29 Ocak 2022 Cumartesi

Halfeti'nin Siyah Gülü

 




                                               Yazar: Nazlı Eray

                                               Kapak Tasarımı: Yavuz Korkut

                                               Yayınevi: Doğan Kitap

                                               Basım Yeri / Tarihi: İstanbul, Ocak 2012, 1.Baskı

 

Aşkın siyah kadife gülü avucunuzun içinde Mardin'desiniz…

Aşk bir rüya mı? İnsanın yüreğini titreten, içine girmek için heyecanla, bir uçak körüğünde bekler gibi beklediği, sonra koşarak içeriye girdiği bir başka dünya mı? Sanki ana karnına yeniden dönüş, orada dünyadaki ruh eşini bulmak mı?

Büyülü şehir Mardin. İnsanın görüp geçirdiği her şeyi tuhaf bir mikserin içinde eritip bambaşka bir dünya yaratan bir uygarlığın beşiği. Antik çağların ulaşılmaz kralı Darius'un, Konservatuvar Kadınlar Korosu'ndaki sarışın tombul Meserret'e gönlünü kaptırması… Ünlü İspanyol yönetmen Luis Buñuel'e çılgınca âşık olan, Halfeti'nin siyah bir gülünün göbeğinden çıkmış eşsiz güzellikteki Rüya Kadın: Halfeti'nin Siyah Gülü.

Bir ihtiyarın yazıp geceyarısı bir kutuya bıraktığı inanılmaz bir aşk, arzu ve tutku mektubu. Bir ihtiras mazbatası… Dört yaşlı adamın hayatın ucuna tutunup belleklerini kaybetmemek ve özgür yaşayabilmek için verdikleri olağanüstü savaş.

Servili dar yollarında sevdanın delice koştuğu eski bir Katalan mezarlığı…

Aldatılan bir kadının acı feryadı ve bilinmeyen dünyalardaki bir çerçevenin içindeki tutsak Paşa.

 

 

Yorumlarımız:

 

Ocak ayı Kitap Kulübü toplantımız için sevdiğim yazar Nazlı Eray’ın 2012 yılında yayınlanan Halfeti’nin Siyah Gülü (HSG) romanını okuduğumuz için çok memnunum. Nazlı Eray dünyaya açık, bilgili, üretken, meraklı ve hepsinden önemlisi alçak gönüllü bir yazar. Bu zamana kadar 40‘ın üzerinde öykü, roman, anı kitabı yazmış.

HSG, yazarın çok sevdiği Mardin, İzmir ve uzun yıllarını geçirdiği Ankara’da geçmekte. Kitap 69 kısa kısa bölümden oluşmakta. Her bölüm neredeyse hemen hemen tümüyle farklı karakterleri ve çok çeşitli zaman dilimlerini içerirken gerçek ve gerçeküstü olayları kapsamakta. Bu çok sesliliğe rağmen kitap biraz da abartısız, duru yazı stilinden dolayı gayet akıcı, aynı zamanda merak uyandırıcı. Yazar, tıpkı diğer romanlarındaki gibi, ‘büyülü gerçeklik’ türünde yazmış. Ve bunu tanımlarken bir röportajında şöyle demiş: ‘hayat bir oyundur. Roman ise oyun içinde oyun. Ben gerçeğin üstüne bir tül atıyorum, onunla oynuyorum’. Ne güzel tanımlamış yazı türünü. Gerçekten de hiçbir kronolojik sıralamaya uymadan, gel gitlerle dolu bu romanda, gerçeklerden çok düşlerini sanki bir rüyaya girip çıkar gibi örtüştürmüş yazar. Bunu yaparken bence bize “hayat” ın bir özetini vermiş. Aşk mektubuyla başlamış hikayesine, ‘bedenin içine hapsolan insanlar’ yani yaşlılarla devam etmiş…

HSG, gençliğinde bir hastasına âşık olan Doktor Ayhan’nın ancak çok geç yaşlarında sevdiğine bir mektup yazması ile başlar. Sevdiği kişi aynı zamanda romanın anlatıcısıdır ve romanda ilginçtir ki hiçbir zaman ismi belirtilmemiştir. Bu mektupta doktorun bilinç altındaki cinsel arzularının açığa çıkması da vardır. Bence kitabın asıl meselesi aşk değildir. İnsan hayatının duvarlarla çevrilmesine benzettiği yalnızlığı, ihtiyarlık sorunları, özgürlük, maziye özlem, kaybolan yılları geri alma düşü daha etkindir, ancak bir o kadar da hüzünlüdür. Öte yandan gerçek ile düş arasındaki sıkışmışlığı anlatırken aşk, sevgi, kıskançlık, rekabet, geçmiş ve güncel yolculuk temalarını da işlemiştir yazar.

Romandaki karakterlere gelince tıpkı diğer kitaplarında olduğu gibi çeşitli nedenlerle sevdiği, ilgilendiği alandaki meşhur insanlar olduğu kadar tanıdığı tanımadığı sıradan insanlara da yer vermiştir. Örneğin gerçeküstü türündeki filmleri ile meşhur Portekizli yazar Luis Bunuel Mardin’de geçen bölümde baş roldedir ve doktorun mektubundan yola çıkarak bir aşk filmi çekmeyi planlamaktadır. Mardin’deki diğer önemli karakter Pers imparatoru 1. Darius’dur. Bu konu işlenirken yazarın arkeolojiye olan merakı etkili olmuştur. Dünyada bir tek Halfeti’de yetişen siyah gülden ortaya çıkan kadın ise rüyaların baş aktörüdür. Öte yandan tüm anlatımlarda romanın büyüsü biraz da kullanılan simgelerden ve teşbihlerden ortaya çıkar. Siyah empirme gibi geceler, istiridye kabuğu gibi bir deniz, cep telefonuna benzetilen seyir taşı, romantizmi yansıtan ipek ve saten yastıklar, aşkı temsil eden güzel kokulu siyah gül gibi. 

Sonuçta HSG de yazar adeta kısa bir yolculuk destanı yazmıştır. Bu destan gerçek yaşam ile yaşanmak isteneni ustaca birleştirmiş; aşkı ve hüznü, maziyi ve bugünü, yaşanmış ve yaşanmamışlıkları farklı mekanlar ve zamanlarda farklı karakterler ve daha çok da sembollerle vermeyi başarmıştır. Dili zengin, sade ve akıcıdır. Romanın ismini çok sevdim, tek sevmediğim ise kapak tasarımı. Büyülü gerçeklik için çok sıradan, klasik buldum.

Romanın duygusu bana şunu söyler: gerçekler acı, hayaller çoğunlukla güzeldir.  Ellerine, yüreğine sağlık sevgili Nazlı Eray. LEYLA

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder