’in hikayesi değil. Çok
katmanlı bir göçmen hikayesi. Çok başarılı kurgulanmış. Yazar kitabı 9 yılda
uzun araştırmalar sonunda yazmış. Çok fazla detay var. Çok uzun olmasına rağmen
Cal’e ne olacak merakı ile rahat okunuyor. NURİZER
Middlesex, 2002 yılında yayınlanan Jefrey
Eugenides tarafından yazılmış, Pulitzer ödüllü bir roman.
Bursa'dan, İzmir yangınına, oradan Amerika'ya
göç.
Bir dizi toplumsal olaylar dönemi; sanayi
devrimi, zenci ayaklanması, hakları ayaklanması, içki yasağı ve....
Farklı bir kromozom bölünmesiyle oluşan genin
yıllar sonra Calliope Stephanides'de ortaya çıkması ve kız olarak yetişip ondört
yıl sonra farklılığının anlaşılması. Bir dizi ailevi olaylar, aile içi ensest
ilişkiler, doğru ile yanlış kavramları arasında çabalar, yaşanmışlıklar. Sosyal
olaylar; fakir semtten, bir yangının yarattığı fırsatla zengin semte taşınma.
Aşklar, hikayeler...
Bir hastane odasında gerçekle yüzleşme, öncesi
ve sonrası kırklı yaş anıları...
Roman altıyüz sayfa. Belki bazı tekrarlar,
tasvirler fazla diye düşünülse de çabuk okunulan, bence etkileyici ve
düşündürücü, gerçekle yüzleştirici bir hikâye.
Çeviriyi yapan Solmaz Kamuran'ın payı da inkâr
edilemez. Düzgün akıcı bir Türkçe.
Sonuç "Hayatı sorgulayabiliriz, ama
gerçekleri asla"....
Okumanız tavsiyesiyle... ZELİHA