David Herbert Lawrence 11 Eylül 1885’te Nottinghamshire bölgesindeki Eastwood kasabasında doğdu. Maden işçisi bir babayla, orta sınıftan öğretmen bir annenin ortanca oğluydu.
Lawrence’in çocukluğu yoksulluk içinde geçti. Küçük
yaşta zatürreeye yakalandı. Zayıf, hastalıklı bir çocuk olarak büyüdü.
Kültürlü, olgun bir kadın olan annesine çok düşkündü. Annesi de oğlunu elindeki
imkanlar nispetinde iyi yetiştirmeye çalıştı. Lawrence de annesi gibi öğretmen
olmayı aklına koymuştu. Öğrenimini de buna göre yaptı.
Burslu olarak sürdürdüğü ortaöğrenimini on altı
yaşındayken bıraktı. Kısa bir süre bir imalathanede kâtiplik yaptı. 1901’de
geçirdiği ağır zatürreeyi atlattıktan sonra, Derbyshire ve Nottinghamshire
bölgelerindeki çeşitli ilkokullarda öğretmen yardımcılığında bulundu. 1906’da
bir burs kazanarak Nottingham Üniversitesi’ne girdi, iki yıl okuyup öğretmenlik
sertifikası aldı. 1908’de Londra yakınlarındaki Croydon’da öğretmenlik yapmaya
başladı, ilk şiirleri ve kısa öyküleri ertesi yıl saygın edebiyat dergilerinden
The English Review’da çıktı.
İlk romanı “White Peacock” (Ak Tavuskuşu) 1911’de
yayınlandı. Ama Lawrence bu başarısından sevinç duyacak halde değildi. Ömrü
boyunca ona destek olan ve her türlü derdine deva bulmaya çalışan annesi bir ay
önce ölmüştü. Lawrence, annesinin ölümünden sonra uzun bir bocalama devresi
geçirdi. Daha sonra hayatını kalemiyle kazanmaya karar verdi ve çalışmaya
koyuldu ve The Trespasser (Günahkâr Ruhlar)’ı yayınladı.
191 l’de zatürreesi tekrarlayıp onu uzun süre
öğretmenlikten alıkoyunca, 1912 başlarında aslında pek bağdaşamadığı bu uğraşı
bıraktı, Croydon’dan ayrılarak Nottingham’a döndü. Daha sonra Almanya’ya,
arkasından da İtalya’ya gitti. Burada Sons and Lovers (Oğullar ve Sevgililer)’i
bitirdi. Yarı otobiyografik bir roman olan Oğullar ve Sevgililer, Lawrence’ın
kendi yaşamöyküsünü, genç bir adamın annesiyle ilişkisi ve bu ilişkinin
başka kadınlarla ilişkilerini nasıl etkilediğiyle ilgili güçlü
bir psikanalitik incelemeye dönüştürüyordu.
1913’te İngiltere’ye geri döndü. Londra’da yayıncı
Edward Garnett, eleştirmen Middleton Murry ile eşi öykücü Katilerine Mansfield
gibi edebiyat dünyasının kalburüstü adlarıyla tanışıp dostluk kurdu. Bunu
izleyen bir iki yıl boyunca ülkesiyle İtalya arasında sık sık gidip geldi.
David Herbert Lawrence, sevdiği kadınla evlendikten
sonra birkaç yıl devamlı çalıştı. Özel hayatını bir türlü düzene sokamamıştı.
Sevdiği kadınla evlenmesi iç huzursuzluklarını gidermeye yetmemişti. Üstelik
Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması, yazarın maneviyatını adamakıllı bozmuştu.
Eylül 1915’te çıkan The Rainbow’ın (Yağmur Kuşağı) on
beş gün içinde toplattırılması Lawrence’ı çok üzdü. Bloomsbury Grubu (adını
Londra’nın aynı addaki ünlü semtinden alan bir sanatçılar grubu) çerçevesinde
filozof Bertrand Russell’la birlikte verecekleri savaş karşıtı bir dizi
konferansın gerçekleştirilemeyişi ise, kırgınlığını daha da artırdı. 1917’de
Cornwall bölgesinde oturdukları sırada eşiyle birlikte casuslukla suçlanıp
kentten kovulunca, ülkesinden iyice soğudu. 1919’da İngiltere’den ayrıldı ve üç
kısa ziyaret dışında bir daha geri dönmedi. Bundan sonra ölümüne değin Seylan,
Avustralya, Meksika, İtalya, İsviçre ve Fransa gibi ülkelerde değişik sürelerle
yaşadı.
Aşık Kadınlar (Women in Love) roman, 1920; Sea and
Sardinia (Deniz ve Sardunya) gezi notları, Kayıp Kız (Lost Girl) roman, 1920;
(Tait Memorial Edebiyat Ödülü), England, My England (İngiltere, Benim
İngilterem) öyküler, 1922; Aa-ron’s Rod (A’un Kavalı) roman, 1922; Fantasia of
the Unconscious (Bilinç-dışı Fantesizi) denemeler 1922; Studies in Classic
American Literatüre (Klasik Amerikan Edebiyatı İncelemeleri) 1923; Kangaroo
(Kanguru) roman 1923; The Boy in the Bush 1924, St. Maour (1925). Meksika’ya
yerleşmeyi denediği yıllarda Kanatlı Yılan romanını yazdı (The Plumed Serpent)
1926, son gezi kitabı : Mornings in Mexico (Meksika Sabahları) 1927. Bu arada
bir de öykü derlemesi: The Woman Who Rode Away (Kaçan Kadın) 1928. Sağlığında
Floransa’da özel olarak basılan (İngiltere’de ancak 1960’da yayımına izin
verildi) son romanı da bu yılların ürünü oldu: Lady Chatterley’in Sevgilisi
(Lady Chatterleys’s Lover) 1928. Bu eser, cinselliğin insan yaşamındaki önemini
vurgulayan öteki romanlarını hepsinden daha çok etki yarattı: Adını ölümsüzlüğe
ulaştırdı. Birkaç kez filme alındı, tüm dünya dillerine çevrildi.
Bu arada bir yandan yazmayı sürdürürken, bir yandan
bol bol resim yaptı. Tutulduğu verem hastalığından kurtulamayarak 2 Mart
1930’da Fransa’da, Nice yakınlarındaki Vence kasabasında öldü.
Veremden ölünce ardından yayımlanmayı bekleyen birçok ciltlik edebiyat birikimi bıraktı: Mr. Moon (roman, öl.s. 1984), Nettles (Isırganlar) şiir, 1930, Apocalypse (Mahşer), denemeler, 1931.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder