26 Kasım 2021 Cuma

Minik

 



                                               Yazar: Edward Carey

                                               Özgün Adı: Little

                                               Orijinal Dili: İngilizce

                                               Yayınevi: Ithaki

                                               Çeviren: Hilal Dikmen

                                               Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, 2021, 1.Baskı

 

 

1761’de, İsviçre’nin bir köyünde ufacık, tuhaf görünüşlü, Marie adında bir kız doğacak. Büyüdüğünde kendini Madam Tussaud’ya dönüştürecek bu minik kız, ailesinin ölümünden sonra sıradışı bir balmumu heykeltıraşının yanında çıraklık edecek ve böylece yolu, zorba bir dul ve onun sessiz, solgun oğluyla tanışacağı Paris’in biçimsiz sokaklarına düşecek.

Marie yeni dostlarıyla birlikte, harabe durumdaki bir oteli balmumu büstlerin sergilendiği bir salona dönüştürecek ve bu sergileriyle bir sansasyon yaratırken, sanatsal becerilerinin ünü de gittikçe yayılacak elbette. Hatta Versailles Sarayı’na bile çağrılacak, Marie Antoinette’e danışmanlık edecek, prenses doğum yaptığı sırada onun hayatını da kurtaracak. Hem de saray duvarlarının dışındaki Paris devrim ateşiyle keşmekeş içindeyken.

Edward Carey’nin, Devrim Paris’inde hem kraliyet yanlıları hem de radikallerle ahbaplık eden hırslı bir vizyoneri, efsanevi Madam Tussaud’yu anlattığı Minik, sanata, sınıf çatışmasına, iradeye ve sevdiklerimize nasıl tutunduğumuza dair, gösterişli geçit törenlerine benzeyen cazibeli bir roman ve çarpık, dehşetli, sürükleyici bir hikâye.

“Yalan hikâyeleri sahicilerinden daima ayırt edebiliyordun çünkü yalan hikâyeler her anlatışta değişiyordu. Sahici olanlarsa hiç değişmiyordu. Hayat nedir? Bize kalan tek şey hikâyelerdi. Hikâyeler bizim giysilerimizdi.”

“Bu büyülü romanı kaçırmayın! Balmumu heykelleriyle nam salan Madame Tussaud hayat öyküsünü kendi ağzından anlatıyor.”

 

Yorumlarımız:

Edward Casey tarafından kaleme alınmış “Minik” adlı biyografik roman Avrupa’nın Karanlık çağdan çıkışını simgeleyen, “Aydınlanma Çağı” olarak adlandırılan 18. yüzyılda önyargılardan/ ideolojilerden uzaklaşarak, bunların yerine bilgi ve düşünsel gelişmenin ön plana çıkmasıyla 1789 Fransız devrimiyle taçlanan bir süreçte doğan Madame Tussaud’un hayatı üzerinden sanat, sınıf çatışması, azim ve sevdiklerine tutunmanın hikayesi.

Hikâye Marie Grosholtz adlı, 1761 doğumlu Alsas’lı bir çocuğun ailesini kaybedip müzmin ancak yetenekli bir balmumu sanatçısı olan Dr. Curtius yanında çıraklıkla başlayıp, dünyada halen çok ünlü olan Madame Tussaud müzesinin kurucusu haline gelmesini, geçen süreçte inanması zor bir hayat mücadelesi ve zor zamanlarla baş edebilme yetisiyle, Fransız devrimi sürecinden sağ çıkabilmesini ve sonunda ulaştığı başarıyı anlatıyor.

Kitapta yazar küçük kahramanını hassasiyet ve doğruluk/ gerçeklik ile sanki Paris sokaklarından evinizin çalışma odasına girermişçesine canlandırıyor. Ayrıca diğer kişilikler son derece başarılı tasvirlerle, olaylar çok iyi bir gözlemci olan Marie sayesinde okuyucu acısından nerdeyse canlanıp tekrar yaşanıyor. Fransız devrimine giden süreçte her ne kadar Jan Jacques  Ruosseau, Voltaire , Descartes gibi düşünürler tarafından “akıl” merkeze konulup, geleneğin köleliğinden kurtulma çabasıyla Deneyimcilik, Sekulerism, Rasyonalism  (Düşünüyorum o zaman varım- Descartes) gibi akımlarla eşitlik ve insan haklarının öne çıkmasının yolu açılsa da, aynı dönemin acımasızlığını ve insan katliamını Robespierre’in (Jacobenler) yönetimi ve ihtilalin kendi çocuklarını yok etmesiyle de tüm açıklığıyla hafızalarımıza kazınıyor. Bunu hikâye anlatıcısı olan Marie yoluyla hayatını ve dönemi yapmacıksız, eklemeler yapmadan direkt gözlemlediği şekliyle anlatmasıyla sağlıyor yani Marie yorum yapmıyor sadece anlamaya çalışıyor.

Yazar Carey her ne kadar masalsı bir üslup kullansa da araştırmasını yapmış, gerçek olaylar ve Fransız devrimi objektif olarak yansıtılıyor.  Sonuçta yazar fantastik ama fantastik olmayan, içinde ciddi bilgi barındıran, illüstrasyonlarla hayal gücümüzü destekleyen sürükleyici bir o kadar da enteresan bir biyografik roman yazmayı başarmış. Benim için kitabın en önemli mesajı şartlar ne olursa olsun mental ve azmin gücünü ortaya koymasıydı- tabii şans faktörünün de her yaşamda rolünü yadsımamak gerektiği gerçeğiyle.  Keyifle okunmasını tavsiye ederim. DEMET

 

Bu ay Edward Carey’in Minik: Madam Tussaud’nun Olağanüstü Hayatı adlı kitabını okuduk. Aslında bu kitap Londra’daki Madam Tussaud müzesinin kurucusu ‘Marie’nin hayatını kendi ağzından anlatan biyografik bir roman. Bu tanım bu kitap için çok basit kaçar, hiç gerçekçi olmaz bence. Çünkü kitap bir bütün olarak çok farklı öğeler barındırıyor:

Her şeyden önce oniki yılı aşkın süredir yürüttüğümüz Kitap Kulübü’müzde bir ilkle karşılaşıyoruz: yazar hem yazıyor hem çiziyor. Roman kahramanlarını, kitapta geçen objeleri gayet profesyonelce çiziyor. Bir röportajında yazar ‘romanım bittiğinde sözlerle çizimleri evlendiriyorum’ demiş. Gerçekten de birbirine çok entegre bir sunum var tüm kitap boyunca ve bu hem kitabı zenginleştiriyor hem de okuyucuya adeta görsel bir şölen oluşturuyor.

İkinci önemli konu romanın kurgusu. Kitap, biyografik özelliği ile uyumlu şekilde kronolojik bir yapıya sahip olsa da bilhassa Paris’teki yaşamı anlatan, tarihsel olayların fonda çok etkin olduğu bölüm çok grift, bazen takibi zor, kahramanların ilişkisi düşündürücü, zorlayıcı, farklı duyguları uyandırıcı. Hatta insan olmak nasıl bir şey diye sorgulatıcı. Son bölüm Londra ise aslında Marie’nin en uzun yaşadığı bölüm, fakat yazı dili çok daha sade, net ve kısa. Fantastik öğelerin de en az olduğu bölüm. Burada bir kişi isterse, azmederse, bunun için savaşırsa neler başarabileceğini göstermesi açısından önemli.

Üçüncü dikkatimi çeken konu yazarın adeta bir psikolog gibi her bir kahramanı başka bir deyişle farklı tiplerdeki insanları incelemesi ve ustalıkla yazıya dökmesi. Ancak daha ilginç olanı o gerçek kahramanlarla onların portreleri veya heykelleri bazen öyle iç içe geçmiş ki insan adeta puslu bir camın arkasından bakıp olayları çözmeye çalışıyor. Yazar bunu bilhassa mı böyle yapmış, yoksa üslubu mu böyle bilmiyorum. Bence gerçek ve fantastik öğeleri birleştirmesindeki maharetinden ileri geliyor. Bu üslup bize acıyı, sevgiyi, aşkı, merhameti, kederi, tuhaflıkları, güzeli, çirkini vs görmemizi, duymamızı veya merak etmemizi sağlıyor. Bence bu yazı dili romanı derinleştiren, okuyucuyu sarmalayan, empati kurduran, heyecanlandıran, ‘hayat nedir’ sorusunu sorduran bir yapıya dönüşüyor.

Son olarak çeviri konusunda bazen sorguladığım yerler oldu ama genel olarak iyiydi. Bence iki -üç adet de olsa imla hataları bu güzel kitaba yakışmıyor. Yeni bir baskı yapılmadan dikkatli bir göz tekrar okumalı.

Sevgili okuyucu hem öğretici hem sürükleyici hem de bolca fantastik öğeli bir biyografi okumak isterseniz MİNİK tam isabet. Naçizane fikrimdir. LEYLA

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder