28 Kasım 2023 Salı

Murathan Mungan

 


21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti. Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin, eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı zengin kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı.

1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı. Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı.

Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal ve şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.

İlk kitabı, Mezopotamya Üçlemesi adlı oyun üçlemesinin ilki olan “Mahmut ile Yezida” idi (1980). Bu oyun, Türkiye İş Bankası'nın açtığı yarışmada ikincilik ödülü aldı. Sahnelenen ilk oyunu Orhan Veli'nin şiirlerinden kurgulayarak oyunlaştırdığı “Bir Garip Orhan Veli” oldu. 1981'de ilk defa sahnelenen bu oyun, 1993'te kitap olarak da basıldı.

Sahtiyan adlı şiiri ile de "Gösteri" dergisinin 1981 Şiir Yarışması'nda birincilik ödülü alan Mungan, özellikle “Metal” (1994) adlı kitabındaki şiirleriyle 1980 kuşağının en çok okunan, tanınan şairleri arasında ilk sıralarda yer aldı.

Mezopotamya Üçlemesi'nin ikinci kitabı olan “Taziye” adlı oyunun 1984'te sahnelemesi nedeniyle Ankara Sanat Kurumu'nca Mehmet Baydın ile birlikte en iyi oyun yazarı seçildi.

1987’de günlük gazete olarak yayımlanan Söz gazetesinde, “Kültür-Sanat Sayfası” editörlüğü yaptı. Aynı yıl, “Hedda Golder Dile Bir Kadın öyküsü” ile, Haldun Taner Öykü Ödülü'nü Nedim Gürsel ile birlikte aldı.

1992'de, halkanın üçüncü oyunu olan "Geyikler Lanetler" in tamamlanmasıyla birlikte, Metis Yayınları, üçlemeyi oluşturan bu oyunları, üç ayrı kitap olarak aynı anda yayımlamıştır. 1994'te bu üç oyun bir yıl boyunca Devlet Tiyatroları tarihinde ilk kez olmak üzere arka arkaya Antalya Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiş, gene aynı yıl Istanbul Uluslararası Tiyatro Festivali'nde, üç oyun ardı ardına tam 'on bir saat süren bir gösteri' olarak iki kez tekrarlanmıştır.

40. yaşı nedeniyle 1995 yılında “Murathan’95” adlı kitapta çeşitli ürünlerinden bir derlemeyi yayımladı. Bütünüyle özyaşamöyküsel bir malzemeden yola çıkan ilk anlatı kitabı “Paranın Cinleri”ni 1997'de yayımlamıştır. 2000 öncesinde çıkardığı tüm şiir kitaplarını içeren 13+1 toplamından sonra 2002 yılında yedi öykünün yedi kitapçık olarak bir kutu içinde yer aldığı “7 Mühür”ü yayımladı. 2005 yılındaki 50. yaşı nedeniyle de 50 Parça adlı kitapta üzerinde çalıştığı kitaplardan hikâye, şiir, deneme, oyun gibi farklı edebi türden parçaları bir araya getirdi. Sadece 2005 yılı için yapılıp baskısı yenilenmeyecek bir kitap oluşturdu. Kürtçeye çevrilen şiirlerini bir araya getiren “Li Rojhilatê Dilê Min / Kalbimin Doğusunda” kitabı Türkçe-Kürtçe olarak çift dilde basıldı. Büyümenin Türkçe Tarihi, Bir Dersim Hikâyesi gibi çeşitli yazarların katkılarıyla biçimlenen bağlamsal seçkiler hazırladı.

Mungan, bugüne değin çoğu 'Yeni Türkü' topluluğu tarafından seslendirilmiş olan şarkı sözleri yazmıştır. Yazdığı şarkıların Türkiye'nin önemli şarkıcıları, toplulukları tarafından yeniden seslendirilmesiyle oluşan ve 'tribute' sayılabilecek Söz vermiş şarkılar adlı 'cover' albümü 2004'te yayınlanmıştır.

Yazıları, şiirleri ve kimi kitapları bugüne değin İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İsveççe, Norveççe, Yunanca, Fince, Boşnakça, Bulgarca, Farsça, Kürtçe ve Flamancaya çevrilerek çeşitli dergi, gazete ve antolojilerde yayımlandı.

Mungan, 1985'ten beri yaşadığı İstanbul’da 1988'den beri serbest yazar olarak çalışmaktadır.

9 Kasım 2023 Perşembe

Martin Eden

 



                                                       Yazar: Jack London

                                                       Orijinal Adı: Martin Eden

                                                       Orijinal Dili: İngilizce

                                                       Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

                                                       Çeviren: Levent Cinemre

                                                       Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Eylül 2022, 26. Baskı

 

Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…

London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…

 

 

Yorumlarımız:  

Bu ay okuduğumuz “Martin Eden” beni her yönüyle etkileyen bir roman oldu.

Yazarı Jack London, çevirmeni Levent Cinemre ve baş karakteri Martin Eden sanki birbirinin içine geçmiş tek bir kişilik gibi. Cinemre, yazarın altı kitabını çevirmiş ve Jack London’un ruhuna bürünmüş adeta. Çevirmeni katıldığı bir programda izledim, sanki Jack London gibi düşünüyor, konuşuyor hareket ediyor gibi geldi. Başarılı bir çevirmen olmanın sırrını ise şöyle açıklıyor “Eğer yazar kendi yarattığı âlemin Tanrısıysa çevirmen de onun peygamberidir. Çevirmen Tanrının laflarını başkalaştıramaz, azaltamaz, çoğaltamaz.”

Gerçekten çok başarılı bir çeviri. Romanda adı geçen onlarca eser, bilim adamı, din adamı, filozof, sanatçı ismi kitabın arka bölümünde 145 dipnot olarak özenle açıklanmış. Bu dipnotlar eserin anlamını çoğaltıyor, okura farklı bakış açısı sunuyor.

Cinemre çevirisinin arka kapak yazısında “London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır.” diyor. Jack London’ın yaşamından izler taşıyan roman Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir denizciden başarılı bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır, aynı Jack London gibi.

Aslında bir aşk romanı da diyebiliriz Martin Eden’e. Onbir yaşında annesinin ölümünden sonra okulu bırakıp önce gazete dağıtıcılığı sonra denizcilikle uğraşan Martin Eden, burjuva sınıfından Arthur adlı genci bir çete kavgasından kurtarır.  Genç de onu ailesi ile tanıştırmak için yemeğe davet eder. Martin, eve adım attığı andan itibaren kendini hiçbir zaman ait olamadığı bir dünyada bulur. Arthur’un ablası Ruth ile tanışır ve ona âşık olur.  Ruth da bu güçlü kuvvetli, uzun boylu ve yakışıklı gençten hoşlanır. Devamında  “zengin kız fakir oğlan” filmi izler gibi Martin ile Ruth kavuşabilecek mi,  zengin kızın ailesi bu aşka izin verecek mi, fakir oğlan aradaki sınıf farkını kapatabilmek için hayallerinin peşinden mi gidecek yoksa kızın istediği gibi sabit maaşlı bir işe mi girecek sorularının yanıtlarını alacağınız bir aşk romanı gibi de okuyabilirsiniz.

Ama o geceki yemekte Martin sadece aşık olmamış iki sınıf arasındaki uçurumunda farkına varmıştı. Temelini romantizm oluştursada özünde felsefik ve sosyolojik derinliği olan romanda Jack London, işçi sınıfı ve burjuva sınıfı arasındaki farklılıkları, çatışmaları, sosyalizmi, bireyciliği, evrim fikrini sade, yalın ama güçlü cümlelerle bize anlatıyor.  Bunu da aşkı uğruna, İdealleri uğruna her türlü zorluğu göze alan, en kötü şartlara direnen, açlıkla mücadele ettiği zamanlarda bile vazgeçmeyen, kendine inanan bir adamın hikayesini anlatarak yapıyor.

Çevirmen Levent Cinemre, yazarı “tutkukulu gerçekçilik akımı”nın öncüsü olarak niteliyor. Yazar gerçekten de Martin Eden’in başarma tutkusunu, kendine olan inancını, özgüvenini çok gerçekçi aktarıyor okuyucuya. Burjuva sınıfı Martin’in yazar olabilmek için gerekli eğitimi almadığını düşünürken; kendi sınıfından insanlar da onun bir hayal peşinde koştuğunu düşünüyor, yaşamak için hayal kurmak değil çalışmak gerektiğini söylüyorlardı. Ama Martin kimseyi dinlemedi ve hayallerinin peşinden tutku ile gitti.

Bulunduğu konuma gelebilmek için onca mücadelenin sonunda şöhrete ve servete kavuşur ama ne yazık ki, artık ne olmak istediği burjuvaya ne de içinden çıkıp geldiği sınıfa ait hisseder kendisini... 

İşte bu noktada yazar hayatı sorgulatır hepimize… İnsan ne için yaşar? Adalet, para, güç, kazanmak, kaybetmek, sınıflar arası değer farklılıkları, hayaller, aşk…

Dolu dolu bir roman… Okuduğunuzda bakalım siz neleri sorgulayacaksınız??

 

 

2 Kasım 2023 Perşembe

Jack London

 


Jack London 12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Gerçek adı John Griffith Chaney’dir.

 Annesi Flora Wellman spiritüalist bir müzik öğretmeniydi. Tahminen babası olduğu düşünülen William Chaney ise astrologdu. San Francisco Chronicle gazetesinin 4 Haziran 1875 tarihli yayınında çıkan bir habere göre Flora Wellman; William Chaney'nin bebeğin aldırılmasını istediğini, fakat onun bu talebi reddettiğini, bunun üzerine kendisini vurmaya kalktığını öne sürer. Ciddi bir yara almayan Flora, bu olaydan sonra geçici olarak akli dengesini yitirir. Doğumdan sonra bebeğin bakımı eski bir köle olan Virginia Prentiss'e verilir. Prentiss, London'ın hayatında anne imgesi olarak kalır. Aynı yılın sonlarına doğru Flora Wellman, Amerikan İç Savaşı gazisi John London ile evlenince, sonradan Jack olarak anılacak bebek John da onlarla birlikte yaşamaya başlar.

Jack ilkokulu Oakland'da okur. Henüz sekiz yaşındayken bir çiftlikte çalışmaya başlar. Binbir türlü sıkıntıyla ortaokul okuyan London, 14 yaşındayken iş ve eğitimi bir arada yürütemediği için okulunu yarıda bırakır ve Hickmott konserve fabrikasında günde 12-18 saat çalışmaya başlar. Bu ağır iş koşullarından kurtulmak için siyahi sütannesi Virginia Prentiss’den borç para alarak French Frank adındaki bir istiridye korsanından Razzle-Dazzle adlı şalopayı satın alır. Böylelikle o da bir istiridye korsanı olur.

1893 yılında Japonya sahillerine gitmek üzere Sophia Sutherland adlı fok balıkçısı uskunaya girer. Döndüğü zaman ülkesi 1893 Krizi’nin ve Oakland’daki işçi huzursuzluklarının etkisi altındadır. Bir Hint keneviri fabrikasında ve bir elektrik santralinde ağır iş koşulları altında çalıştıktan sonra serserilik yaşantısına başlar.

1894 yılında serseriliği nedeniyle Buffalo'daki Erie County Cezaevi'nde 30 gün hapis yatar ve “Yol” adlı kitabında bu hapishanedeki ortamı "düşünülemeyecek" korkunçlukta, "insanın düşebileceği en derin çukur" olarak tarif eder.

Serserilik ve denizcilik deneyimlerinden sonra Oakland'a döner ve Oakland Lisesi'ne kaydolur. Burada Aegis isimli okul dergisine birkaç yazısıyla katkıda bulunur. Bu yazılardan yayınlanan ilk eseri "Japon Kıyılarında Tayfun", denizcilik deneyimlerinin bir meyvesidir. Jack London Berkeley Üniversitesi'ne girmeyi çok ister ve 1896 yılında bir yaz dönemi yoğun ders çalıştıktan sonra başarır fakat maddi zorluklar yüzünden 1897 yılında ayrılmak zorunda kalır.

Okulu bırakmasına rağmen ilerleyen dönemlerde eline geçen Karl Marx, Charles Darwin, Nietzsche kitaplarını okudu. Bu yazarların fikirleriyle kendi dünya görüşünü yavaş yavaş oluşturdu. Oluşmaya başlayan fikirlerini eşzamanlı olarak yazmaya başladı.

25 Temmuz 1897'de London, kayınbiraderi James Shepard ile Klondayk Altın Avı'na (Klondike Gold Rush) katılmak üzere yola çıkar. İlk başarılı öykülerini de burada yazacak olan London, Klondayk'taki diğer birçok kişi gibi beslenme yetersizliğinden dolayı iskorbüt hastalığına yakalanır. Bu hastalık dişetlerinin şişmesine ve ardından dört ön dişini kaybetmesine neden olur. Aynı dönemde karın ve bacak kaslarındaki ağrılar da ona ıstırap verir. London, Klondayk'ın tüm güçlüklerine karşın hayatta kalmayı başarır ve bu çabası onun en iyi eserlerinden sayılan “Ateş Yakmak” adlı kitabını yazmasına esin kaynağı olur.

Jack London 20 yaşında sosyalizmi benimsedi. Bundan önce sağlıklı ve güçlü bünyesinden kaynaklanan bir iyimserliğe sahip, çok çalışan ve dünyaya olumlu gözle bakan bir kişiydi. Fakat "Nasıl Sosyalist Oldum” adlı makalesinde de belirttiği gibi halkın en alt tabakalarını daha yakından gördükçe sosyalist fikirleri oluşmaya başladı. İyimserliği ve ferdiyetçiliği yavaş yavaş söndü ve mecbur olmadıkça hiçbir zaman daha fazla çalışmamaya karar verdi. Yazılarında ferdiyetçiliğinin bünyesinden sökülüp çıktığını ve bir sosyalist olarak tekrar doğmuş olduğunu belirtir. London Sosyalist İşçi Partisi'ne ilk kez Nisan 1896'da katıldı. “Demir Ökçe” isimli romanı başta olmak üzere yazarın birçok eserinde sosyalist bakış açısını açıkça görebiliriz. Yazarın bu bakış açısı kuramcı veya entelektüel sosyalizmden değil, daha çok yaşam tecrübelerinden ve kendi içinden gelmektedir.

1898'de Oakland'a döndüğünde ciddi olarak yazdıklarını yayınlatma çabasına girer. Bu dönemi "Martin Eden" adlı romanında akıllara kazınacak bir biçimde anlatır. Yayımlanan ilk öyküsü "Yoldaki Adam" olan London, bu öyküsü için "Overland Monthly" ona yalnızca 5 dolar teklif edince yazarlık kariyerini sonlandırmanın eşiğine gelir. Ancak "The Black Cat" dergisi "A Thousand Deaths" adlı öyküsünü yayınlamak için 40 dolar ödeyince, kendi deyimiyle, "kelimenin tam anlamıyla paçayı kurtarır".

Tam da düşük maliyetli dergi üretimini mümkün kılan yeni basım teknolojilerinin çıktığı ve bunun sonucunda geniş kitleleri hedefleyen popüler dergilerin patlama yapıp büyük bir kısa öykü pazarının oluştuğu dönemde yazarlık mesleğine adım attığı için, yazarlık kariyerindeki zamanlama konusunda şanslıdır. 1900'lerde yazarlıktan 2.500 dolar kazanır.

Jack London 7 Nisan 1900'de, “Kurdun Oğlu”nun yayınlandığı gün, Bess Maddern ile evlenir. Bu evlilikten iki kızı olur ama bu beraberlik uzun ömürlü olmaz ve 1904’te boşanırlar.

1905'te Charmian Kittredge ile ikinci evliliğini yapar. Biyografi yazarı Russ Kingman, London'un ikinci eşi Charmian'ı "Jack'in ruh eşi, her zaman her konuda onun tarafındadır; mükemmel bir çift!" olarak tanımlar.

1910 yılında Jack London California Glen Ellen'da bir çiftlik satın alır. "Eşimin yanında, çiftlik bana dünyanın en güzel şeyi olarak gözüküyor." Diyen London, çiftliğin başarılı bir ticari girişim olmasını ister.

Jack London Hawai'yi son kez Aralık 1915'te ziyaret eder. Temmuz 1916'da çiftliğine geri dönen London, böbrek yetmezliği şikayetine rağmen çalışmaya devam eder. 22 Kasım 1916’da uyku sırasında vefat eder.

London yazarlık kariyeri boyunca elliye yakın kitap yazdı ve döneminin en çok okunan yazarlarından biri oldu. Yazdıkları, yaşadıkları etrafında şekillenmiş, sosyalizmin de etkisiyle toplumcu bir dünya görüşüne ulaşmıştır. En sevilen eserleri “Deniz Kurdu”, “Bitmeyen Kavga”, “Yaşamak Hırsı”, “Martin Eden”, “Beyaz Diş”, “Ay Vadisi” ve “Güneş Çocuğu”dur.

Jack London'ın külleri, eşi Charmian'ınkilerle birlikte, Glen Ellen, California'daki Jack London Eyalet Tarih Parkı'na gömüldü. Çok sade olan mezarda sadece yosun tutmuş bir kaya parçası dikilidir.

 


 


              16. "Sekiz Kitap Klübü " başlıyor.....

                       Kasım 2023 - Haziran 2024.......

                           Güzel kitaplar, güzel anılar dileğiyle....